Haberin İngilizcesi için tıklayın
Avusturyalı avukatlar Hannah Beck ve Clarissa Fondi, PEN Norveç’in Türkiye İddianame Projesi kapsamında Reyhan Çapan, Hüseyin Aykol ve Eren Keskin'in yargılandığı Özgür Gündem iddianamesini inceledi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden davayla ilgili Çapan, Aykol ve Keskin, 8 Eylül 2015’te gazetede yayınlanan haberler nedeniyle “cumhurbaşkanına hakaret” ve “terör örgütü propagandası yapmak” ile suçlanıyor.
24 Şubat’ta 19. duruşması görülecek dava için inceleme raporunda Özgür Gündem’in 1992 – 1994 arasında, daha sonra da 2011 - 2016 yılları arasında yayın yaptığını hatırlatan avukatlar “Türkiye’de siyasi iklimin giderek zorlaşması gazeteye yalnızca 2016’da 150’den fazla soruşturma açılmasına yol açtı. Bu soruşturmaların çoğunu yazarları, editörleri ve danışma kurulu üyelerini çeşitli suçlarla itham eden iddianameler takip etti” dedi.
İddianamenin giriş kısmında, savcının iki şüphelinin ismini karıştırdığını aktaran Beck ve Fondi “Bu, küçük ve biçimsel bir hata gibi görülebilir ancak bahse konu hata okurun savcının iddianamesini yazarken gösterdiği ihtimam ve özen hakkında bir sonuca varmasına imkân sunuyor” dedi.
"Savcı delilleri eksik aktardı"
Üç isim üzerindeki suçlamaları hatırlatan avukatlar “Bu bilgi sanıkların haklarındaki ithamları anlamasına ve böylece kendi savunmalarını hazırlamasına yardım ettiği için son derece önemli” diyerek bu nedenle iddianamenin mümkün olabildiği kadar detaylı bir biçimde hazırlanması gerektiğine vurgu yaptı.
Sonrasında ise “Ancak, suçun yeri ve tarihi bakımından, savcı bu kısmı net olmayan bir biçimde yazmaya karar vermiş ve sadece ilk sayfada “2015, İstanbul” olarak belirtmekle yetinmiştir” dedi.
Raporda ayrıca delillerin eksik olarak sunulduğunu aktardı. Konuyla ilgili “Savcı suçlama kısımlarının her birisi hakkında alıntılarda iddia ettiği suça ilişkin destekleyici delil oluşturduğunu düşündüğü kısa detaylar vermektedir. Ancak, açıklamalar oldukça kısa tutulmuş ve yeterli ve gerekçeli hukukî argümanlar oluşturmamaktadır” yorumunu yaptı.
Hannah Beck ve Clarissa Fondi “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla ilgili olaraksa Venedik Komisyonu’nun Mart 2016’da TCK’de bu maddeyi düzenleyen 299’un kaldırılması gerektiğini deklere ettiğini hatırlattı. “Bahsedilen suçun en ciddi sözlü saldırı biçimleriyle sınırlandırılmasına dair ‘Avrupalı fikir birliği’ soruşturma safhasında savcı tarafından dikkate alınmalıydı. İfade özgürlüğünün cumhurbaşkanının kişilik haklarına karşı kapsamlı ve doğru bir değerlendirmenin ardından, savcının iddianame hazırlamak için yeterli delil olmadığı sonucuna varmış olması gerekirdi” dedi.
Davanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesi ile Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 19. Maddesinde korunan İfade Özgürlüğü hakkı ile doğrudan alakalı olduğunu belirten avukatlar, “Olayların varlığı kanıtlanabilir, fakat değer yargılarının doğruluğu ispata elverişli değildir” diyerek iddianamenin AİHS Madde 10’u ihlal ettiğini söyledi.
"Son söz AİHM'in"
Avukatlar raporun sonuç ve öneriler kısmında şu değerlendirmeyi yaptı:
"Sonuç olarak, mevcut iddianame uluslararası ve ulusal standartları tam olarak karşılamamaktadır. Yukarıda detaylı bir biçimde anlatıldığı üzere, bir dizi eksiklik tespit edilebilir.
