Hollanda'nın Wageningen Üniversitesi'nden, Türk, Kürt ve Orta Doğu araştırmaları, kırsal sosyoloji çalışmaları ve alternatif kalkınma üzerine tezleriyle tanınan Doçent Dr. Joost Jongerden, 14-28 Mayıs seçimlerini değerlendirdi ve yok edilme çabalarına karşın HDP'nin parlamentoda yer almasının başlı başına bir zafer olduğunu söyledi.
Çağdaş Türkiye El Kitabı, Milliyetçilik ve Ulus Devletin Ötesinde, Türkiye'de Kürt Sorunu, Türkiye'de Milliyetçilik ve Politika, Politik İslam, Kemalizm ve Kürt Sorunu, PKK üzerine yazılar, Osmanlı Diyarbakır'ında Toplumsal İlişkiler, Türkiye'de Milliyetçilikler ve Politika, Siyasal İslam, Kemalizm ve Kürt Sorunu, Türkiye'de İskan Sorunu ve Kürtler, Türkiye'nin Alevi Muamması vb. pek çok yapıtın sahibi olan Jongerden ile Mezopotamya Ajansı'ndan Sterk Sütçü görüştü.
"Erdoğan seçimi kazanmış değil,
sadece kaybetmedi"
Seçim sonuçlarını değerlendiren Jongerden, "Erdoğan'ın seçimi kazandığını söylemek yerine, seçimi kaybetmediğini söylemeyi tercih ediyorum." diyor.
Erdoğan'ın üçüncü kez seçilmesinin çeşitli nedenlerinden birinin "adil bir seçim ortamın olmaması" olduğunu dile getiren Hollandalı akademisyen " 2015'te akademisyenler[in], Türkiye'deki devlet kurumlarının siyasallaşması, medyaya erişimin eşitsizliği ve muhalefet üzerindeki baskılar nedeniyle adil bir oylama ortamının olmadığını savun[duklarını]" hatırlattı: "Yani seçimlerin adil olmayan bir ortamda yapılması yeni değil, ancak 2015 seçimlerinden bu yana durum önemli ölçüde daha da kötüleşti."
"HDP sistematik olarak hedef alındı"
HDP'ye yönelik baskılara da değinen Jongerden, "HDP['nin], yalnızca seçimler [öncesindeki] aylarda değil, 2015'ten bu yana baskı ve şiddetle karşı karşıya kaldı[ğı]"na ilişkin tespitlerini paylaştı: "HDP sistematik olarak hedef alındı, eş genel başkanları gözaltına alındı, siyasetten men edildi ve binlerce üyesi tutuklandı."
Jongerden, "AKP'nin son 7-8 yıldır partiyi yok etme çabalarına rağmen HDP'nin parlamentodaki varlığını sağlamayı başarması başlı başına bir zaferdir." dedi.
"Pasif muhalefet"
Erdoğan'ın yeniden seçilmesinin bir başka nedeni olarak "muhalefetin pasif kalması"nı ileri süren bilim insanı, özellikle CHP'nin bakışını ve yaklaşımını değerlendirdi: "[...] CHP, ekonomik krizin ve son depremin daha önce AKP'yi destekleyen seçmenlerin partiden ayrılmasına yol açacağına inanıyordu. Muhalefet, sırf seçmenler AKP'ye yüz çevireceği için seçimi kazanacaklarına inanıyorlardı." dedi.
CHP'nin yenilgisini "[...] programsızlıkları, istikrarsız ve tutarsız kampanyaları, seçmenlerde güven uyandıramamaları, geleceğe dönük bir bakış açısına sahip olmamaları[na]" bağladı.
"AKP U dönüşü sunuyor"
AKP'nin politikalarınıysa "Bir eliyle güvensizliği yaratırken, diğer eliyle seçmenine 'güvence' sunmak" olarak çözümleyen Jongerden AKP'nin seçmenlerini bir kayırmacılık ağıyla kendi yarattığı ekonomik krizin sonuçlarından kısmen koruyabileceği algısını beslediğini vurguluyor. "Gelecek ve öteki için korku uyandırıyor ama diriltmeyi vaat ettiği bir Osmanlı geçmişini kutsallaştırarak sembolik bir güven sunuyor," diyor.
"İnsanların kaygılarına dokunarak, sahte milliyetçilik retoriği ve geçmişin idealleştirilmesi yoluyla sığınak sağlıyor. Erdoğan, gelecekten korkan ve kaygılarını geçmişe sığınarak gidermeye çalışanlara U dönüşü sunuyor."
"Kürt sorunu çözümü
fırsatı kaçırıldı"
Jongerden, 2010-15 arasında "çözüm" adı altında yürütülen sürecin çözümle sonuçlanmamış olmasını "kaçırılmış bir fırsat" olarak gördüğünü söyledi.
Müzakerelerin sonlandırılmasınıysa beş nedene bağladı:
▶ "İlki, AKP'nin müzakere yoluyla siyasi çözümle ilgilenmediği, müzakereleri bir seçim stratejisi olarak kullandığıdır.
▶ "İkincisi, PKK'nin güç ve itibar kazandığı, ancak üçüncü aktörlerin (KDP ve cihatçı gruplar) Türkiye'nin olası ortakları olarak ortaya çıktığı Ortadoğu'da değişen jeopolitik gerçeklikle ilgilidir.
▶ "Üçüncü sebep araçsal-ideolojiktir ve Kürt meselesinin siyasi veya güvenlik meselesi olarak algılanmasıyla ilgilidir.
▶ "Dördüncü sebep, sürecin Erdoğan'ın kendisi ve yönetimi için siyasi ajandası tarafından eritilmesine izin veren kurumsallaşma eksikliğidir.
▶ "Beşincisi ise, güçlendirilmiş bir istihbarat pozisyonu için müzakerelerin kasıtlı veya fırsatçı bir şekilde izlenmesini ifade ediyor."
Kürt sorunu çözülmeden
demokratikleşme mümkün değil
Kürt sorununun çözümsüzlüğünün ekonomik, sosyolojik ve demokrasi krizinin merkezinde yer aldığını vurgulayan Jongerden, "Kürt sorununu siyasi olarak çözmeme ısrarı, şiddeti fiziki ve sembolik olarak devam ettirecektir. Kürt sorunu siyasi olarak çözülmeden, Türkiye'nin demokratikleşmesi mümkün değildir" ifadelerini kullandı.
(AEK)