Özgecan Aslan adlı genç bir kadının cinsel saldırıya uğrayarak öldürülmesi kadınlar arasında bir "itiraf devrimi" ve "terapi" seansına, erkekler arasındaysa bir "utanca", hemcinsleri adına "yerin dibine geçiren" bir farkındalığa yol açtı.
Twitter'da açılan #sendeanlat tag'iyle iki günde 500 binden fazla tweet atıldı, Türkiye'nin her yerinden kadınlar taciz tecrübelerini paylaştı. Tag açıldıktan 48 saat sonra bile yazılanların yaklaşık 1/3'ü orijinal, yani RT'ler hariç tutulduğunda dahi yüz binlerce taciz mağduru kadının hikayesini paylaştığını ve erkeklerin desteğini açıkladığını söylemek mümkün.
#sendeanlat tag'ini 14 Şubat günü başlatan Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi hukukçu İdil Elveriş ile görüşüp tag'i neden başlattığını, bu kadar yayılmasını nasıl yorumladığını sordum.
Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kadın hakları alanında çalışıyor musunuz, örgütlenme deneyiminiz var mı?
Ben İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde hocayım, aynı zamanda da üniversitenin İnsan Hakları Merkezi'nde çalışıyorum. Dünyada "pro bono network" olarak bilinen, hukuk bürolarının ve avukatların sadece para veren müvekkillere değil, kamu yararına çalışan sivil toplum kuruluşlarına da ücretsiz hukuki destek verdiği Hukuki Yardım Ağı'nı Türkiye'de 7-8 sene önce kurdum. Bu vesileyle kadın hakları ve LGBTİ örgütleriyle temasım var. Doktora tezim de siyaset bilimi üzerine, dolasıyla kadın hakları meselesi gibi siyaset ve hukukun iç içe geçtiği bir alanla ilgiliyim.
Twitter feed'inizde gördüğüm kadarıyla bu konuya olan ilginiz kişisel ağınızı da kapsıyor. Örneğin Anıt Sayaç'ı ben sizden öğrendim.
Tabii, sonuçta feministim. Çalışma arkadaşlarım arasında kadın hakları çalışanlar var. Anıt Sayaç ise sanatla aktivizmi birleştiren bir proje, onu başlatan ve sürdüren Zeren Göktan arkadaşım, daha önce birlikte de çalıştık. Ben de akademisyenlikle aktivizmi birleştirme gayretindeyim.
Daha çok hangi kadın örgütleri ile çalıştınız?
Hukuki Yardım Ağı Mor Çatı ile başladı, çünkü Mor Çatı en büyük örgütlerden biriydi, hala da öyle. Birlikte bu ağı koordine ettiğimiz Birsen Atakan da onun ilk gönüllüleri arasındaydı.
Peki, kadın örgütlerinin verdikleri eğitimlere katıldınız mı? Bunlar arasında sosyal medya ve iletişim yöntemleri eğitimi de var mıydı? Çünkü başlattığınız #sendeanlat tag'i hem kısa, hem "sen" hitabıyla herkesi katılmaya davet ediyor, bu yönden oldukça başarılı; keza sonuç da öyle görünüyor.
Mor Çatı'yla ilk çalışmaya başladığımızda bize her avukatla çalışamayacaklarını, kendilerine hukuk desteği verecek avukatların önce kadın konusunda eğitim alması gerektiğini belirtmişlerdi. Ben de o eğitimi aldım, bu konuda daha da bilinçlendim bu sayede.
Tag'i yazmam ise tamamen kendi sosyal medya kullanımımdan kaynaklanıyor, bunun özel bir eğitimini almadım.
O zaman oradan devam edelim: sosyal medya'yı aktif olarak kullanıyor musunuz? Sizin için hangi sosyal medya platformu hangi işlevi taşıyor? Sizin kullanımınız açısından klasik medya ile sosyal medya arasındaki farklar neler?
