Artı Gerçek'ten İrfan Aktan'ın, HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel ile söyleşisi, 14 Mayıs seçimlerinin Kürt muhalefeti ve Türkiye solu içinde ortaya çıkardığı yeni tartışmalar ve tartışmaların arka planına ilişkin bilgiler ve yorumlar dolayısıyla tarışılmaya devam ediyor.
Belirli bölümlerini aktardığımız "HDP batıda çok, doğuda az Kürt olmakla eleştiriliyor" başlıklı söyleşinin tamamına bağlantıdan erişilebilir.
* * *
Kürt muhalefeti ve Türkiye solu
- "[...] bazı Kürt milliyetçileri HDP'nin "Türkiye'nin demokratikleştirilmesi" hedefine çok odaklandığını, "Türkiyelileşmeye" çalışırken Kürtlerin taleplerinin asli taşıyıcısı olmaktan uzaklaştığınızı söylüyor. Bu tür eleştirilere ne diyorsunuz?
Bir kere Türkiye demokratikleşmeden, demokratik bir rejim inşa edilmeden Kürtlerin özgürlüğünü bırakın, nefes alanlarını bile açmak çok zor. Biz sırf bu nefes alanlarını açmak, örneğin Kürtlerin kendi dillerini rahatça konuşabilmeleri için bile büyük bedeller ödemek zorunda kalıyoruz. Öte yandan bazı Kürt milliyetçi çevrelerinin HDP'ye yönelik eleştirilerini de anlamlı buluyoruz ama unutulmasın ki HDP'nin bileşenlerinden biri de Kürt halkının özgürlüğünü temel program olarak önüne koyan Demokratik Bölgeler Partisi. Bir bütün olarak bileşenlerine, programına, mücadele pratiğine bakıldığında HDP iki hayati mücadele alanını, yani Kürtlerin özgürleşmesi ve Türkiye'nin demokratikleşmesi mücadelesini kendi bünyesinde buluşturan yegâne partidir.
- Kürtlerin haklarını savunmak için neden "Türkiyelileşmeniz" gerekiyor?
Türkiyeleşme politikası Kürtlerin Türkleşmesi değil ki! Bilakis, hedefimiz Türklerin ve Türkiye'de yaşayan diğer tüm halkların Kürt varlığına ve Kürtlerin özgürlük mücadelesine duyarlı, omuz verecek duruma getirilmesidir.
- Size göre Kürt sorununun çözümü için öncelikle Türkiye'nin demokratikleşmesi mi gerekiyor?
Her iki mücadele alanını ortaklaştırmaktan, birbiriyle buluşturmaktan söz ediyoruz aslında. Çünkü Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez, Türkiye demokratikleşmeden Kürt sorunu çözülmez. On yıllara dayanan mücadele birikimimiz bunu Kürtlere de, Türkiye demokrasi mücadelesini yürütenlere de gösterdi. Tahrik edilmiş Türk milliyetçiliği ve ondan doğurulan ırkçılık, Kürt karşıtlığı üzerinden besleniyor ve kurumsallaştırılıyor. Bizim HDP olarak Türkiye'nin demokratikleştirilmesi yönündeki mücadelemiz iktidarın bu hamlesine karşı da bariyer kurma amacı taşıyor. Bu bariyeri de demokrasi güçleriyle birlikte örmeye çalışıyoruz. Bu açıdan HDP bir mücadele alanını diğerine tercih etmiyor. Her iki mücadele gücünün ortaklaştırılmasını, bundan doğacak sinerjiyle de kapasitesini sonuç alıcı hale gelecek şekilde büyütmeyi amaçlıyor.
Peki böyle bir sinerji yakalayabildiğinizi düşünüyor musunuz?
HDP üzerinde nasıl bir baskının olduğunu, söz konusu Kürtler olunca hiçbir hukuki kaidenin, hatta kanunun bile tanınmadığı herkesin malumu. Önceki dönem eş başkanlarımız, sayısız yöneticimiz, üyemiz ya hapiste veya sürgünde. Böylesi bir baskı altında Kürt halkının sesiyle Türkiye demokrasi güçlerininkini buluşturmak, bir araya getirmek başlı başına büyük bir mücadele gerektiriyor. Bu baskıları, eksikliklerimizi tartışma dışı bırakmak için anlatmıyorum. Elbette bizim çok ciddi eksikliklerimiz var ama bizi bu eksikliklere iten de bizzat bu baskılar. Sorun HDP fikriyatında değil; bizim fikriyatımız tarihsel deneyimlerden çıkarılan derslerle bütünlüklü hale getirilmiş bir mücadele hattı.
