Seferihisar'da bir linç girişimi sonucunda mağdurların cezaevine konulmalarıyla birinci evresi kapanan olaylar İçişleri Bakanlığı'nın Seferihisar kaymakamına "soruşturma izni" vermesiyle yeni bir dönemece evriliyor.
Kaymakamın "vatandaşın devlete sahip çıkması" diye niteleyerek sahiplendiği şiddet ve saldırıya maruz kalanlarla Ali Koç konuştu.
Medyaya kendiliğinden gerçekleşmişçesine yansıyan/yansıtılan olayların ellerinde bulundurdukları devlet gücünü ve yetkilerini kötüye kullanan Kaymakam, Belediye Başkanı ve kolluk güçlerince çığrından çıkartıldığına ilişkin birbirini tamamlayan birinci elden tanıklarla çıkageldi.
Benzerlerinin önümüzdeki günlerde Türkiye'yi meşgul edeceği sezilen Seferihisar'daki "linç" vakasının gerçekleşmesine ilişkin mağdur gözlemlerini aktarıyoruz.
Naime Kumral Bedük: İsmimiz oldu o anda PKK'lı. Neden? Diyarbakırlıyız
Tutuklu İ.H.B.'nin eşi Naime Kumral anlatıyor: "Biz saat 15.30-16.00 civarında hep birlikte Ürkmez İpekkum'a denize gittik. Eğlendik. İki arabadaydık. Biraz eğlendikten sonra geri döndük.
"Ürkmez girişinde U.T. ile karşılaştık. O pazara gidiyordu. Biz de gidelim dedik, biraz alışveriş yapar, eğleniriz. Sonra da eve gideriz. Ertesi gün zaten herkes evine gidecek zaten. Biz iki araba bir yere park ettik. U.T.'nin arabası farklı bir yerdeydi. Kahvede de jandarma gayet lakayt bir şekilde oturuyor. N.D.B. ile U.T. arabadan inmişti. Biz daha henüz kontağı kapatıp arabadan inmemiştik. Ne alalım, nasıl yapalım diye konuşuyorduk. Başka arabalar da sıralı şekilde park etmişti. Park yasağına ilişkin bir tabela filan yoktu.
"Jandarma gayet lakayt şekilde: 'Çekin lan şu arabayı oradan, oraya araba park edilmediğini bilmiyor musunuz?' Ama park yasağı işareti filan yok. Sonuçta biz oranın turistiyiz. Oraya park edilip edilmediğini bilemeyiz.
"Ağabeyimle U.T.'de dediler ki,'tamam çekiyoruz'. Jandarma sandalyesini fırlatıp, küfrederek 'ben size o arabayı oradan çekin demedim mi lan' dedi.
" Abim'de:'Sen ne biçim konuşuyorsun, ailelerimiz burada, görmüyor musun? Çekeceğiz dedik. Çek dedin de çekmedik mi? Üstündeki kıyafete saygım var' dedi.
" Jandarma: 'Kimsin sen, nerelisin?' dedi. N.D.B.: 'Diyarbakırlı'yım, ne olacak' dedi.
"Orada olay patlak verdi zaten. Koşarak geldi, ağabeyime bir kafa attı. Ağabeyimin yüzü patladı. Ben daha arabadan inmemişim. Neye uğradığımızı şaşırdık.
"'Siz PKK'lı mısınız? Buraya şeye mi geldiniz?"deyince ortalık karıştı. Her şey gözümüzün önünde kaybolmaya başladı. İnsanlar doluştu, kalabalık oldu. Donduk. Ben çıkayım dedim. Kime koşacağımı bilemiyorum. Halk yığıldı, "Askere vurulmaz, Siz terörist misiniz, PKK'lılar basmış," lafları söyleniyor.
"İsmimiz oldu o anda PKK'lı. Neden? Diyarbakırlıyız.
"Ben daha sonra bu kargaşada nereye koşacağımı bilemiyordum. O arada 4-5 el silah sesi duydum. O jandarmanın elinde silah vardı. Başka bir jandarma onun koluna copla vurdu ki, elindeki silah düşsün, ateş edemesin. Ateş eden, o kahvedekiydi. Rütbesini filan bilmiyorum.