2010 yılından beri Twitter'dayım ve Twitter'a bakmadığım gün yok; yoğun olduğum günlerde dahi akşam mutlaka vakit ayırıyorum. Twitter benim için artık haber okuma, derleme ve ilk elden bilgi edinme kaynağı oldu. Sosyal medya kullanımına dair yazılanlar da ilgimi çekiyor. Zira sosyal medya artık siyasi tercihlerin de yansıtıldığı bir araç oldu: Örneğin Arjantin'de bir aktivist oylamalar öncesi kendi seçmenlerinin o konudaki görüşünü soran bir uygulama geliştirdi. Gezi sürecinde de sosyal medyanın siyasete etkisini gördük.
Sadece arkadaş ve iş çevrenizle görüştüğünüz Facebook'la karşılaştırıldığında Twitter kendi çevrenizde olmayan insanlarla da iletişim kurmanızı sağlıyor; örneğin kendimi yakın bulmadığım MHP ile de etkileşimde bulunabiliyorum, mesela Ak Saray'ı Papa'nın ziyaret etmesi hakkında "gavur duasına muhtaç hale geldiler" diye yazan @MHP_Gundem hesabını eleştirmiş, yazdıklarının ayrımcı bir ifade olduğunu belirtmiştim; benim görüşümü de kendi takipçileri ile paylaştılar. Bunu bir özeleştiri olarak görüp paylaşan pek çok kişi de oldu.
Bunlar klasik medya ile sosyal medyanın farkını gösteriyor; anlık ve tabandan gelen bilgiye hızlıca ulaşabildiğiniz, etkileşime girebildiğiniz bir platform sosyal medya.
Twitter'da 14 Şubat'ta #sendeanlat tag'ini başlattınız. Bu tag'i başlatma amacınız neydi? Neden bu iletişim yöntemini başka iletişim yöntemlerine tercih ettiniz? Örneğin, bir gazeteye kendi tecrübenizi ve görüşlerinizi özetleyen bir makale de yazabilirdiniz..
Sosyal medyanın kullanılmasının belirli bir amacı var: yaratmak istediğiniz etkiyi klasik medya ile yaratamayacağınız durumlar var çünkü. Bilinç yaratmak da bunlardan biri.
#sendeanlat da bu bakımdan kişileri konuşmaya teşvik eden bir tag'di, bir davetti.
Özgecan'ın öldürülmesi başlı başına bir tepki yarattı. Son dönemde yoğunlaşmış olan, kadınların hayatlarına ve vücutlarına ilişkin müdahale söylemleri de bununla birleşerek daha büyük bir tepkiye dönüştü.
Bu tag'in bu denli yayılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Önceki cinsel taciz ve kadın cinayetleriyle karşılaştırdığınızda sosyal medya ve klasik medya'nın tepkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Bu tag örneğin bir ay önce paylaşılmış olsaydı belki böyle bir etki yaratmayacaktı, biraz zamanlama meselesi de oldu. Daha önceki taciz haberlerinde de, hatta kürtaj tartışmasında da böyle kişisel hikayelerin paylaşılması gerektiğini düşündüm. Ancak o çok daha kişisel bir olaydı; taciz ise herkesin yaşaması muhtemel bir olay. Türkiye'de kadınlara yönelik taciz ve şiddet çok yaygın, o yüzden herkesin söyleyecek bir şeyi olduğunu düşündüm. Zaten kadın çalışmalarından da biliyoruz, Türkiye'de her üç kadından biri fiziksel şiddete uğruyor; buna psikolojik şiddet ve ekonomik şiddeti de kattığınızda ne kadar yüksek oranlar olduğunu düşünebiliriz. Çevremde kimle konuştuysam onların da başından geçen böyle bir durum var. Ama bu tag'e Türkiye'nin her yerinden katkı olacağını öngörmem mümkün değildi. Ama bunu yaratan etmenler de pekala saydığım gibi.
Bu tag'e yazılanları kimin okuması sizin için daha önemli? Kadınlar için bir "itiraf devrimi" olup taciz mağduriyetinin konuşulması ve dayanışma olması mı, yoksa erkekler için bir utanıp farkına varma ve tacizin saldırgan tarafında durdurulması mı?
Benim için hangisinin daha önemli olduğunun bir önemi yok aslında. Her ne kadar ben erkekler utansın diye değil, kadınlar "kol kırılır, yen içinde kalır"dan kurtulabilsin, paylaşabilsin, dayanışabilsin istemiş olsam da sosyal medyanın böyle bir tarafı var: Tag'e destek vermeleriyle birlikte bu, erkekler için de bir farkındalığa dönüştü.