HDP'nin stratejik hattı ve ittifaklar
- [...] ister sizin eksiklikleriniz isterse devletin baskıları olsun, sonuçta HDP fikriyatının hedeflediği noktaya ulaşamadığı söyleniyor. Böyle bir durumda farklı bir stratejik hat belirleme ihtiyacı hissetmiyor musunuz?
Bakın milliyetçilikte gemi azıya almış iktidar aynı zamanda Türk milliyetçiliğini de Kürt düşmanlığı ve karşıtlığı üzerinden kışkırtmaya devam ediyor. Bununla hem HDP fikriyatının gelişmesini, Kürdistan'ın sesini Türkiye'nin batısına ulaştırma arzumuzu hem de mücadele ortaklığı kurmamızı engellemeye çalışıyor. Buna karşı koymada çeşitli eksiklikler yaşayabilir veya zorlanabiliriz ama bu yoldan dönmeyiz.
-Baskılar, engellemeler bir yana, Emek ve Özgürlük İttifakı'nın hedeflenen sinerjiyi yakalayamamasından ve son seçimlerde yüzde 10,56'da kalmasından nasıl bir sonuç çıkarıyorsunuz?
Peşinen söylemeliyim ki ittifakları, genel politikaları kurullar, komisyonlar yürütür. Bu tartışmalar mekanizmalarda yürütülür, o şekilde karara dönüşür. HDP olarak bu ittifakı seçimler için değil, zulme, zorbalığa karşı birlikte durma, Kürdün, emekçinin, ezilenin hakkını savunma amacıyla kurmuştuk. Fakat sonuçta eksikliklerimiz, yetersiz değerlendirmelerimiz, hatalarımız oldu. Bu nedenle de iş mücadele birliğinden saptı ve seçim odaklı bir temsil tartışmasına dönüştü. Seçimde pay alma-pay verme ilişkisine girmemeyi başarmalıydık.
- Bunu neden başaramadınız?
HDP çok bileşenli bir parti, Emek ve Özgürlük İttifakı da farklı siyasi partilerden oluşuyor. HDP tüm bileşenlerinin onayı, ortak iradesi sonucunda, mücadele birliğini daha da büyütmek, genişletmek amacıyla Emek ve Özgürlük İttifakı'nda yer aldı. HDP ittifaka öncülük ederken bunu kesinlikle seçim odaklı, sandalye paylaşımı hesaplarına dayanan bir yapı olarak düşünmedi. Hatta her bileşenimiz ve tüm kurullarımız bu konuda son derece uyarıcı oldu. Bu ittifak, Türkiye'deki demokrasi güçlerinin tümünün tabanlarını bir araya getirmek, sahadaki örgütlenmeyi genişletmek ve mücadeleyi yükseltmek için oluşturuldu. TBMM bu mücadele alanlarından sadece bir tanesi. Fakat seçim yaklaştıkça ve kimi yanlış tartışmalardan sonra bu ittifak seçim takvimine indirgendi ve bu tabana da yansıdı. Bunda TİP'in bizim HDP olarak bütün itiraz, eleştiri ve önerilerimize rağmen tek listede seçime girmeyi reddetmesinin payı büyük.
-Neden?
Çünkü TİP daha ziyade partisel kaygı ve çıkarlarını esas alarak tek çatı altında seçime girmeyi reddetti. Bir kere öncelikle TİP'in, mevcut durum karşısında mücadele ortaklığı zeminini tahrip ettiği için ve iki tabanı birbirinden uzaklaştırdığı gerçeğinden hareketle bir değerlendirme, özeleştiri vermesi gerektiğini düşünüyorum. HDP'nin ilgili kurullarının da TİP'in bu kararını kabul etmek yerine başka seçenekleri zorlamamış olmanın özeleştirisini vermesi gerekiyor. Bu özeleştiri sürecinin ise TİP ve HDP tabanlarında oluşan karşıtlığın giderilmesi yönünde işlevselleştirilmesi lazım.
-Fakat TİP'in ayrı liste kararı üzerine attığınız "birlikte direndik, birlikte kazanalım" tweetiniz çok tepki gördü...
Haklı olarak yoğunca eleştirilere maruz kalan o tweeti yanlış zamanda, yanlış atmosferde ve eksik bir biçimde yazdığımı içtenlikle kabul ediyorum. Fakat seçim kampanyası boyunca bütün çabamız kayba ve yetersizliğe yol açmamak yönündeydi. Aslında tek listeyle girmeyi savunan ve iki partinin yarış halinde seçime girmesine karşı olanlardan biriydim. Belki de o tweeti "Madem partiler ayrı listede anlaştı, buna karşı olsam da, bundan sonra birlikte direnmeye odaklanmalıyız" şeklinde atmalıydım.
