Bir yandan "Arabesgue" turnesi sürerken, ortaya sürprizlerle dolu bir albüm çıkartmışsın.
Jane Birkin: Hakikaten bu albümü iki konser arasında fırsat buldukça, Paris'in yeraltında, Ferber stüdyosuna kapanıp yaptık. Ses getireceğini düşünmüyordum. Ama, çıkalı bir hafta oldu, şimdiden "Top 50"ye girdik ve sürekli yükseliyoruz.
"Rendez-Vous" albümünün kapağındaki fotoğrafı kızın Kate çekmiş, değil mi?
Onun için ne kadar mücadele ettiğimi tahmin edemezsin. Plak şirketindekiler bir sanatçının albüm kapağında yüzünün değil de, sırtının göründüğü bir fotoğraf istemesine akıl erdiremiyorlardı bir türlü. EMl'cılar doğal olarak yüzümün göründüğü bir fotoğraf istiyorlardı. Ama ben bu fotoğrafın bir sanat eseri olduğunu söyledim.
Yakın arkadaşlarım bile "sen aptal mısın" dediler. Albümün içindeki, hafif yukarı doğru bakan Jeanne d'Arc'a benzediğim fotoğrafı daha çok beğenmişlerdi mesela... Israr ettiğim için herkes bana kızıyordu. Ama sonuna kadar direndim ve sonuçta, son sözü sanatçının söylemesine karar verdiler ve dolayısıyla, kazandım. O fotoğraf tam bir heykel gibi
"Je t'aime... moi non plus"den beri düet denince senin adın akla gelir oldu. Niçin düet, düetleri neden bu kadar seviyorsun, niye tercih ediyorsun?
Aslında öyle bir tercihim yok. EMl'la "Arabespue" için sözleşme imzaladığımda, iki albüm için daha anlaşma yapmıştık. "Arabesque"in prodüksiyonunu onlar yapmadı, sadece dağıtımını yapıyorlar. Bu arada, "Arabesque" ten bana bir para kalmayacak sanıyorum. Bütün ödemeleri yapınca geriye bir şey kalmıyor. Bu nedenle "Rendez-Vous"nun iyi iş yapması hoşuma gidiyor...
Neyse, kendi sözlerimi yazmaya başlamıştım ama, tamamlanmasının daha beş-altı ay alacağını biliyordu plak şirketi. "Niye bu arada karşılaştığın kişilerle düetler yapmıyorsun" diye önerdiler. Albümü tamamen Gonzales ve Renaud Letang hazırladı, isimleri ve parçaları onlar teklif etti, bütün randevuları ayarladılar, düzenlemeleri yaptılar.
Tek tek isimlerden bahsedelim ister misin?
Yosui Inoue Japonların en büyük yıldızı, onların Dylan'ı gibi... Caetano Veloso'yla Paris'te tanışmıştım... Paolo Conte'yle birlikte şarkı söylemeyi hep istiyordum ve dileğim yerine geldi, ilk defa düet yapıyor sanıyorum... Bryan Ferry'yi ben düşünmüştüm. Ama adımı dahi duymamıştır sanıyordum. Halbuki hemen kabul etti.
Ben tek başıma söyledim, Bryan Ferry de üstümden uçtu. Mizah duygusuna sahip bir insan olduğu için de sonuç başarılı oldu... Sonra, Beth Gibbons eklendi. Onu tanımıyordum, ama kızım Lou tanıyordu. Gerçi Portishead'i biliyordum ama, Gibbons'ın solo albüm yaptığını bilmiyordum. "Strange Melody"yi benim için yazdı...
Aslında, hakikaten çok şanslıyım, Beth Gibbons, Mickey 3D, Brian Molko ve Feist, hepsi 30 yaşın altında ve hepsi orijinal şarkılar yazdılar. Albümde tuhaf bir tarz ve yaş karışımı oldu.
Michel Delpech şarkısı "Pour un flirt avec toi"yı Miossec'le söylüyorsun.
Miossec'i "Flirt" için ben istedim, çünkü onu müthiş çekici buluyorum."Rendez-Vous"ya evet demesi için ona pusu kurdum. Daha önce onunla "Melody Nelson"ı söylemiştim. Sesinde ilâhî bir yan var. Son albümü olağanüstü ve bence bugün Fransa'deki en iyi şarkı yazarlarından biri. Onun kendi sözlerini söyleyememiş olduğuma üzülüyorum, ama "Flirt"ü onunla söylemek de karşı konulamaz bir şeydi...