"Şangırt diye sesler duydum. Baktım kardeşim (V.F.B) orada. Onun kolu sakat. Yerde yatıyordu. Yüze yakın kişi onun üzerine gidiyordu. Ben can havliyle gidip kendimi onun üstüne attığımı biliyorum. Oradan beni aldılar, arabaya geri bindirdiler. Abim N.D.B., gidiyor arabaya oturuyor. 'Gidelim, neyse jandarmada halledelim' diyor.
"Halk arabadan çekip çıkarıyor. Halk çıldırdı. Jandarmayı halk galeyana getiriyor. Jandarma halkı galeyana getiriyor. Tek sözleri 'PKK basmış'. Karşılıklı birbirlerini kışkırtıyorlar. O, PKK ismi sadece kulaklarda uğulduyor.
"Jandarma minibüsü geldi. Erkekler inecekler, jandarma arabası ile gidecekler. Kadın ve çocukları sizin arabalar ile biz getireceğiz dediler. Oradan, kalabalığın içinde, şimdi görsem tanıyacağım biri beni gösterip: 'Onu da alın, o da onlardan, o da PKK'dan' dedi.
"Bu laf üzerine, diğer bayanlar bizim arabalarda kalırken, jandarma beni de alıp, erkeklerin olduğu jandarma minibüsüne bindirdi. Tekme, tokat attılar, erkeklerle birlikte beni de yumrukladılar. "Adi" vatandaş muamelesi yaptılar. Derken bizi Ürkmez Jandarma Karakoluna götürdüler. Bizi yukarıda bir küçük odaya oturttular.
"Hemen sonra o kavgayı başlatan jandarma içeri girip, benim sakat kardeşim V.F.B.nin üstüne doğru eğilerek:
"'Sen biliyor musun, ben de Diyarbakır'da bulundum. Ben sizin gibileri Diyarbakır dağlarında çok yaptım' dedi. Tehdit ve küfürlerin arkası yok. Diğer jandarmalar onu çekip dışarı çıkardılar.
S"onra Ağabeyim N.D.B. ile küçük kardeşim V.F.B.'yi yukarı aldılar. Uzun bir süre ses çıkmadı. Görünmediler, ne oldu ne bitti bilmiyoruz. Uzunca bir süre diğer üç erkekle birlikte biz aşağıda bekliyoruz. Daha sonra gelip, diğer üç erkeği de götürdüler.
"Biz üç kadın ve üç çocuk aşağıda bekliyoruz. Üç yaşında çocuk su içmek istiyor, tuvalete gitmek istiyor, izin almamız lazım diyorlar, bırakmıyorlar. Benim ayağımda terlikler oralarda kaldı. Çıplak ayakla oturuyorum. Aşağıda arabada başka terliklerim var alayım diyorum, izin vermiyorlar. Çocuklar uyuklamaya başladı. Ne dersen de, yaptırmayız izin almamız lazım diyorlardı.
"Sonra bize bayanlar yukarı çıkacak teker teker dedi. Önden ben çıktım. Çıktığımda, erkekler yüzükoyun yere yatırılmıştı. İki kardeşim yerdeydi, diğerlerini kaldırmışlar. V.F.B.'ye ayağı ile vuruyordu, kalk yerden hemen diye. Üzerlerinde sadece şort vardı. Ben çıktığımda, abim yerden kalkıyordu, yüzünü saklıyordu. Yüzünün yaralarını görmeyeyim diye. V.F.B. hala yerdeydi.
"Beni karakol komutanın odasına götürdüler. Resmi kıyafetliydi. Masasının başında oturuyor. Ben girdim odaya:
"'Buyur bacım, otur' Oturdum. 'Ne oldu?' dedi.
"Dedim: 'Otopark davasından bu duruma geldik, biz de ne olduğunu bilmiyoruz' dedim. 'Var mı darp iziniz?' dedi. Bacağımda, kollarımda filan morluk vardı. Çünkü, minibüse binerken bana da yumrukla filan vurdular. 'Odaya gidin raporunuz alınsın' dedi.
