Kobanî davasının 45. duruşma periyodunun 1. oturumu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde dün görüldü.
TIKLAYIN - Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
“HDP’de aydınların büyük emeği var”
MA’nın haberine göre, Sebahat Tuncal beyanının devamında HDP’nin kuruluşu ile Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap verdiklerini, demokratlar, aydınlar ve sosyalistler ile her zaman diyaloglarının olduğunu söyledi:
“Bir çatı kurmak istemiştik ama çatı akıyordu. ÖDP deneyimi vardı ama istenilen sonuç alınamadı. Biz Türkiye’deki bütün siyasi partilere, kadın derneklerine, ekoloji hareketlerine gittik. ‘Türkiye’nin yeni bir şeye ihtiyacı var, yeni bir anlayışa ihtiyacı var’ dedik.
HDP’nin program ve tüzüğünde aydınların büyük emeği var. Biz günlerce sadece bir başlık için tartışma yürüttük. ‘Demokrasinin kazanılması’ diye bir başlık hazırladık çünkü ortada bir demokrasi yoktu.
HDP bir müzakere partisi olarak kuruldu, sadece devlet ile değil. Biz farklılıklarımızla bir arada yürüme meselesinde yol aldık. Öyle talimatla falan kurulmadık. Toplumda yeni bir siyasete ihtiyaç var. Bugün de öyle. Mevcut partiler toplumun taleplerine cevap vermiyor. Bizim halk ile buluşmadığımız tek bir alan bir kalmamıştı. Böylesi bir yapının talimat ile hareket edeceğini düşünüyor musunuz?
Bizim içerimizdeki sosyalist hareketlerin birçok noktada farklı düşünceleri olabiliyor ama HDP neden umut oldu? Çünkü herkese alan açtı, ‘gelin ve sözünüzü söyleyin’ dedi. 2015’te 6 milyon kişinin arkasından gelmesinin nedeni de bu.”
“Bu tehditler bizi mücadeleden vazgeçirmez”
HDP Kapatma Davası ve Kobani Davası’nın açılmasındaki asıl nedeninin HDP’nin toplumda yarattığı yeni siyaset anlayışı olduğunu ve Kürt sorunundaki çözümsüzlükte ısrar olduğunu anlatan Tuncel, dava konusu olan HDP MYK toplantısına dönük iddiaları da yalanladı:
“Talimat ile tweet meselesi kocaman bir yalandan ibaret. Toplumu manipüle ediyorlar. İnsanlara mikrofon uzatsanız herkes Erdoğan’ın dilinden bu davayı anlatır. Bizim ise imkanlarımız kısıtlı.
Ancak iyi ki de HDP’yi kurmuşuz, iyi ki bu yola girmişiz. Bunun için bizi cezalandırmaya çalışıyorsanız o sizin sorununuz. Bu tehditler bizi mücadeleden vazgeçirmez. Demokrasi mücadelesini devam ettirebilmek için onlarca Kürt siyasetçi katledildi. Biz bu süreçlere kolay gelmedik.
Devletin Kürt’e kini bitmiyor. Bu yargılamadaki mesele de bu. Bu yargılama halkların birlikte yaşama umudunu ortadan kaldırma yargılamasıdır. HDP’yi kapatmaktaki amaç budur. Ben bu iktidarı beğenmiyorum, değiştirmek istiyorum. Bu nedenle de siyaset yapıyorum. Siz de beni hapsediyorsunuz.”
“Kadınların özgürlük mücadelesi hedef alındı”
Kadınlara dönük saldırılara dikkat çeken Tuncel, saldırıların bütün toplumun sorunu olduğunu ifade etti. Kürt kadın mücadelesinin dünya kadınlarına değer kattığını aktaran Tuncel, şöyle devam etti:
“Biz kadınlar eşitlikçi bir düzen kurulmasının tüm toplumda devrimsel bir değişime yol açacağını düşünüyoruz. Kadın erkek eşitliğinin ortadan kaldırılarak, emeğinin ve bedeninin sömürülmesine neden olan bu sistemin değişmesi için mücadele ediyoruz. Bu talep yüzlerce yıldır kız kardeşlerimiz mücadele ediyor.
Kadınların yürüttüğü özgürlük mücadelesi erkek egemen sistemler tarafından hedef alınmıştır. Kadınlar bu süreçte bedeller ödese de önemli kazanımları da olmuştur. Kürt kadın hareketinin yargılanmasındaki esas amaç değişim umudunu taşımasıdır.
Kadın siyasetçilere ve aktivistlere dönük baskı politikaları yeni değil ama kız kardeşlerimiz gibi zulme karşı direnmek bize mirastır.
Erkek akıl kadın üzerinden büyük operasyonlar gerçekleştirmiştir. Kadının soyu sürdürülecek birer döl yatağı olarak görülmesini sağlamışlardır. Erkek egemen sistem kadını cinsel bir köle olarak görmüştür. Kadına dönük şiddetin katliama dönüşmesi ya da çocuk yaşta evlilikler, erkeklerin kadını mülk olarak görmesinin bir sonucudur.