Sonra, projenin başından beri Alain Chamfort vardı. Sonuçta, albümde onun iki şarkısı oldu. Alain Souchon'la birlikte söylediğimiz "Palais Royal" de onun şarkısı... Françoise'a (Hardy) ise ne istiyorsa onu söylemesini söyledim, çünkü Françoise'ın albümde olmasını mutlaka istiyordum. Onunla birlikte Keren Ann'ın şarkısını söylemekten çok mutlu oldum. Ama asıl istediğim, Françoise'a kendimi beğendirmekti.
Neden?
Çünkü Serge'in (Gainsbourg) eski bir arkadaşı. Çok beğendiğim bir insan. Müzik bilgisi benimkiyle karşılaştırılmayacak kadar engin. Müzik onun tutkusu. Oysa benim tutkum daha çok insanlar, çok çeşitli pek çok şey yapıyorum, oyunculuk yapıyorum, film çekmek istiyorum...
Müzikte olup bitenleri çok iyi takip edemiyorum. O nedenle, mesela, varlığından haberdar olmadığım için albümde olmayan biri var: Daniel Darc. Çok uçuk biri olduğunu sanıyorum. Eski Taxi Girl grubunun şarkıcısı. Muhteşem bir solo albüm yaptı. Satış yapar mı, bilmiyorum. Miossec iyi satıyor. Chamfort satıyor. Feist satıyor -halbuki hiç ünlü değildi. Hepsinin iyi iş yapmasından gururlanıyorum. Onlara mutluluk ve iyi şans getirmiş olmayı diliyorum...
Moral açısından, "Arabesque" turnesini bitirmeden, kayıtları yaptığımız halde "Rendez-Vous"yu dinlemeyi kendime yasaklamıştım, yine de turne devam ederken, bir gece, saat sabahın iki buçuğunda dinledim. Ve çok şanslı olduğumu düşündüm. Herkes bir şarkı verdi, kimse reddetmedi, kimse diğerinin ne yaptığını dinlemek gibi bir istekte bulunmadı. Bu bir yardım albümü değil.
Genelde insanlar, yardım amaçlı albüm ya da konserlerde düetler için bir araya geliyor.
Albüm biraz komik bir Jane Birkin portresiyle açılıyor. ("Söyle Birkin, seni antipatik gösteren bu aksan ne? - İngiliz aksanı / Söyle Birkin, 1969'dan beri üstünden çıkarmadığın bu kot da ne? -Cimriyim de ondan") Bu portrede kendini görüyor musun?
Mickey 3D (Mickael Furnon) çok genç bir oğlan. Sözleri gönderdiğinde, kendime hakaret edildiğini düşünerek çöpe atacağımı sanıyormuş. Tam tersine, sözlerinin çok yumuşak olduğunu düşünüyorum.
Eğer istiyorsa, daha ileri gidebileceğini söyledim. Sürekli aksanımdan,giydiğim jean'lerden söz edilmesinden gına gelmişti. Bana mükkemmel cevaplar verdirdi. "Adım Jane ve seni uyuz ediyorum", "Senin adın Tarzan değil, Mickey". Mükemmel.
Etienne Daho'yla söylediğin "La Grippe", vaktiyle Brigitte Fontaine ve Jacques Higelin düetiydi.
Ama benim bundan haberim yoktu. O parçayı Etienne seçti. Bana her zaman Brigitte Fontaine şarkıları söylememi söylerlerdi. Hayata nasıl baktığını, kafasını, sesini biliyorum, bana matrak geliyor. Ama bunu nasıl yapacağımı bir türlü göremiyordum.
15 yıldır, "mutlaka onunla tanışmalısın" diyorlar. Higelin'iyse zaten tanıyorum. Bu parça Etienne'le bana iyi uydu. Albümdeki bütün orkestrasyonlar çok iyi oldu bence, Gonzales yaptı. Kendisi de büyük bir sanatçı, ama ben bilmiyordum. Olağanüstü one-man shovv'lar yapıyor. Sürekli stüdyodaydı ve herkes gibi çok nazikti, Kanadalı, Yahudi, eğlenceli adam...