"Döndüm, odaya gittim, sağlık raporumuz alındı. Ben geri çıktığımda, erkekler götürülmüştü. Sonra diğer bayanlar alındı sırayla.
"Oradan bizi jandarma minibüsüne bindirdiler. Seferihisar tutukevine götürdüler önce. Üç çocuk, üç bayan biz bir minibüsün içinde sıkış tepiş bekliyoruz. Erkeklerin üçünü götürdüler.
"Bizi jandarma arabasında beklettiler. Orada su içecek çocuklar, izin vermiyorlar, tuvalete gidecek izin vermiyorlar.
"Sonra o erkekleri getirdiler. Diğerlerini götürdüler. Bekle bekle, sabah oldu.
"Saat 05.00 civarında bizi götürdüler hastaneye. 5 erkeğin raporu bir türlü çıkmıyor. Bir saat kadar hastanede bekledik. 6 civarında,"bayanlar ve çocukları götürün, sabah dokuzda tekrar jandarmaya gelecekler" dediler. Biz 06.30 gibi yazlığımıza gittik.
"Saat 09.00'da, Seferihisar Jandarmaya gittik. Bizi tekrar hastaneye götürdüler. Kâğıtlarımız kaybolmuş. Yeni kâğıtlar çıkardılar. Sağlık raporlarımız alındı. Seferihisar jandarma da ifademizi aldılar."Kısa ve öz anlatın" dediler. Özetini yazdılar. Avukatımız geldi o sırada. O arada beni ve Fikriye'yi komutanın odasına çağırdılar.
"İkimizde darp vardı. Öteki yengem arabada çocukları korumaya çalıştığı için onda darp yoktu. 'Şikâyetçi misiniz' dedi. 'Ben'dedim, 'hayatım boyunca karakol kapısından geçmiş insan değilim, bilmem, ama ben adi vatandaş gibi yerlerde süründürüldüm, yumruklandım, çocuklarımız perişan oldu, yerlerde sürüklendi. Siz söyleyin şikâyetçi olmayalım mı?'dedim.
"Gözlerimizin içine baktı; 'Ama siz şikâyetçi olursanız, o zaman jandarma da size karşı şikayetçi olacak' dedi. 'Olsun' dedim. 'Biz şikayetçiyiz' dedim. Buna rağmen ne benim ne de yengelerimin şikayet dilekçemizi almadılar.
"Biz, jandarma nezaretinden çıktık. Erkekler adliyeye gelecek dediler. Biz de adliyeye gittik. Bizi adliyeye sokmayıp kovaladılar.
"Adliye bahçesinde en az 20 kişilik bir grup vardı. Biz gelince kaldırımdan inmeye, bize bakmaya başladılar. Öbür tarafta gördüğüm, şahsen tanıdığım askerler vardı.
"Orada bulunan görevliler müdahale etmiyordu. Gayet iyi de sohbet ediyorlardı Jandarma ile birbirlerine el şakası yapıyorlardı. Grubun tamamı gençti. Rütbelilerle de selamlaşıyorlardı. Birbirlerine 'Ne haber' filan diyorlardı. Çok samimilerdi. Polis yoktu etrafta. Rütbeliler, yanlarında uzun süre durmuyorlardı. Muhabbetlerine diyecek yok.
"Biz aşağıdayken, erkekleri getirdiler. Kolları kelepçeliydi. Biz onlara dışarıdan yemek ve sigara gönderdik. Kalabalık artmaya başladı. O yan tarafta duran gençler karşıya geçmeye başladı. Birikmeye başladılar. Birkaç tanesi adliyeye girip yukarı çıkmaya başladılar. Bizi aşağı kovdular, onlar rahat rahat içeri giriyor. Geçerken bize dik dik bakmaya başladılar. Biz adliye girişinde kapıdan görüyoruz. Giriş katındayız.
"Herhalde yukarıda bir subay filan kızdı, onları çıkardılar.
