Sivil Toplum Geliştirme Merkezi'nce (STGM) hazırlanan rapor yasal düzenlemelerin sivil toplumun hareket alanını kısıtladığını, devletin kapılarının ise sivil topluma kapalı olduğunu ortaya koydu.
"Türkiye’de Sivil Toplum Örgütleri: Örgütlenme Özgürlüğü ve Katılım Hakkı" başlıklı rapor, sivil toplum örgütlerinin devlet baskısının da ötesinde, sözlü tacizden silahlı saldırıya kadar farklı biçimlerde tehdit altında olduğunu ortaya koydu.
Raporun sonuç bölümünde ise hak temelli çalışan sivil toplum örgütlerinin sivil toplumun umudu olmaya devam ettiği söylendi.
Kuruluştan üye kaydına kadar sorun
Araştırma her beş sivil toplum örgütünden birinin yasal düzenlemelerden kaynaklanan zorluklar yaşadığını gösterdi. Derneklerin kuruluşu sırasında kanunda yer almamasına karşın Sivil Toplum Örgütlerinden (STÖ) belge istenirken, araştırmaya katılan örgütlerin yüzde 21’i kayıt sırasında siyasi kriterlerle davranıldığını belirtti.
Üye bildirim zorunluluğu sorun yaratıyor
Araştırma, 2020'de Dernekler Kanunu’nda yapılan üye bildirim yükümlülüğüne dair değişikliğin olumsuz etkilerinin de sürdüğünü gösterdi. Araştırmaya katılan derneklerin yüzde12’si üye bildirim zorunluluğu nedeniyle sorunlar yaşadığını dile getirdi. Üye bildirim zorunluluğunun getirilmesi sonrasında dernek üyeliklerinde 4 milyona yakın düşüş yaşandı.
Türkiye’deki STÖ sayısı Avrupa’nın gerisinde
İzleme çalışması Türkiye’de en yaygın sivil toplum örgütü yapısının dernekler olmaya devam ettiğini gösterdi. İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğünün kayıtlarına göre Türkiye’de 101 bin 806 dernek faaliyet gösteriyor.
2022'de diğer ülkelerde durum:
- Almanya 620 bin
- Fransa 1 milyon 500 bin
- Danimarka’da 100 bin
- Finlandiya’da 108 bin 96
Kentlerde durum
Araştırma kişi başına en fazla dernek ve vakfın Ankara’da olduğunu gösterdi. Ankara’da 542 kişiye bir dernek düşerken, kişi başına en az dernek düşen iller ise Urfa, Mardin, Diyarbakır ve Van oldu.
Sivil alan gönüllü katkılarla var olmaya çalışıyor
Türkiye’deki toplam istihdamın sadece yaklaşık %0,3’ü sivil toplum örgütlerinde yer alırken, izleme çalışması kapsamında yapılan saha araştırmasına katılan STÖ’lerin %77’sinde tam zamanlı çalışan bulunmadığı belirtildi.
Raporda sivil toplum örgütlerinin kaynak yaratma olanaklarının sınırlı olduğu, örgütlerin büyük ölçüde üyelerin aidatlarıyla ayakta kalmaya çalıştığı ve mevzuattan kaynaklı sorunların etkisiyle yardım ve bağış toplamakta zorlandığı ifade edildi.
İzleme çalışması kurumsal yapısı güçlü örgütlerin daha fazla çalışanı olduğunu ortaya koyarken, Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin profesyonelleşmeden uzak olduğu ve örgütlerin gönüllü katkılarla var olmaya çalıştığı söylendi.
Derneklerin yarısının geliri 10 bin TL’nin altında
Çalışma derneklerin mali kaynaklardan da yoksun olduğu gösterdi. Anket çalışmasına katılan örgütlerin yarısına yakınının geliri 10.000 TL’nin altında kalırken, Türkiye’de STÖ’lerin kaynak yaratma olanaklarının çok sınırlı olduğu, STÖ’lerin temel gelir kaynağı olan üye aidatları ve bağışların yetersiz olduğu belirtildi.
Kamu kaynaklarının dağıtımı adil değil
Raporda kamu fonlarından çok sınırlı sayıda sivil toplum örgütünün faydalandığı, uluslararası kaynaklara erişebilen örgüt sayısının az olduğu ve kaynaklara ulaşabilenlerin ise hedef gösterildiği söylendi. Araştırmaya katılan her dört STÖ’den biri ise kamu kaynaklarının dağıtımında alınan kararları adil bulmadığını söyledi.
STÖ’ler her şeye rağmen inatla çalışıyor
Raporun değerlendirme bölümünde kaynak yaratma sorunlarına, baskıya ve olumsuzluklara karşın hak temelli çalışan örgütlerin sivil toplumun ümidi olmaya devam ettiği belirtildi.
“Bütün bu sınırlılıklara rağmen, ülkemizde STÖ’lerin yaklaşık %15’ini oluşturan hak temelli çalışmalar yürüten örgütlerin, yürüttükleri savunuculuk faaliyetleri, yarattıkları kaynaklar, uluslararası düzeyde kurdukları işbirlikleri ve bütün güçlüklerine rağmen kamu politikaları etkileme çabalarıyla ülkemiz sivil toplumunun ümidi olmaya devam ediyor. Ancak bu örgütler, bir yandan da örgütlenme özgürlüğü alanında yaşanan sorunlardan daha fazla etkileniyor ve daha fazla baskıyla karşılaşıyor.”