Placebo'dan Brian Molko albümün güzel sürprizlerinden, onu daha önceden tanıyor muydun?
Harika bir insan. Mickey 3D konserinin son akşamına gitmiştim, orada Brian Molko'ya rastladım, o da Mickey'i görmek için bekliyordu. Konserin sonunda, bana "senin için bir düetim var" dedi, "şaka yapmıyorum". Oteline gittim. Ertesi sabah birlikte söyleyip söyleyemeyeceğimizi sordum. Çünkü İtalya'ya ya da İspanya'ya gitmek üzere yola çıkmam gerekiyordu.
Bir sanatçının hemen bir gün sonra, sabahın erken saatinde stüdyoya girmek için randevu vermesi pek sık rastlanacak bir şey değil. Kayıt yapılırken, bir yandan da film çekiliyorduk. O kadar açık kalpli, yumuşak, cömertti ki, anlatamam. Yazdığı sözler de çok güzel. Serge'in şarkılarını biliyor, daha önce "Melody Nelson"ın bir versiyonunu yapmıştı, "Je t'aime... moi non plus"de benim rolümü oynamıştı.
Sadece Fransızlar sözlere, sözcüklere çok önem veriyor sanıyordum, "İngilizlerin tek derdi şarkının ismi; dans etsinler de, ne olursa olsun" diyordum. Ama Brian Molko'nun sözleri çok güçlü.
Manu Chao'yla bir araya gelmeniz nasıl oldu?
Manu bir fincan kahve içmek için stüdyoya gelmişti. Renaud Letang'la ikisi, biliyorsunuz, kanka. Vaktinin büyük çoğunluğunu onunla birlikte stüdyoda geçiriyor. Albümlerinde kullanmadığı bir parçası varmış. Renaud Letang ve Gonzales "niçin onu Jane'le söylemiyorsun?" dediler. Daha önceki kayıtların bantlarını getirdi. Hemen söyledik.
Çok sevimliydi. Gözlerine kadar indirdiği beresini kafasından çıkarmıyordu. Elinde de koca bir fincan kahve. Kesinlikle filme çekilmek istemiyordu. Çok tuhaf, gizemli bir adam. Düeti beraber yaptık, sonra o kendisine ait bazı sesler ekledi.
Hopluyor, sıçrıyor, zıplıyordu sürekli, eli kolu hiç durmuyordu. Ben de seyrederken onun taklidini yapıyordum. Gabrielle de beni filme alıyordu. Onu çekmemize izin vermemişti ama, Manu'nun taklidini yapan Jane'i çekmiş olduk. Çok farklı, çok cömert, iyi kalpli bir insandı. O şarkıyı bana on dakika içinde verdi.
Birlikte söylemeyi çok isteyip de söyleyemediğin müzisyenler var mı?
Feyruz'la söylemek isterdim. Belki de böyle olması daha iyi oldu, Arap dünyasından birinin olması şart değildi, çünkü Djamel'le çok iyi bir albüm yaptık. "Arabesque" turnesi devam ettiğine göre, sanki ona ihanet ettiğim hissine kapılacaktım...
Onun dışında, Tom Waits'i çok istemiştim ama, bir türlü temas kuramadık. Belçikalı Arno'yla da bir düet yaptım, ama albüme koymamızı istemedi. Haklıydı, çünkü daha önce birçok televizyonda çalınmıştı. Kendi albümü de çıktı bugünlerde. O düet onda biraz "déjâ vu" duygusu uyandırdı.
Sonuçta, albüm gayet iyi oldu, pişmanlık duyduğum, eksikliğini hissettiğim kimse yok. Alain Bashung'la söylemek isterdim. Ama ortalarda yoktu. Çünkü aşık. Ayrıca, gelecekte, istediğim kişiyle, istediğim kadar "rendez-vous" yapabilirim.
Uzun zamandır çekmek istediğin filmin "Boxes"ın çekimlerine başlayacakmışsın...
Başrolü anneme vermek istiyorum: Kariyerine şarkı söyleyerek başlamıştı, piyeslerde roller alıyordu. Tehlikeli derecede güzeldi ve babam, Noel Coward'la birlikte sahneye çıkmaması için onu Londra'dan çok uzaklara götürdü. Bugün 87 yaşında: Vakit geldi.(Sİ/YS)