"Bir subay vardı, bizi koruyan: "Bacım burada oturuyorsunuz, girip çıkıyorlar, size zarar verirler, yukarı çıkın" dedi. Başımıza bir asker koydu. Kimseyi yaklaştırma dedi. Bize siz de adliyeye gidin ifadeleriniz alınacak dendiği için biz adliyeye gittik, ama ifadelerimiz alınmadı. Eşlerimiz, gitmemizi istediği için biz ayrıldık. Yengelerim Ürkmez'e gitti. Ben kaldım. Babam gelip bizi aldı, jandarma eşliğinde çıktık. Ben parka gittim, kafeteryaya oturdum. Annelerim oradaydı.
"Kalabalık iyice artmıştı. Biraz sonra silah sesleri geldi. Kimse kalabalığa müdahale etmiyordu. Ağabeyimi dışarı çıkarmışlar, kalabalık görsün diye.
"Beni tanırlar, kalabalığın içine alırlar diye ben uzakta kaldım. Ama annelerim filan kalabalığın içine girdi. Her şeyi gördüler.
"Bir noktaya daha değineceğim. İlk ağabeylerim geldiğinde, jandarma arabaları adliye bahçesindeydi. Sonradan jandarma arabaları bahçeden çıkarılmıştı. Yolun karşısına park etmişlerdi. Ağabeylerimi kalabalık arasından geçiriyorlardı. Madem korumaya niyetleri var, araba niye adliye bahçesinde, kapıda değil?
Makbule Balgün: Büyük bir ülkücü grupmuş
Tutuklu E. B.'nin eşi Makbule Balgün anlatıyor: "O kargaşa ortamında tahrik olayı çok fazlaydı.
"Herkes dışarıda ben arabadaydım. Çocukları toplamış, arabaya almıştım, korumak için.Biz 5 yıldır aynı yere gidip geliyoruz. Şimdiye kadar, hiçbir olumsuz davranışla karşılaşmadık.
"(...) Jandarma o arada küçük kaynım V.F.B.'ye vurdu. O da karşılık verdi. Bunun üzerine herkes V.F.B.'nin üzerine geldi. Tam olarak ne olduğunu anımsamıyorum. Halk V.F.B.'nin üzerine çullanmaya başladı, vurmaya ve kahveye doğru çekmeye başladılar.
"Olayı ayırmak için herkes fırladı. Kalabalık arttı. "Teröristler geldi, teröristler Ürkmez'i bastı" diye bağırıyorlardı. Kışkırtma vardı. Tartışma olabilir, ama hiç olmayan şey değil ki. Bir şekilde tatlıya bağlanırdı bu. Çok kışkırtıcı vardı.
"Bir arabada bir kadın (kendisi) ve üç çocuk varken, benim kapımız zorluyorlardı. 'Aç kapıyı, seni de parçalayacağız' diyorlardı. Benim bulunduğum arabanın her tarafına vurup, aracı devirmeye çalışıyorlardı. Çocuklar çığlık çığlığa ağlıyordu.
"Ondan sonra jandarma geldi. Jandarmaya gidileceğini söylediler. Bizim bulunduğumuz arabaya iki asker bindi bizi götürdü. Erkekleri jandarma arabasına bindirirken tekme tokat dövüyorlardı. Üstlerinde sadece şort vardı. Ciddi bir engelleme çabası yoktu.
"Jandarmaya gittiğimizde, 'Siz kiminle dans ediyorsunuz, sizin hayatınız bitti, siz buradan çıkamayacaksınız' diyorlardı. İçeri girdiğimizde olayı başlatan jandarma gelip, V.F.B.'nin üzerine yürüyüp, küfrederek, "siz buradan çıkamayacaksınız, sizin hayatınızı söndürdüm ben" diyordu. Üç jandarma onu tutuyordu. Dışarıdan birileri 'alın onu, artık yeter' diyorlardı.
"Olayın olduğu yerde, olayı çıkaran jandarma üç el ateş etti. Bir başka jandarma eline vurdu. Ateş ederken şunu söylüyordu: "Beni bırakın, ben bunları öldüreyim, gerekirse hayatıma mal olsun" diyordu. O derece gözü dönmüştü.
"Jandarma bahçesinde de kalabalık oluşmuştu. Eltimle iki çocuk aşağıda kalmıştı başta. Onları da yukarı çıkarmışlar, burada linç edilebilirsiniz diye. Hatta yukarıda eşim bir ara camdan bakmak için ayağa kalktı. Onu uyardılar, taş filan atarlar, bir şey olur, otur diye.
