21 Eylül 2010'da tutuklanan ve Devrimci Karargah davasında yargılanan, Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi sözcülerinden Tuncay Yılmaz'ın, cezaevinde bir yılı doldurmasının ardından yazdığı mektubu özetle yayınlıyoruz.
365 gün önce Devrimci Karargah operasyonuyla gözaltına alınarak tutuklandık. Sadece bir kez kendimizi savunma imkanı bulabildiğimiz bu süreç boyunca güç ve moral aldığımız en önemli kaynak, dışarıda örgütlenen devrimci dayanışma oldu.
Terörle Mücadele Kanunu'na, özel yetkili mahkemelere, F tipi cezaevlerine, tecrite ve işkenceye rağmen içimiz rahat bir şekilde "Biz kazanacağız" diyebilmemizi mücadelenin sürekliliğine ve birikimine borçluyuz.
Sermaye yeni statükosunu kurarken toplumun bütün kesimlerini yeni statükoya uyumlu hale getirmeye, bunu başaramadığında ise tasfiye etmeye çalışıyor.
Dokuz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı, gelinen noktada, halkın önemli bir kesimini şimdilik buna "ikna etmiş" durumda. Eski statükoya yönelik bıkkınlığı ve değişim beklentisini arkasına alarak devlet kurumlarını tek tek yeni statükoyla uyumlu hale getirdi.
İkna olmayanlar, göstermelik davalarla tasfiye edildi. Burada "göstermelik" sıfatından kastımız, derin devletle, darbelerle sonuna kadar bir hesaplaşma kapasitesine ve niyetine sahip olunmaması, ancak yeni statükonun ihtiyaçlarıyla sınırlı bir yargılamaya girişilmiş olmasıdır.
Ve maalesef emek örgütlerinden demokratik kitle örgütlerine, hatta kendisine sosyalist demokrat diyen kimi siyasal partilere kadar çeşitli kesimlerde kendisine destekçiler, "yetinmeciler" yarattı.
Eskisine olduğu gibi yeni statükoya da boyun eğmeyen sosyalistlerin, Kürt halk hareketinin, feministlerin, ekolojistlerin üzerine gidildi. İktidara muhalefet edenler susturulması, engellenmesi, yok edilmesi gereken hedefler haline geldi.
Krizden burnunu çıkartamayan kapitalizmin ebediliğine kani olup, sömürü düzenine, hak gasplarına, neoliberal saldırılara göz yummamızı;
Kadınları evde köleleştiren, dışarıda ucuz işgücü haline getiren ve itiraz ederse katleden erkek egemen sistemi "manevi değerlerimiz" diyerek normalleştirmemizi;
Tarihsiz, kelimesiz ve geleceksiz bırakılmak istenen Kürt çocuklarının katledilmesine sessiz kalmamızı beklediler.
Bu saldırılar karşısında sessiz kalmayanları sokakta gazlıyor, olmazsa senaryo iddianameler, tiyatro davalarla tutukluyorlar. Örnek mi? İşte KCK Davası, işte Devrimci Karargah Davası, işte Hopa Davası.
Ancak bizler için "diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölmek yeğdir." (TY/AS)
* Tuncay Yılmaz, Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi Sözcüsü, Tekirdağ 1 Nolu Cezaevi, 21 Eylül 2011