Özgecan Aslan, 11 Şubat 2015 tarihinde okulunun bulunduğu Tarsus’tan yaşadığı şehir Mersin’e gitmek isterken kendisine yönelik tecavüz girişimine karşı koyduğu için önce dövülerek, sonra bıçaklanarak, en son da yakılarak vahşice öldürüldü. Olayın ardından Türkiye’nin birçok yerinde kadın cinayetlerini protesto eden gösteriler düzenlendi, siyasi çevrelerde ve yazılı, görsel ve sosyal medyada olay lanetlendi ve benzer acı olayların tekrarlanmaması için yapılması gerekenler tartışıldı. Bu tartışmada idam cezasının tecavüzcüler için geri getirilmesi, tecavüzcülerin hadım edilmesi, cezanın silahlanıp bireysel olarak kesilmesi, sadece kadınların kullanabileceği pembe otobüs uygulamasının başlaması, kadınların “o saatte” dışarı çıkmaması, kadınların artık mini etek veya tayt giymeyi bırakması gibi fikirler ortaya kondu.
Artık kanıksadığımız bu tepkiler ve öneriler dışında daha önce tanık olmadığımız bir tepki de verildi bu acı olaya. Kadınlar, Türkiye’nin utanç verici kadına şiddet, taciz ve tecavüz gerçeğine dikkat çekmek amacıyla yaşadıkları şiddet ve taciz olaylarını Twitter’da #sendeanlat etiketi altında ilk ağızdan paylaşmaya başladı. 15 Şubat 2015’ten başlayarak Twitter’da birkaç gün boyunca en popüler başlıklar arasında yerini koruyan ve destek için bir milyondan fazla tweet’in atıldığı bu eylem çok ses getirdi, fakat ses getirdiği kadar da eleştiri aldı. Eleştiriler arasında genellikle kadınların başlarına gelen taciz olaylarını abarttığı, münferit olayları her zaman oluyormuş gibi yansıttığı, kötü anılarını popüler olmak için paylaştığı, “ilgi orospuluğu,” “kezbanlık,” “tipik Türk kızlığı” yaptığı, ancak kendi kendilerini tatmin ettiği gibi yorumlar başı çekti.
Biraz bu pespaye yorumlar, biraz da adeta ışık hızıyla değişen gündem sebebiyle bu eylemin siyasi boyutu, önemi ve işlevi üzerinde çok durulmadı. Bu kısa yazının amacı, #sendeanlat eyleminin herhangi bir “ilgi çekme” veya “kendini tatmin etme” eylemi olmadığını, aksine siyasetsizleştirilmek istenen Türkiye’nin kadına şiddet, taciz ve tecavüz sorununun siyasallaştırılması adına atılmış önemli bir adım olduğunu vurgulamaktır. Bunun için ilerleyen bölümlerde siyasetsizleştirme ve dolaylı da olsa siyasallaştırma kavramlarına kısaca değinilip Özgecan Aslan cinayeti sonrasında sarf edilen bazı söylemler ve yapılan bazı eylemler siyasallaştırma ve siyasetsizleştirme çerçevesinden kısaca değerlendirilecektir.[i]
Siyasetsizleştirmenin tanım(lar)ı
Siyasetsizleştirme kavramı geçmişte birçok farklı disiplin içinde ele alınmış bir konu olsa da, bu kavram özellikle 1990’ların sonundan itibaren hem teorik hem de pratik düzeyde daha çok tartışılmaya ve uygulanmaya başlanmıştır. Beklendiği üzere siyasetsizleştirme kavramının tam olarak ne anlama geldiği ve neleri kapsayıp neleri dışladığı konusunda bir uzlaşma yoktur. Buna rağmen, konuyla ilgili literatür incelendiğinde bu kavramı “dar tanım” ve “geniş tanım” olarak adlandırılabilecek iki farklı, fakat birbirini dışlamayan, ilintili ve birçok noktada kesişen kategoriler altında incelemek mümkündür.[ii]