"Ürkmez Jandarması önüne otobüslerle gelmişler. Orada onları dağıtmak için hiçbir şey yapmadılar. Bizim yakınlarımızı içeri almazken, o kalabalık rahat rahat duruyordu.
"Sağdan soldan duyduğum kadarıyla, büyük bir ülkücü grupmuş. Belki halktan insanlar da vardı arada ama, organizeydi.
Muzaffer Bedük: Kaymakamla Belediye Başkanı da linçe katıldı
Tutuklu İ.H.B'nin babası Muzaffer Bedük anlatıyor:"Saat 21'de sofrayı kurmuş yemek için bekliyorduk. Oğlum İ.H.B. aradı. 'Babacığım biz karakoldayız. Pazara gittik Jandarma uzman çavuş ile N. Münakaşa ettiler. Tanıdığın kimse var mı' dedi. Söylediğini söylüyorum. Ben de olayı bilmiyorum. Diğer oğlum Yaşarı aradım. Bizi götür dedim. O arada ziyarete gelen akrabalarımız vardı. Onlara da haber verdik.
"Ürkmez'e girmeden önce Doğanbeyli Kavşağında jandarma bizi durdurdu. Nereye gidiyorsunuz dedi. Yaşar, jandarma karakolu nerede dedi. Niye gidiyorsunuz dedi. Bir olay olmuş, kardeşim içerideymiş, dedi. Jandarma o zaman, geçemezsiniz, burada kalın. Halk toplanmış PKK'lı var diye. Gitmeyin burada kalın dedi. Biz 15-20 dakika kadar bekledik. Bu arada ben başçavuşa, 'benim orada torunum gelinim var. Gitmem lazım' diyorum. Her söylediğimde de telefonla bir yere soruyor.
"Dedim ki, senin beni burada durdurma hakkın yok. Ben çeker giderim. Ama üstündeki üniformaya ve devlete saygımdan duruyorum. Bozuldu bu. O arada, U.T.'nin kız kardeşleri geldi. Onları da geçirmediler. U.T.'nin kimliği yok dediler. Orada tanıdığımız başkaları da geldi. Uzaktan akrabalar.
"Asker, gidin U.T.'nin kimliğini alın gelin, geçireyim sizi dedi. Biz gittik, bizden önce almışlar kimliği. Geri döndük. Ama bizi yine geçirmedi kontrolde. 10 dakika daha tuttu orada. Tartıştık, bizim geçmemize izin verdi.
"Ürkmez Jandarma Karakolunun kapısına geldik. Bizi kapıdan içeri sokmadılar. Biz emir kuluyuz bizim başımızı yakmayın dediler.
"Benim oğlum, torunum, gelinim içeride, ben vatandaşım, komutanla görüşmek istiyorum diyorum. Bu sefer hoyrat davranmaya başladılar. Dipçikle vuracak hale geldiler. Olay büyüyecek anladım.
"Biz dışarıdayız, bahçe içinde 15-20 kişilik bir grup var. Girip çıkıyorlar. Jandarma ile muhabbet ediyorlar. Bir tek bizi içeri almıyorlar. Başka gelen çok rahat içeri giriyor.
"Saat 10:30 gibi çocukları arabalara bindirdiler. Biz biraz rahatladık. Onlar çıktı, biz de arkalarından çıktık. Giderken yalnız, önümüzde bir minibüs vardı, arkamızda da otobüs varmış, Yaşar farkına vardı, arabayı o kullandığı için. Baktık Hastaneye gidiyorlar.
"Hastaneye giderken bir yan yol vardı. Cezaeviymiş orası. Arabalar oraya girerken, bir jandarma arabası durdu. Yanımıza bir astsubay geldi. Dedi ki siz niye takip ediyorsunuz. Dedim ki, çocuklarımız orada, nereye gidiyorsunuz ne yapıyorsunuz, bize bir bilgi de vermiyorsunuz. Lütfen biraz ileriye alın, orada bekleyin. Biraz sonra ben size bilgi vereceğim dedi. Biz ileri geçip bekledik. Baktım, bir otobüs bir minibüs insan aşağı indi. Sivil araçlar. Bunlar kim dedim, kendi kendime.