“Kadınlar yüzlerce yıldır mücadele yürütüyor”
Kadın cinselliği ayıplanırken erkeklik bunun üzerinden kurulur. Aile içinde kurulan düzende kadın emeğinin değeri erkeklerden aşağı tutulmuştur. Kadınlar yüzlerce yıldır bu baskılara karşı mücadele yürütmektedirler. Kadınların sorunları henüz çözülmüş değildir.
Erdoğan bir gecede kadınların kazanımlarını iptal etti. O yüzden sürekli mücadele gereklidir. Bakın şimdi nafaka hakkını gündeme koydular. Toplumsal bir baskıyla hakkımızı elimizden almaya çalışıyorlar. Kazanımlarımız güvencede değil. Bu erkek egemen zihniyet fırsat bulduğunda her şeyi elimizden alabilir.
Erkek egemen sistem kadınları bir meta haline getirmiştir. Kadının sunulmadığı hiçbir alan yoktur. Kadının konumunu en eski sömürge olarak tanımlayabiliriz. Kadınların içine düşürüldüğü bu durum ideolojik aygıtlarla günlük olarak üretilmektedir.
Kadın erkek akıl tarafından insanlıktan çıkarıldıkları için haklarını kullanabilmek için yüzlerce yıl mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu yıkıcı aklın, savaşları da başlatması bizim açımızdan anlaşılırdır. Özgürlüklerin mümkün olabilmesi, erkek aklın yıktığı ahlaki-politik toplumun yeniden inşasıyla mümkündür.
“Bu savaşlar kadınlar yüzünden çıkmadı”
Savaşın en büyük faturasını kadınlar ve çocuklar çekmekte. Bu savaşlar kadınlar yüzünden çıkmadı. Tüm bilimlerde olduğu gibi sosyal bilimlere de damgasını vurmuş olan erkeklik sözleri, kadının gerçek statüsünü örtbas etmiştir.
Feminist hareket işte bu gizlenen örtü ile mücadele ediyor. Ancak feminizminin kendini sınırlandırması günümüzde yetersiz kalmasına neden olmuştur. Feminist hareketin kendini güncelleyerek bu ihtiyaca cevap olması zorunluluktur.
Kürt kadın hareketi olarak kadın özgürlük mücadelesini bin yıllarca süren deneyimlerden geliştirdik. 21. yüzyılın kadın özgürlük yüz yılı olması için üçüncü cinsel kırılmanın kadınların lehine kırılması mücadele ediyoruz.
“Jineoloji bir hakikatin peşine düşmüştür”
Kadın gerçekliğine dair araştırma yöntemleri geliştirmek ve bir iktidar ideolojisi olan cinsiyetçiliğe karşı olarak kadının varlığını güven içerisinde devam ettirebilmesinin yöntemlerini Jineoloji’de geliştiriyoruz.
Jineoloji bir hakikatin peşine düşmüştür. Ortaya çıkardığı olgular bilim alanlarında kadınların gizlenen tüm gerçekliklerini açığa çıkaracağını düşünüyoruz. Jineoloji, kadın bilimi tartışmaları bugün dünya kadın hareketleri tarafından da tartışılıyor.
Kadının doğasının karanlıkta bırakılması tüm doğanın da karanlıkta kalmasıdır. Kadının sömürgeleştirmesi tarihin diğer tüm konularının açığa kavuşturulmasında önemli bir rol oynayacağı kesindir.
Kadın statüsünün açığa çıkarılması sorunun bir yönünü ifade eder. Kadın özgürlük mücadelesi yürütenler, toplumun genel özgürlük düzeyiyle kadının özgürlük düzeyinin dengesine dikkat çeker. Kadınlık biyolojik değil sosyolojik bir olgu olarak görülmezse bu sorun çözülemez. Kadının erkek tarafından tanımlanmaktan kurtulması kadınların kurtuluşu için zorunludur.
“Kadınlar hiçbir zaman mücadeleyi bırakmadı”
M.Ö 6000-4000 arası tanrıçaların gücünün doruğunda olduğu bir dönemdir. 4000-2000 arası tanrıçalar iktidarını erkeklerle paylaşmaya başlıyor. Bu süreç aynı zamanda kadın ve erkek arasından güç mücadelesini başlatıyor.
M.Ö 2000’lerde denge kadın aleyhine bozulmaya başlar. Tanrıçalar çağı son bulur ve kadın köleliği başlar. Kadınların yarattığı değerler erkek egemenliği tarafından gasp edilir ve bu süreç ilk cinsel kırılma dönemi olarak tarif edilir.
Sonrasında erkek egemen aklın kadınları Lilith ve Havva kimliği etrafından örülen dışlama, karalama ve kimliğin utanç konusu haline getirilmesi süreci başlar bu da ikinci cinsel kırılmadır. Buna karşın kadınlar hiçbir zaman mücadeleyi bırakmamış ve erkek egemen sisteme karşı çıkmışlardır. Savaşçı amazonlar ve tanrıçaların gayelerini devam ettirmişlerdir. Bu süreçte dahi güçlü kadınlar tarihte kendisine yer bulabilmiştir.