İlk olarak, iddianame iyi yapılandırılmış görünse de metnin ana bölümü düzenlemesi itiabarıyla isnat edilen suçları anlamada zorluklara yol açmaktadır. Savcı yeterince paragraf ve başlık kullanmamıştır, bu durum da isnat edilen suçları herhangi bir yanlış anlaşılmaya yol açmadan anlamayı daha da zorlaştırmaktadır.
İkinci olarak, savcı Türkiye hukukuna göre bir dizi biçimsel gerekliliğin çoğuna yer vermiştir ancak kapsayıcı bir deliller listesinin olmaması belirgin ve önemli bir eksiklik teşkil etmektedir. Soyut referanslar gerekli detaylar sunmamakta, dolayısıyla da delil olarak sunulmak için yetersiz kalmaktadır. Ayrıca yüklenen suçlar gerekli biçimde detaylandırılmamış ve hukukî gerekçelendirme ile sunulmamıştır. Bu nedenle, bu iddianame aslında hiç hazırlanmamalıydı.
Üçüncü olarak, savcının ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğüne yaklaşımı bu hakların uluslararası düzeyde anlaşılmasından ve bahse konu haklara yönelik meşru sınırlandırlamasından ayrılmaktadır. Takdir yetkisiyle ilgili herhangi bir olası yorum kapsamı aşılmış ve bu iddianamede muhakeme çizgisi takip edilmemiştir. Bu bağlamda, son sözü aşağıdaki açıklamasıyla tam olarak nokta atışı yapan AİHM’e bırakmak isteriz:
Mahkeme, kamuya mal olmuş kişilerin basın ve kamusal tartışmaların kendileri hakkında olduğunu iddia ederek kişilik hakları adına basın ve kamusal tartışmaları sansürleyebilmelerinin siyaset alanındaki ifade özgürlüğü için vahim olacağını değerlendirmektedir."
"Adil yargılanma demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru"
Türkiye'deki ceza kovuşturma sürecinin gözden geçirilmesi ve geliştirilmesine yönelik bir çağrı da yapan avukatlar şu adımların atılması çağrısında bulundu:
- İddianamenin hazırlanması, her zaman CMK 170 (3) Madde ile uyumlu olmalıdır. İlk yazım aşamasının bitmesinin ardından, savcının kanunda belirtilen tüm detayları gözden geçirmesini ve hazırladığı iddianamede bahse konu detayların bulunup bulunmadığını değerlendirmesini tavsiye ediyoruz. Bu değerlendirme belgeyi sanık gözünden okumaya ve belgenin kapsamlı, anlaşılır olmasına yardımcı olacaktır.
- Anlaşılır bir format ve başlıklar kesinlikle çok gerekli niteliklerdir ve yalnızca sanıkların haklarındaki iddiaları iyi anlamasına yardımcı olmaz aynı zamanda da savcının iyi ve net bir muhakeme çizgisi geliştirmesi bakımından da önemli olabilir.
- Hukuk ve düzenli farkındalık eğitimleri son derece önemlidir. Savcılar her zaman uluslararası standartları dikkate almalı ve bireysel haklar ve ulusal çıkarlar arasında denge kurma noktasındaki takdir yetkisi bakımından eğitilmelidirler.
- Bir kez daha, AİHS 6. Madde’de belirtilen masumiyet karinesinin farkında olmanın önemini vurgulamamız gerekmektedir. Adil yargılanmanın temel işlevlerinden birisi ve ayrıca her türlü meşru demokrasinin de vazgeçilmez bir unsurudur. Maalesef, bu iddianame isnat edilen suçların doğru hukukî argümanlarla sunulmasının iddianame yazılırken en büyük zorlukları teşkil ettiğini göstermiştir.
- Ayrıca, yetkililere ulusal çıkarlara ilişkin anlayışlarını özellikle demokratik bir toplum için gerçek bir basın ve medya özgürlüğü bağlamında yeniden değerlendirme çağrısında bulunuyoruz. (HA)