"Oradayken, astsubay bunlara, 'bundan sonra rapor filan alınacak, bir şey kalmadı, bundan sonrasını biz hallederiz, dağılırsanız iyi olur' dedi. Duyduklarımı söylüyorum. Bunların büyük otobüslü olan kısmı gitti. Minibüstekiler kaldı, 20 kadar kişilik bir grup. Arkadan çıkıp, acil kapısına geldiler. Orada jandarmayla olan ilişkileri görebildik.
"Aralarında görsem teşhis edebileceğim insanlar var. Bunlar jandarmaya, genelde rütbelilere, 'gülüm ne haber' filan diyor. Erlerle de konuşuyorlar ama rütbeliler ile araları daha iyi.
"1-1,5 saat sonra üsteğmen geldi. O arada eşimin teyzesinin oğlu da geldi. O subay gelince asker hazır ola geçti. Bizim henüz olayın PKK'ye dayandırıldığından haberimiz yok. Bu akrabamız Hüseyin girdi, üsteğmene 'ya komutanım, içerinde üç yaşında, beş yaşında ve on iki yaşında çocuklar var. Bunları bekletmeseniz de bize verseniz alıp götürsek,' dedi. O da,'Sen kim oluyorsun sen onların avukatı mısın, siktir git, çık dışarı,' dedi. Hüseyin neye uğradığını şaşırdı. Böyle olunca ben Hüseyin'e allahaşkına git dedim.
Ben tim komutanı olan astsubaya rica ettim, hiç olmazsa çocukları ve kadınları çıkarın dedim. Size çocukları nasıl veririz, yarın öbür gün işkence yapmışlar dersiniz, olmaz dedi.
Saat 05.00'e kadar böyle bekledik. Grup da kaldı. O gruptan kişiler, rütbeli askerlere, içerideki çocuklarımız için. 'Abi bir bırak da girip şunların ağzını burnunu kırayım' diyorlar. Küfrediyorlar.
"Biz bankta V.D.B. nin annesi ve babası ile otururken üç kişi yanımıza yaklaştı: biri 'ne yapıyor bu pezevenkler, bırakın ağızlarını burunlarını kırayım, nasılsa içeride' dedi. Tabi bizim aileleri olduğumuz bilmiyor. Son haddime gelmişim, 'sen kime küfrediyorsun. Sen olayın ne olduğunu biliyor musun?' dedim. 'Özür dilerim' filan dedi. 'Biraz duyumumuz var' filan dedi. Yaşar geldi, 'senin derdin ne, benimle hallet' dedi. İşte 'PKK filan' dedi. Yaşar, 'ne PKK'sı ben Silvan'da askerlik yaptım. Ne PKK'sı' dedi. Bu başladı, 'işte bilmiyorum, elini ayağını öperim, şu bu filan, bize yanlış bilgi vermişler' deyip gittiler. Ama bunlar da gelir gelmez, o astsubaylarla filan sarmaş dolaş haldeydiler.
"Saat 05.30 gibi astsubay bizi çağırdı. 'Çocukları al, saat 9 da buraya getir' dedi. 'Niye akşam vermediniz' dedim. 'İşleri güçleştirme amca' dedi.
"Saat 10:30 gibi, adliye bahçesine geldik. Arabamızı park ettik. Çocuklarımızı içeri aldılar. Biz de bir kahvede oturduk seyrediyoruz. Tam adliyenin karşısında bir emlak bürosu var. Emlak bürosunun sahibi olduğunu tahmin ettiğim birisi ile 4-5 kişi var. Sürekli telefon edip, insan topluyorlar. 'Bugün bunları buradan çıkarmak yok', diyorlar. Biz de tansiyonu ölçmeye çalışıyoruz.
"Sayı sürekli artmaya başladı. Adliyeye girip çıkıyorlar, jandarma ile konuşuyorlar. Sohbetleri çok iyi.
"O arada, V.F.B.'yi herhalde hastaneye götüreceklerdi. Bunlardan bir kaçı fırladı. V.'ye vurmaya başladılar. V'yi arabaya atıp götürdüler. Adliye içindeki arabaya değil, dışındaki arabaya kadar yürüttüler.