STÖ’lere yönelik denetimler her yıl artıyor
Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü verilerine göre İçişleri Bakanlığı 2022’de 29 bin 987 derneği denetledi. Denetimlerde derneklerin %10’undan fazlasına adli ve idari işlem yapıldı. Araştırma medyadaki karalama kampanyalarının konusu olmanın veya hedef gösterilen vakıflardan destek almış olmanın da denetlenme sebebi olduğunu ortaya koydu.
Araştırma hak temelli çalışan STÖ’lerin siyasetçiler, kamu görevlileri tarafından tehdit edilme veya hedef gösterilme gibi bir durumla daha sık karşılaştığını ortaya koydu. Bu grup aynı zamanda kamu kurumları tarafından çat kapı denetimleri de sıkça yaşadı. Yine hak temelli yaklaşımı güçlü olan kuruluşlar açıklamaları ve çalışmaları nedeniyle diğer örgütlere göre daha fazla baskı ile karşılaştı. Araştırmaya katılan örgütler çalışmalarına otosansür uyguladığını da söyledi.
Sözlü tacizden silahlı saldırıya STÖ’ler tehdit altında
Raporda STÖ’lere yönelik sözlü ve fiziki baskıların olduğu örneklerle kayıt altına alındı. Ankara’nın Çankaya ve Mamak ilçelerinde bulunan Cemevi ile Alevi dernek ve vakıflarına yapılan silahlı saldırılar ve Onur Haftası’na destek verdikleri için sözlü taciz ve saldırılarla karşılaşan Havle Kadın Derneği raporda yer aldı.
STÖ’lere yapılan sözlü ve fiziksel saldırıların, herhangi bir sözlü ve fiziksel saldırıya uğramayan sivil toplum örgütlerini de olumsuz etkilediği ve kendilerini baskı altında hissetmelerine yol açtığı vurgulandı.
Devletin kapıları sivil topluma kapalı
İzleme çalışması STÖ’lerin karar verme süreçlerine katılımının büyük ölçüde sınırlı kaldığını gösterdi. Çalışma kapsamında yapılan mevzuat taramasında STÖ’lerin karar verme süreçlerine katılımıyla ilgili 203 düzenleme ve 309 katılım mekanizması olduğu tespit edildi. Mekanizma çokluğuna rağmen koordinasyon eksikliğinin olduğu ve idareye geniş bir inisiyatif alanı bırakıldığı vurgulandı.
2021-2022 yılları arasında TBMM’de 163 kanun kabul edilerek yürürlüğe girerken, sivil toplum örgütlerinin çalışma alanlarını doğrudan ilgilendiren kanun tekliflerinde sivil toplumun görüşlerine yer verilmediği ortaya çıktı. Araştırma için 2021 yılı için 8, 2022 yılı için 10 Kanuna detaylı olarak bakıldı. Bunlar arasında sadece 2 Kanun için nispeten etkin bir STÖ katılımının sağlandığı söylendi.
Karar verme süreçlerine STÖ katılımı idarenin inisiyatifinde
Raporda, katılım mekanizmalarını düzenleyen mevzuatta karar verme süreçlerine STÖ katılımının açık ve net bir şekilde düzenlenmediğine dikkat çekilirken, çalışma gruplarının kurulup kurulmayacağına ve kurulsalar dahi STÖ’lerin bu gruplara katılıp katılamayacağına idarenin karar verdiği aktarıldı.
2021 ve 2022 yıllarında kamu kurum ve kuruluşları tarafından 411 yönetmelik yayınlanırken, araştırma örneklemi için 71 yönetmelik seçildi. Bu yönetmelikler için yapılan bilgi edinme başvuruları sonrasında ise 19’unun hazırlık sürecinde STÖ katılımını sağlamaya yönelik bir çalışma yürütüldüğünü görüldü.
Devlet “sektör dernekleri”ni destekliyor
Araştırma özel sektörle yakın ilişki içerisinde olan, yeterli finansal kapasiteye sahip, bürokrasiyi ve siyaseti etkileyebilecek güce sahip sektörel STÖ’lerin katılım süreçlerine daha kolay etki ettiğini de ortaya koydu.
En fazla katılım mekanizmasına sahip olan üç bakanlık Tarım ve Orman Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı oldu. Rapor, bu bakanlıkların katılım mekanizmalarına önemli ölçüde sektör derneği olarak adlandırılabilecek, belli bir alanda ticari faaliyet gösteren şirketlerin ya da profesyonellerin kurduğu derneklerin ya da üst kuruluşların katıldığını gösterdi.
Araştırma hakkında
Saha araştırmasında 1003 STÖ ile anket yapılırken farklı kentlerde hak temelli çalışma yürüten 48 sivil toplum örgütü ile de derinlemesine görüşme ve 2 odak grup toplantısı yapıldı. Masa başı araştırması ile desteklenen araştırma için başta TBMM olmak üzere Cumhurbaşkanlığı ve 12 Bakanlık izlendi, büyükşehir statüsüne sahip 30 ilin valiliklerine bilgi edinme başvuruları yapıldı.
Raporun birinci bölümü örgütlenme özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü alanında yaşanan sorunların sivil toplum örgütleri üzerindeki etkisini ele alırken, ikinci bölümü ise STÖ’lerin karar verme süreçlerinde katılım hakkına odaklanıyor.
(AEK)