“Kapitalizmin erkek egemen sistemini sorguluyoruz”
Kapitalizmin hakim sistem haline gelmesiyle kadınların payına düşen yine kadınların yaşam alanlarından dışlanması olmuştur. Pozivitist bilim, mitolojiyi, doğayı dışlamıştır. Bu dışlama kadının da dışlanmasını sağlamıştır.
Kapitalizmin erkek egemen sistemini sorguluyor, yarattığı krizlere karşı toplumsal çözüm bulma arayışındayız. Bugün yargılanmamızın temel nedenlerinden bir tanesi de bu.
Sanayi örgütlenmesindeki değişiklikler kadınların yaşamlarını değiştiriyordu. Çıraklık resmi hale geldikçe mesleklerin kapıları kadınlara kapatıldı. 16’ıncı yüzyıldan itibaren erkekler tarafından kadınlara ayrılmış kimi işlere de sızılmıştır. Kadınların birçok işi yapması yasaklanmıştır. Örneğin ip eğirme işi kadınlar tarafından kolayca yapılır ancak kapitalizm ile birlikte bu meslek bile kadınların elinden alındı.
“Kadınlar tamamen yaşamın dışına itildi”
Kadının ev içinde ürettiği değerler değersiz kılındı. Para getirene verilen değer kadının ev içindeki emeğini görünmez kıldı. Kadınlar tamamen yaşamın dışına itildi. Kadınlar güçsüz bırakıldıkları ya da sömürüldükleri başkaca alanlara sıkıştırdı.
İş piyasasında rekabete girmesi sınırlandırıldığından kadınlar cinsellik piyasasına itildi. Dişi yaratıkların çaresizliği, mantıksızlığı ileri sürülmeye başlandı. Kadının köleleştirilmesine karşı kadınlar yeni yol ve yöntem arayışlarına girmeye devam etti.
18’inci yüzyılda feminizme yeni bir akım katılır: Erkeklerin küçümsenmesi’. O süreçte kadınlar burjuva erkeğinin özelliklerini genelleştirip tüm erkekler için geçerli olduğunu ifade eder. O süreçte kadınlar sistem ile uzlaşmaya gitmiştir. Liberal anlayış, sorunun fırsatlardan eşit yararlanmak ve eğitim sorunu olarak ele almıştır. Fırsatlardan eşit faydalanınca kadın sorunu olmayacak mı? Kadın sorunu ideolojik bir sorundur.”
Ortaçağ’da “cadı avı”
Kapitalist sistem ile birlikte kadınların becerilerinin ellerinden alındığını söyleyen Tuncel, Ortaçağ’da kadınların “cadı avı” ile soykırıma uğratıldığını hatırlattı ve “Cadı avcılarının işkence odaları, kadın bedeninin anatomisinin incelendiği bir laboratuvar görevi görmüştür. Bu süreçte öldürülen kadınların sayısı milyonlarla ifade edilmiştir. Cadılara yapılan zulüm karanlık ya da akıl dışı değil, yükselen yeni çağın erkek aklıdır. Kapitalizme girişte kadınlar toplumu düzeni inşa eden yapıdan kopartılıyorlar, o yüzden kitlesel imhaya maruz kalıyorlar. Cadı yargılamaları erkek egemen sistem açısından ekonomik açıdan da fayda sağlamıştır. Yargılamalar orduya istihdam sağlamıştır. Cadı avının mağdurları yoksullardan aldıkları paralarla keselerini doldurdular” diye konuştu.
Cadı yargılamalarının ekonomik bir alan olarak görülmesine dair “Cadı avında görevli hukukçular, sorumluluk sahibi görünmek için işkenceye başlıyorlardı” diyen Tuncel, günümüzde Türkiye’de de benzer bir durumun yaşandığını aktardı.
“Kürtler özel bir hukuk sistemiyle yargılanıyor”
Tuncel, “Savcı Ahmet Altun, iktidarın taleplerine göre Kürt kadın siyasetçileri ve siyaseti üzerinden bir kumpas kurmuştur. Önceki mahkeme heyeti başkanının da çete üyesi olmasının ortaya çıkmasıyla bu davanın bir kumpas olduğu netleşmiştir. İktidarın ‘cezalandırılmaları gerekiyor’ ifadeleri mahkemeniz tarafından karşılıksız bırakılmayacaktır” sözlerine yer verdi.
Kürt kadınlarının “yurttaş olma” mücadelesi verdiğini aktaran Tuncel, “Kürtler özel bir hukuk sistemiyle yargılanıyor. Fiilen yurttaşlıktan çıkarılmış durumdayız. Siyaset yapma, örgütlenme, eylem yapma hakkımızı kullandığımız için terörist olmakla suçlanıyoruz. Kadınların siyasetten men edilmeleri ezmenin önemli koşullarından biri olmuştur” dedi.
Duruşma bugün devam edecek. (AS)