"Döndüklerinde V'yi arka kapıdan içeri soktular. Bu arada kalabalık iyice artı. Kapıya Türk bayrağı astılar. Slogan atmaya, kurt işareti yapmaya başladılar.
"Bu arada, N.D.B.yi arka kapıdan hastaneye götürecekler. Kalabalık koşmaya başladı. N.'yi yan kapının yanına aldılar. Sözde onu korumaya aldılar. 100 civarında kişi sürekli saldırıp vurmaya çalışıyor. Bu 10 dakika sürdü. Yan kapıyı açıp çocuğu içeri almıyorlar, alsalar olay bitecek. Yürüttüler oradan, ön kapıdan sokmaya çalıştılar. O arada Kaymakam ve Belediye Başkanı da çocuğu darp ettiler. Biz de gördük. İnsanlar söyledi. Kaymakam ve belediye Başkanı da vuruyor diye.
"Sırf dövdürsünler diye o iki kapı arasında N.D.B.'yi yürüttüler. Orada üsteğmen gülüyor. Böyle bir şey olamaz. Bu Seferihisar Karakolundaki üsteğmen. Hastaneye gelen üsteğmen.
"Polis kamerası belki jandarma sabah 10'dan akşam 7'ye kadar her şeyi saniye saniye çekti. Daha olay olmadan, halk birikmeye başlamadan önce o çekiyordu. Nerden polis ya da jandarma olduğunu biliyorum. Bu bir yükselti üstünde çekim yapıyordu. Biri çocukların üstüne atlamak için bunun yanına çıktı. İtiştiler. İkisi yere düştü. Kalkıp, o kişiyi dövdü, sonra da silahını beline koyup düzeltti.
"Biz bağırıp çağırıyoruz, ama elimizden bir şey gelmiyor. Çocuğumuz gözümüzün önünde linç ediliyor. Bir babanın çaresizliğini düşünün.
"Seferihisar'da bir tabur var, iki manga askerle, altı polisle koruma yapılabilir mi? İki manga asker eğer isteseydi o kalabalığı dağıtırdı. Bir tek askerin, bir tek subayın o halkı ittiğini görmedim. Çocuklara saldırdıklarında, kendileri de darp edildiği için o zaman öfkelenip, didişiyorlardı. Onun dışında kesinlikle bir müdahale yok.
"Daha sonra, asker sayısı bir takıma çıktı. 30 kadar asker oldu. O üç jandarma aracı sürekli adliye bahçesine girip çıktı. Biz avukatlarımıza, zırhlı araç olmadan bu çocukları çıkarmayın diyoruz. Onlar da söylüyor. Ama en sonunda bir polis arabası geldi kapıya.
"Güvelik sorumlular filan geldi, güvelik şurası oluşturdular sanırım.
"Biz zırhlı araç gelecek derken, polis arabası yaklaştı. Bir feryat figan. O 2000 kişiden 200 kadar kişi saldırıyor. İlk N.D.B. dışarı çıkarıldığında, ateş edilince, büyük bir meraklı grubu da toplandı. O 2000 kişinin 200''ü saldırıyorsa gerisi seyirci. Ama o grup nereye koşuyorsa 2000 kişi de aynı yere koşuyor. Jandarmalar arasında geçiyorlar. Hiçbir jandarma müdahale etmiyor.
"Ben belediye başkanının vurduğunu gözümle gördüm. Girip çıkarken gördüm. Bu kim dedim. Belediye Başkanı dediler. Ben onun vurduğunu gözümle gördüm. O vurunca birileri "ya bu belediye başkanı vuruyorsa, halk nasıl vurmasın" dediler. Defalarca sordum, ben adamı hiç görmedim hayatımda, orada tanıdım belediye başkanı olduğunu. Kaymakamın darbını ise kamera tespit etmiş. Bu bana bir haber ajansından gelen muhabir söyledi. Onlar biz onun vurduğunu tespit ettik dediler. Ama bizim söylediklerimizi de eksik yazdılar hep.