Buna göre, siyasetsizleştirmenin dar tanımı bu kavramın idari yönüne ilişkindir. Buna göre en basit şekliyle siyasetsizleştirme, siyasetçilerin aldıkları bir karardan doğabilecek istenmeyen sonuçlardan kendilerini korumak, sorumluluğu başkalarına devretmek ve alınan kararın sonuçlarından sorumlu olmadıklarını halka inandırmak amacıyla kullandıkları araç, yöntem ve kurumlar bütünü olarak tanımlanabilir.[iii] Bir başka deyişle siyasetsizleştirme, politika oluştururken daha iyi sonuçlar almak adına işlev ve sorumlulukların politikacıların kontrolünden çıkarılıp objektif oldukları varsayılan bürokratlara, teknokratlara, bilim insanlarına devredilmesi olarak da tanımlanabilir.[iv] Yine de bu tanıma göre siyasetsizleştirme, sosyal ve ekonomik alanlarda siyasetin ağırlığını tamamen yitirmesi veya siyasi gücün yok olması anlamına gelmemelidir, zira siyasetsizleştirme siyaseti ortadan kaldırmaktan ziyade kararların alındığı alanı veya süreci değiştirmektedir. Hatta bu sebeple bu sürece “alan-kaydırma” demenin daha yerinde olduğu da belirtilmektedir.[v]
Siyasetsizleştirmenin yukarıda bahsedilen dar tanımından farklı, fakat onunla ilintili olan geniş tanımına göre ise kavram bir idare tarzından ziyade siyasetin konusu olabilecek alanların genişletilmesi veya daraltılması ile ilgilidir. Bu çerçevede siyasallaştırma ve siyasetsizleştirme bir sürekliliğin iki zıt kutbunu oluşturmaktadır. Bu süreklilik içinde siyasallaştırma siyasal alanın genişletilmesi olarak kabul edilirken, siyasetsizleştirme ise siyasetin konusu olabilecek ve tüm toplumsal kesimleri ilgilendirebilecek konuların kamusal tartışmaya ve müzakereye kapatılması olarak kabul edilir.[vi] Bu noktayı detaylandırmak adına Hay[vii] tarafından tasarlanan siyasallaştırma ve siyasetsizleştirme tipolojisinden kısaca bahsetmek ve tanımın daha anlaşılır olması için somut örneklere başvurmak yerinde olabilir.
Hay’ın siyasallaştırma ve siyasetsizleştirme tipolojisi
Hay, siyasi bölgeyi bir tartışma ve müzakere bölgesi olarak tanımlarken bu bölgeyi siyasi olmayan ve kontrolümüz dışında olduğuna inanılan zorunluluk ve kader bölgesinden ayırmaktadır.[viii] Siyasi bölge hem hükümete ait alanı, hem kamusal alanı, hem de kişisel alanları içinde barındırmaktadır. Hay’e göre üç farklı siyasallaştırma tipi ve yine üç farklı siyasetsizleştirme tipi vardır.[ix]
Öncelikle siyasallaştırma tiplerinden bahsetmek gerekirse, eğer herhangi bir konu siyasi olmayan zorunluluk ve kader bölgesinden kişisel alana (Tip 1), kişisel alandan kamusal alana (Tip 2), veya kamusal alandan da tipolojinin merkezindeki hükümete ait alana geçiş yaparsa (Tip 3) o konu siyasallaştırılmıştır denilebilir.[x] Daha somut olarak bir bireyin tartışılmaz addettiği dini tabuları sorgulaması ve tartışmaya açması birinci tip, feminist hareketin daha önce “karı-koca arasında” kabul edilen aile içi şiddeti kamusal alana taşıyarak farkındalık yaratmaya çalışması ikinci tip, halk sağlığını tehdit eden bir konunun hükümet tarafından ele alınıp bu konuda yasa çıkarılması da üçüncü tip siyasallaştırmaya örnek gösterilebilir.