Bu beni sadece mutlu eder, çünkü ben kadın mücadelesinin sadece kadınlarla kazanılabileceğine inanmıyorum. Burada erkeklerin de mutlaka olması gerekiyor, ki varlar, ve olmalılar. Onların desteğinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Ama açıkçası bu tag'e yazılanlar sadece bununla da kalmadı, biz bir dijital arşiv oluşturmuş olduk şu an. Türkiye'de kadına karşı şiddetin ve tacizin ne kadar yoğun ve yaygın olduğunun bir haritasını çıkarmış olduk. Burada yazılanları okuduğunuzda sadece sokak gibi görece saldırı altında olduğumuz alanlarda değil, okul, ev, hastane gibi çok daha korunaklı yerlerde de bunun ne kadar yaygın olduğu ile yüzleştik. İşte bu yüzleşme çok önemli. Bu yüzleşmeyi de sağlayan siviller, kadınlar. Buraya yazan kadınların, çoğu genç kadının cesareti ve gücü olmasa, yaşadıkları her şeye rağmen isyan edip bunu belgelemiş olmasalar bu amaç gerçekleşmeyecekti. Böylece benim öngörümün de ötesine geçildi.
Bu açıdan çözüme ne denli katkı sunduğunu düşünüyorsunuz? Hukukçu görüşünüzü de belki paylaşabilirsiniz; size göre Türkiye'de kadınlara yönelik taciz ve şiddetin engellenmesinde sorun nerede, ve sizin çözüm önerileriniz neler?
Ben sosyal politika uzmanı değilim, ama bence bu meselenin çözümünde en önemli faktörlerden biri görünürlük. Bunun ne kadar yaygın, sık olduğunu ve ne kadar sınıf, etnik kimlik ve dindarlık tanımadan bütün kimlikleri etkilediğinin görülmesi gerekiyor. Bizim kanun bakımından bir sıkıntımız olduğunu düşünmüyorum, ama kanunların uygulanmaması bir sorun; ve affedilmesi, hoşgörülmesi bakımından bir sorun var. Kanun uygulayıcıların, savcıların erkek olmasıyla ilgili çok ciddi sıkıntılar olduğunu düşünüyorum. Yazılan tweet'lerde de görüyoruz, polislerin ve savcıların tavırlarına ilişkin şikayetler var. Bu bir sorunu gösteriyor.
Biz şimdiye dek bunun bir problem olduğunu dahi anlatamıyorduk ki, bunun gerçek olduğuna dahi inanmak istemiyordu insanlar, "uyduruyorsun, dikkat çekmeye çalışıyorsun, gereksiz hassasiyet bunlar" gibi cevaplar alıyorduk bu sorunu gündeme getirdiğimizde. Bu tag'in bir devrim yapmasını beklemiyorum, ama kadınların yaşadıkları pratiklerden bahsetmesini sağlamış olduysa çok önemli bir iş yapmış olduk bile. "Toplu terapi" diyenler oldu; işte yaşananlardan Bu adım adım gider. Önce görürüz, sorunu anlamaya çalışırız. Çözüm geliştirebilmek içinse önce teşhis etmemiz gerekir. Öncelikle biz bir taciz problemimiz olduğu gerçeğiyle yüzleşelim, ve bunun her yerde ne kadar yaygın ve sistematik, her kimlikte ne kadar sık olduğuyla yüzleşelim. Bunun ataerkillikten kaynaklandığıyla yüzleşelim. Ancak bunları konuşmaya başlarsak çözümler tartışa tartışa ortaya çıkabilir diye düşünüyorum. Benim elimde hazır bir reçete yok, bu bir kolaycılık olurdu. Ama erkeklerin de içinde olduğu tartışmalarla, birlikte çözüm bulabiliriz. Benim yaptığım şey sadece bunun ne kadar yaygın olduğunun görülmesini sağlamak olabilir. Ancak bundan sonra bununla mücadele edebiliriz. (EKS/HK)