Biz haksızlığa uğradık. Hak peşinde koşuyoruz.
"Bu işin içerisinde, Seferihisar Kaymakamı, Seferihisar Belediye Başkanı, Ürkmez Belediye Başkanı ve Seferihisar Jandarma Komutanı üsteğmen var. Planlı programlı yaptılar. Ben bu yaşımda bunca olayın içinden süzülüp geldim. Başka türlü olmaz.
Gülseren Balgün: "Evlatlarımı benim önümde parçaladılar"
Tutuklu N.D.B., V.F.B. ve E.B.'nin anneleri Gülseren Balgün anlatıyor: N.D.B.'nin doğum günüydü. Çocuklar geldi. Plaja gittiler. Geciktiler. Sofrada bekliyoruz. Meraklandık, aradık, pazara gidiyoruz, geleceğiz dediler."
"Saat 9 civarında, tekrar aradık. E.B.'yi aradık. Bize söylemedi. Biraz sonra geleceğiz dedi. O arada, komşulardan bir geldi. Eşime 'Hacı gel hele' dedi. 'Ne olmuş' dedik. 'Çocuklar kavga etmiş' filan dedi. 'Babaları ben gidiyorum' dedi. 'Ben de geleceğim' dedim. Çıktık.
"Ürkmez Jandarma Karakoluna gittik. İçeri girebilir miyiz dedim. Girin dediler. Arabaya baktım. Biri geldi. 'Kimsin' dedi. Anneleri olduğumu söyledim. 'Eşin nerde' dedi. Gösterdim. 'Bunları atın dışarı', sakın yaklaştırmayın dedi. Bizi dışarı attılar.
"Bir sürü arabayla birileri geliyor içeri girip çıkıyor. Çok kavga var sandım. Ne olduğunu anlamadım.Neyse sonra Hastaneye filan gittik. Ben N.D.B.'yi gördüm. Tansiyonum şekerim var. Kötüleştim. Hemşireye tansiyonumu ölçtürdüm. Beni biraz yatırdılar.
"Sonra tekrar çıktım. Jandarma arabası yanından geçerken bağırıyorlar. Bana yanaşma diyorlar. Arabalar geliyor gidiyor. Gençler var. Askerler ile gülüşüyorlar, şakalaşıyorlar. Gevrekler ısmarlandı geldi. Sabahın 4'üne kadar orası boşalmadı.
"Sonra telefonu alan bir ordu çağırıyor. En son kırmızı kapüşonlu biri geldi. 'Nerde o şerefsizler, kafasına sıkayım' dedi. Komutanlar, tamam karışma dedi. Biri geldi bana küfretti. Asker, 'annesi burada' dedi. 'Utanmıyor musun?' dedim.
Sabah evimize gittik. Sonra adliyeye gittik. Ben adliyede park içinde bayılıp düştüm. Beni kaldırdılar. Biz parkta otururken silah sesleri geldi. Koşmaya başladık. 'Çocuklarımız öldü' dedim.
O arada N.D.B.'yi çıkarıp gösteriyorlar mahsus. Soruyorum ne olmuş: "altı terörist, beş terörist" yakalamışlar diyorlar.Oğlumu dövüyorlar, ciğerim parçalanıyor. Bir şey yapamıyorlar. Bir ara çıkayım, 'ben bu çocukların annesiyim, gelin beni öldürün diyeyim' dedim.
En son, N.D.B.'yi arabaya bindirilirken gördüm. Burnunu kırmışlar. Birileri 'assınlar, vursunlar, zehirli iğne yapsınlar' diyorlar.Benim evlatlarımı benim önümde parçaladılar.
Belediye başkanı diyor ki "Sayın vatandaşlarımı korumanız için teşekkür ederim. Terörist bizim elimizdedir, gereken işlemi biz yapacağız, dağılın" diyor. Kalabalık ve izdiham daha da artıyor.
Flash TV'de, "bu insanların Ürkmez Ömür beldesinde ne işi var" diyor. Biz bu ülkenin yurttaşı değil miyiz. Bizim yaşama hakkımız yok mu. Biz bir denize gidemez miyiz. Suçumuz Diyarbakırlı olmak mı? (AK/EK)