-Peki ayrı listelerle seçime gitmek neye yol açtı? Ortak listeyle gidilseydi Emek ve Özgürlük İttifakı yüzde 10,56'nın üstünde oy alır mıydı?
Getirisi ve götürüsü üzerine etraflıca tartışmamız gerekir. Ama ayrı liste üzerinden yürütülen tartışmaların, bu nedenle tabanlarda oluşan gerilimin yaşanmaması bile başlı başına bir başarı olacaktı. İttifak olarak bizi geleceğe daha güçlü taşıyacak olan tabanda bir sinerjinin oluşmasıydı. Oysa tersi bir etki yaptı ve tartışmalar seçim gününe kadar devam etti. Bu süreç iyi yönetilmedi. Oysa kaybetsek de, kazansak da birlikte mücadele etme motivasyonunu kırmayacak bir duygu ortamı yaratmamız gerekiyordu. Mücadele ortaklığı zedeleneceğine, seçimde böyle bir birlikteliğin olmaması çok daha iyi olurdu.
Fakat sonuçta TİP ve HDP tabanlarında sosyal medyaya da yansıyan bir kırgınlık oluştu. Bu kırgınlığın sorumlusu da Emek ve Özgürlük İttifakı olarak sizlersiniz. Şimdi ittifak veya HDP ve TİP olarak bu gerilimi gidermek için nasıl bir çaba içine gireceksiniz?
Şu an karşımızda seçimi kazanmış ve Türkiye'deki muhalif güçlerin tümünü iç tartışmalara gömmüş bir iktidar var. İktidar, muhalefet olarak içimizdeki tartışmaları çeşitli yöntemlerle manipüle ederek yerel seçimlerde de ipi göğüslemek istiyor. Dolayısıyla bizim ittifaklardaki yanlışlarımızı, taktik ve stratejik hatalarımızı değerlendirmek ve bir daha aynı hataları tekrarlamamak için ittifakın bir araya gelmesi gerekiyor. Gerekirse günlerce tartışması gerekiyor. Halkın uyarıları ve önerileri alındıktan sonra bu tartışmalar belli bir olgunluğa, sonuca ulaştırılabilir. Emek ve Özgürlük İttifakı'nın bütün bileşenlerinin kamuoyu karşısına çıkıp, dar partici hevesleri bir kenara bırakarak ezilenlerin ortak mücadelesini örme iradesine sahip olduğunu göstermesi gerektiğini düşünüyorum.
-Sizce bunun koşulları var mı?
Bizim HDP olarak esas eleştirimiz TİP'in ayrı listeyle seçime gitme kararıydı. Ama hiçbir HDP'li ittifaka son verelim gibi bir yaklaşım içinde değil. Diğer yandan HDP Kürt halkının maruz kaldığı zulmü, inkârı görmeyen, Kürt halkının varlık mücadelesini gözetmeyen, ona değinmeyen, değinmekten imtina eden hiçbir ittifaka da onay vermez. HDP Kürtlerin özgürlük istencinin de Türkiye'deki demokrasi mücadelesinin de hilafına olan, dolayısıyla faşizmle uzlaşmaya eğilimli herhangi bir ittifak anlayışına zaten dâhil olmaz. Onun dışında tahrip edilmiş her zemin eleştiri ve özeleştiriyle aşılabilir.
O halde seçim sürecinde, sizin tabirinizle "tahrip edilmiş zeminden" çıkılabileceğini mi söylüyorsunuz?
Evet, çözebiliriz. Hatalarımızı, eksikliklerimizi cesaretle kabul edip mücadeleye odaklanmalıyız. Biz parti olarak da tabanımızın verdiği mesajdan ders çıkardık, çıkarıyoruz. Parti yönetimimiz, tüm kurullarımız, il-ilçe örgütlerimiz halkımızla cesaret içinde tartışacak, hatalarımıza dair değerlendirmelerin tümünü derleyecek ve buna göre yol alacak.
AKP'nin yoğun baskılarının Kürt milliyetçiliğini güçlendirdiği, fakat bu milliyetçiliğin de Türkiye sol, sosyalist hareketlerle beraber yol yürüyen HDP'ye, onun fikriyatına karşı yine devlet tarafından kullanılmak istendiği söyleniyor. Nitekim bazı Kürt milliyetçilerinin "artık Türk soluyla aynı çatı altında olmamalıyız" türü tepkileri de var. Bu ikilem karşısında ne yapacaksınız?
