Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu bünyesinde oluşturulan 28 Şubat alt komisyonu taslak raporunu tamamladı.
Bugün yapılan toplantıda, Cuma günü rapora son şeklinin verilmesine karar verildi. Rapor, 28 Kasım'da Meclis Başkanlığı'na teslim edilecek.
Meclis Haber'in haberine göre rapor 10 ana başlıktan oluşuyor ve tarihi, 1972'de Milli Güvenlik Siyaseti Belge irtica kavramının girmesinden başlıyor.
1972'de belgeye giren kavramın, Refahyol Hükümeti döneminde, 28 Şubat 1997 tarihli MGK kararıyla, terörün önüne geçecek şekilde ''birinci dereceli tehdit'' algısı olarak tanımlandığı ifade ediliyor.
Rapora göre, söz konusu dönemde, hükümetler üzerindeki baskıcı tavrı nedeniyle, MGK'nın; kamuoyu nezdindeki itibarının yavaş yavaş tartışılır hale geldi, asker-sivil ilişkilerinde askerin her alanda inisiyatif kullanmış olması siviller üzerinde korku ve endişe yarattı.
"Kürt sorununda psikolojik harekat"
Raporda özetle şu noktalar vurgulandı:
* MGK, dayandığı hukuki mevzuatı açısından hükümete danışmanlık hizmeti vermek üzere kurulmuş gözükmesine rağmen, ülkenin kaderini etkileyecek konularda siyasete yön verme aracı olarak kullanıldı.
* MGK uzun yıllar boyunca, ''milli güvenlik'' olarak takdim edilen ''sihirli kavramın'' arkasına sığınarak, gizlilik şemsiyesi altında, Meclis iradesinin ve kamuoyunun by-pas edildiği bir yapı haline geldi.
* MGK Genel Sekreterliği'nce, Toplumlar İlişkiler Başkanlığı tarafından, 1990'lı yıllardan itibaren Kürt meselesi hakkında yurt içine yönelik psikolojik harekat çalışmaları yürütüldü. Bu çerçevede, bazı akademisyenlere Kürt kimliğinin, Türk milliyetçiliği içinde eritilmesi yönünde bilimsel çalışmalar hazırlatıldığı.
* Komisyonumuza intikal eden bilgiler, askeri okullarda belli bir ideolojik bakış açısının hala mevcut olduğu, özellikle Harp Okullarındaki öğrencilere kendilerini geleceğin Cumhurbaşkanı olacak şekilde hazırlamaları yönünde telkinlerde bulunulduğu, çoğu kitabın Genelkurmay bünyesinde hazırlandığı, bu gibi uygulamaların darbeleri meşru gören bir zihniyetin oluşmasına yol açtığı yönündedir.
"Özal'ın ölümü dönüm noktasıydı"
* 1990'lı yılların dönüm noktasını, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın beş ülkeyi kapsayan 12 günlük Orta Asya gezisinden sonra 17 Nisan 1993 tarihinde ani şekilde ölümü teşkil etti. Özal'ın ölümündeki şüpheler bugün de devam ediyor.
* Özal'ın ölümüyle, Türkiye'yi yeniden eski Türkiye'ye dönüştürmek isteyen güçler sahneye çıktılar. Bu nedenle, bazı uzmanlara göre, 28 Şubat sürecinin başlangıcının, Özal'ın ölümü olduğu öne sürüldü.
* Özal'ın Türkiye'nin küresel bir aktör olma yolunda ilerlemesi hedefi, 28 Şubat süreci ile beraber akamete uğradı. Zira Özal'la beraber özel sektör eliyle kalkınma hedefi, kimi kesimler tarafından "karşı devrim" olarak gösterildi.
Medyanın 28 Şubat'taki rolü
* Erbakan'ın istifasıyla sonuçlanan sürece kadar haberlerle adeta toplumun belirli fikir ve kanaatlere doğru götürülmek istenildiği açıkça görülmüştür. Bu dönemde meydana gelen resepsiyon haberlerinde ikram listesinde alkolün olup olmaması, laiklik hassasiyetinin asker merkezli açıklamalarla öne alınması, sakallı milletvekillerinin öne çıkartılması, Kuran kursu ve imam hatiplerle ilgili haber ve görüntülerin öne çekilmesi, Sincan'da gerçekleştirilen Kudüs günü etkinliğinin haber ve görüntülü TV'lere yansıtılma biçimi, Libya ve İran'ı kapsayan dış gezinin yansıması, Spordan sorumlu Bakan Bahattin Şeker'in gördüğü baskı ve istifasına giden süreç dikkati çekmiştir.
* Dönemi yansıtan haber ve yazılar incelendiğinde; medyanın, askeri yetkililerin mevcut siyasi hükümete karşı olduğundan hareketle "askerin hassasiyetlerine" destek veren bir duruş sergilediği, bu duruşun gereğini de sosyal bir sorumluluk gibi ifade ettiği görülmüştür.
* 17 Ocak 1997 tarihinde, Demirel'e, Genelkurmay Karargahı'nda, ''İrticai Faaliyetler'' başlıklı brifing verildi. Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilen bu brifingde, iktidar partisine mensup Bakanlar, milletvekilleri, üyeler ve sempatizanlar ile bazı özel finans kurumları, haber ajansları, vakıflar, okullar "milli görüşçüler" olarak fişlenerek, şeriatçı olmakla itham edilmiştir.
Başbakan Erdoğan'ın soruları hazır
Alt komisyonun CHP ve MHP'li üyeleri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sorulmasını istedikleri soruları da komisyona ilettiler.
CHP'nin yönelttiği sorular arasında özetle şunlar var:
* Dolmabahçe görüşmesinden sonra TSK mensuplarına yönelik operasyonlar yapıldı. Bu görüşmelerde neler konuşuldu?
* 2003-2004 yılında gerek MİT gerekse diğer devlet kurumlarının aracılığı ile askerlerin darbe teşebbüsü içinde olduğuna dair bilgi sahibi olmanıza rağmen neden bu teşebbüse karşı bir hareket içinde olmadınız.
MHP de Dolmabahçe görüşmesiyle, 27 Nisan bildirisinin arasında bir ilişki var mı? Dolmabahçe de bir mutabakat söz konusu oldu mu?" diye sordu.
BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, BDP'nin Başbakan Erdoğan'a yönelteceği soruları yarın komisyona teslim edeceklerini bildirdi. (AS)