Yukarıda bahsedilen sıra tersine çevrilirse, bir başka deyişle bir konu eğer hükümete ait alandan kamusal alana (Tip 1), kamusal alandan kişisel alana (Tip 2), veya kişisel alandan zorunluluk ve kader bölgesine geçiş yaparsa (Tip 3), o konu siyasetsizleştirilmiştir denilebilir.[xi] Somutlaştırmak gerekirse, hükümetlerin sorumluluk ve hesap verme mecburiyetini kamusal alandaki Merkez Bankası gibi bağımsız veya yarı bağımsız devlet kuruluşlarına veya özelleştirme yoluyla özel sektöre devretmesi birinci tip, devlet kurumlarının veya şirketlerin çevresel bozulmanın sorumlusu olarak tüketiciyi göstermesi ve sorumluluktan sıyrılması ikinci tip, siyasi alanda çözülebilecek bir sorunun “başka alternatif olmadığı”, “dinin böyle emrettiği” veya “bu işin fıtratında bu olduğu” gibi gerekçelerle siyasi olmayan zorunluluk ve kader bölgesine itilmesi de üçüncü tip siyasetsizleştirmeye örnek gösterilebilir. Özgecan Aslan cinayetinden sonra gerçekleşen tartışmaların içeriğine bakıldığında, bu tipolojinin bir sonraki bölümde yapılacağı gibi kısa bir değerlendirme için faydalı bir çerçeve olduğu söylenebilir.
Hay’ın tipolojisine göre kısa bir değerlendirme
Cinayet sonrasındaki tartışmalar bu tipolojiye göre değerlendirildiğinde, kadına şiddet ve taciz konusunun özellikle feminist aktivistler tarafından siyasallaştırılması ısrarına karşın, diğer bir kesim tarafından da ısrarla siyasetsizleştirilmeye çalışıldığı öne sürülebilir.
Açmak gerekirse, yukarıda bahsedilenlerin ışığı altında #sendeanlat eyleminin bir ilgi çekme eyleminden ziyade toplumun kanayan bir yarasını siyasallaştırma çabası olduğu söylenebilir. Taciz gibi kişiyi psikolojik olarak derinden yaralayan ve çoğu zaman da aile, arkadaş veya yaşanılan çevre baskısından, ciddiye alınmamaktan ve tacizin kişide yarattığı utanç duygusundan ötürü dile getirilmesi çok zor olan travmatik bir olay, eylem sayesinde kişisel alandan kamusal alana taşınmıştır. Paylaşılan kötü tecrübeler konuya duyarsız veya cinsiyetler eşitliğine kuşkuyla bakan kesimlerde bile ciddi bir farkındalık yaratmış, taciz ve tecavüzler konusunda kadına yapıştırılan utanç etiketini bir anlamda ters yüz edip utancın ve suçun taciz mağdurunun değil, tacizciye ait olduğunu kamuya hatırlatmıştır.[xii] Cinsel içerikli suçlar, taciz ve diğer suçlarla ilgili cezaların değişip değişmemesi gerektiği tartışmalarının hükümet düzeyinde de yapıldığı dikkate alınırsa, bu farkındalığın olayı kamusal alandan daha ileriye, hükümet alanına kaydırarak daha da siyasallaştırdığı söylenebilir.
Buna rağmen, konuyu siyasallaştırma çabalarına karşı bilinçli veya bilinçsiz olarak sarf edilen siyasetsizleştirme çabaları olduğu da ileri sürülebilir. Detaylandırmak gerekirse, hem sosyal medyada, hem de devlet ve hükümet seviyesinde “kadının erkeğe Allah’ın emaneti olduğu” ve meselenin bir “din ve medeniyet” meselesi olduğu vurgusu,[xiii] daha önce yapılan “fıtrat” tartışmalarında olduğu gibi hükümeti, kamuyu ve bireyi ilgilendiren bir meselenin siyasi olmayan zorunluluk ve kader bölgesine itilerek siyasetsizleştirilmesine örnek teşkil edebilir. Benzer şekilde, kadınların uğradığı tacizi “sosyal medyaya yazmak yerine susması ve doktora gitmesi gerektiğini”[xiv] vurgulayanların konuyu kamusal alandan kişisel alana hapsetmeye çalışması, tecavüzden bahsedenlerin benzer olaylar “Amerika’da da olduğu için çenesini kapaması”[xv] gerektiğini vurgulayanların ise konuyu zorunluluk ve kader bölgesine hapsetmeye çalışması da siyasetsizleştirmeye örnek gösterilebilir.