Bir kere ezilen Kürt halkının milli duygularını, ulusal hislerini çok iyi anlamak gerekir. Kürtlerin gözü kimsenin haklarında, özgürlüğünde, toprağında değil. Bu anlamda Kürtler halk olmaktan doğan haklarını istiyor, talep ediyor ve mücadelesini yürütüyor. Oysa Kürtlerin özgürlüğünü, haklarını tehdit olarak gören ve bunu engellemeye çalışan, devlet destekli milliyetçilik var ortada. Kürt siyasi hareketi Kürtlerin hakları için eşine az rastlanır bir direnç ve fedakârlıkla mücadele ederken, aynı zamanda tüm ezilenlerin özgürce yaşayabileceği bir Türkiye tahayyülü kuruyor. Kürtler uzayda değil, bu topraklar üzerinde yaşıyor. Milyonlarca Kürt Türkiye sınırları içinde bulunuyor ve onların özgürlüğü için bu ülkenin de demokratikleşmesi gerekiyor. Eğer HDP'nin bu yöndeki fikri temelleri Kürt halkında kabul görmeseydi zaten biz de bugünkü gücümüze erişemezdik. Bu anlamda bize muhalefet eden siyasetlerin aldığı oy oranlarına, bir de bizim gücümüze bakın.
Yani 14 Mayıs seçimlerinde yaşadığınız oy kaybı siyasi çizginizden kaynaklanmıyor mu?
Hayır, halkımız pratiğimizi eleştiriyor, yönetme biçimimizi eleştiriyor ama siyasi çizgimizi destekliyor. Oy kaybımız toplumun HDP fikriyatını benimsememiş olmasıyla ilgili değil, bizim parti ve ittifak olarak yaptığımız yanlış hesaplamalardan ve hatalardan, üzerimizdeki yoğun baskıların yan etkilerinden kaynaklanıyor. Ayrıca yeni bir partiyi (Yeşil Sol Parti) iki ay gibi kısa bir sürede, çok kıt olanaklarla, bunca yetersizlikle seçime sokmak ve buna rağmen 61 milletvekili çıkarmak gerçekten halkımızın yarattığı bir mucizedir. Kampanyamız çok dağınıktı, yetersizdi ve seçime çok az zaman kaldığı için Yeşil Sol Parti'yi tanıtamadık. Partiyi çok daha önce tanıtmaya başlayabilirdik ama Yüksek Seçim Kurulu seçime iki ay kala Yeşil Sol Parti'nin seçime girme yeterliliğini onayladı.
HDP, Türkiye ve Kürtler
-Elde ettiğiniz sonuçlar size nasıl bir yol gösteriyor? Bundan sonra HDP daha fazla Kürt partisi olmaya mı yönelecek, yoksa aynı hatta devam mı edecek?
Kürt halkının mücadelesinin partideki temsiliyetiyle ilgili eksikliklerimizi elbette etraflıca tartışacağız. Kürt halkının hassasiyetlerinin yeteri kadar dillendirilip dillendirilmediğinin tespiti için de taban odaklı bir muhasebe ve tartışma sürecini yürüteceğiz. HDP'nin Kürt halkının taleplerine sırtını döndüğü yönünde bir eleştiri yok zaten. HDP'nin böyle bir yola sapması eşyanın tabiatına aykırı. Fakat dikkat edin HDP Türkiye'nin batısında fazla Kürt, doğusunda az Kürt olmakla eleştiriliyor.
-Hangisi doğru?
İkisi de doğru, ikisi de yanlış. Bu kadar ayrıştırılmış bir toplumda, birbirinden farklı kesimlerin taleplerini aynı siyasi parti içinden mücadeleye dönüştürmek hem çok zor, hem de çok büyük bir yönetim kabiliyeti gerektiriyor. Bu kabiliyeti sergilemedeki eksikliklerimize dair eleştirileri kabul ediyoruz. O yüzden daha fazla çalışacağız. Ama böylesi bir siyasi hattı sürdürürken arkadaşlarımızın ödediği bedellerin de göz ardı edilmemesi gerekiyor.
Sonuç itibariyle "seçimlerde tökezledik ama düşmedik" mi diyorsunuz?
Tökezlemedik ama hata ve yetersizliklerimizi gidermek üzere sarsıcı bir mesaj aldık. Her yönetici bunun ağırlığını taşıyor ve derinliğine muhasebesini yapıyor.
(AEK)