Sonuç
#sendeanlat ve benzeri eylemler Türkiye’nin en ciddi ve utanç verici sorunları arasında olan kadına şiddet, taciz ve tecavüz sorununun siyasallaştırılması adına atılmış önemli, cesur ve fark yaratabilecek adımlardır. Bu gibi eylemler ısrarla siyasetsizleştirilmek istenen ve siyaset dışında, hatta yaradılışa bağlı olduğu kabul edilen bir sorunun tartışma ve müzakere bölgesi olan siyasi bölgede muhafaza edilmesinin etkin yollarından biridir. Benzer eylemlerin siyasi iktidar üzerinde bu siyasi soruna siyasi çözümler bulması yönünde baskı yaratacağı, hatta ilerleyen zamanlarda şiddet ve taciz mağduru insanların yargıya başvurmalarının önünü açacağı ve yargı kararlarını etkileyecek bir güce de dönüşebileceği söylenebilir. Kadına şiddet ve taciz konusu zaman zaman gündemden düşse ve gazetelerin üçüncü sayfalarının kuytu köşelerine sıkışıp kalsa da, siyasallaştırma ve siyasetsizleştirme süreçleri değişken ve dinamik süreçlerdir. Dolayısıyla, sadece kadına şiddet ve taciz sorununu değil, etkilendiğimiz bütün siyasi ve toplumsal sorunları kişisel deneyimlerden, arkadaş sohbetlerinden, üçüncü sayfalardan siyasetin gündemine taşımak elimizdedir. Bunun da yolu susup derin bir kaderciliğe bürünmekten değil, aksine kalkan kaşlara, sallanan parmaklara, yükselen seslere aldırmaksızın sorunları ısrarla tartışma ve müzakere bölgesinde tutmaktan, siyasetsizleştirme çabalarına karşı çıkmaktan geçmektedir. (AB/HK)
* Arda Bilgen, * Arda Bilgen, Universität Bonn, Zentrum für Entwicklungsforschung/ Center for Development Research
Referanslar
[i] Siyasetsizleştirmenin kavramsal çerçevesi üzerinden Türkiye siyasetindeki son dönem değişikliklerin eleştirel bir okuması için: Pınar Dönmez, “Making Sense of (Anti) Politics In and Out of Crisis in Turkey: A Critical Intervention”, Centre for Policy and Research on Turkey (Research Turkey) 3 (2014): 39, http://researchturkey.org/making-sense-of-anti-politics-in-and-out-of-crisis-in-turkey-a-critical-intervention/
[ii] Emma Ann Foster, Peter Kerr, and Christopher Byrne, “Rolling Back to Roll Forward: Depoliticisation and the Extension of Government,” Policy & Politics 42 (2014): 227.
[iii] Matthew Flinders and Jim Buller, “Depoliticisation: Principles, Tactics and Tools,” British Politics 1 (2006): 295-296.
[iv] Matthew Flinders, “In Defence of Politics: Fifty Years on,” The Political Quarterly 83 (2012): 641.
[v] Peter Burnham, “New Labour and the Politics of Depoliticization,” British Journal of Politics and International Relations 2 (2001): 128. Matthew Flinders and Jim Buller, “Depoliticisation: Principles, Tactics and Tools,” 295-296.
[vi] Emma Ann Foster, Peter Kerr, and Christopher Byrne, “Rolling Back to Roll Forward: Depoliticisation and the Extension of Government,” 227.
[vii] Colin Hay, Why we hate politics? (Cambridge: Polity, 2007), 80.
[viii] Calin Hay, Why we hate politics?, 79.
[ix] Ibid, 79-80.
[x] Ibid, 79.
[xi] Ibid, 80.
[xii] “Türkiye'nin Erkek Şiddeti Karnesi,” onedio, Şubat 19, 2015, http://onedio.com/haber/turkiye-nin-erkek-siddeti-karnesi-456637
[xiii] Ezgi Başaran, “Feministim, Size Emaneti Gösteriyorum!,” Radikal, Şubat 18, 2015, http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ezgi_basaran/feministim_size_emaneti_gosteriyorum-1295587
[xiv] Baskın Oran, “Özgecan’ın Katilini Kim Azmettirdi?,” Radikal, Şubat 20, 2015, http://www.radikal.com.tr/yazarlar/baskin_oran/ozgecanin_katilini_kim_azmettirdi-1297238
[xv] Ibid.