100 milyonu aşan vaka sayısı ve 2 milyonu aşan ölüm sayısıyla birlikte Covid-19 dünyanın 21. yüzyılda karşılaştığı en büyük sağlık krizi. Virüsün yayılma hızının kontrol atına alınması için mücadeleler hala sürerken yanlış bilginin çoğalmasını engellemek de böylesi bir dönemde hayati öneme sahip. Fakat yanlış bilgiyle mücadele virüsle mücadeleden daha zor olabilir.
Kadir Has Üniversitesi’nden Doç. Dr. Suncem Koçer, Gülten Okçuoğlu ve Bahadır Öz bu noktadan yola çıkarak yanlış bilgilerin kullanıcıların gündelik yaşamındaki rolünü araştırdı. İnfodemilab adıyla bir proje yürüten ekip “Covid-19 Bağlamında Türkiye’de Yanlış Bilgi Yayılımını Medya Kullanıcılarının Gözünden Anlamak ve Önleyici Faaliyet Önerileri Geliştirmek” başlıklı bir araştırma yaptı.
Projenin yürütücülüğünü yapan Doç. Dr. Suncem Koçer ile Covid-19 salgıyla birlikte sık karşılaşmaya başladığımız kavramlardan infodemiyi ve infodeminin toplumsal dinamiklerini konuştuk.
"Kriz anlarında bilgiye ihtiyaç artıyor"
Koronavirüs pandemisiyle birlikte sıkça duyduğumuz bir terim ‘infodemi.’ Siz de ‘İnfodemilab’ adıyla bir proje yürütüyorsunuz. Bize hem projenizden hem de ‘infodemi’nin ne demek olduğundan biraz bahsedebilir misiniz?
İnfodemi, information ve epidemic kelimelerinin bir araya gelmesiyle türeyen ve bir salgına yol açan virüse bilgi salgınının da eşlik etmesiyle ortaya çıkan bir durum. Kelime ilk kez 2003’te kullanılmış ancak 2020’de yeniden gündeme geldi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Aralık 2019’da dünya gündemine taşınan Covid-19 salgınına yanlış bilgi salgınının da (infodemic) eşlik ettiğini duyurdu. Covid-19 salgınının ulusal gündeme taşındığı 2020 Şubat’ından itibaren sosyal medya platformları ve mesajlaşma uygulamaları aracılığıyla yayılan yanlış bilgiler kamu sağlığını tehdit etmeye devam ediyor.
İnfodemide esas vurgu bilginin yoğunluğu, volümü üzerinde. Kriz anlarında belirsizliğin artmasıyla bilgi ve habere ihtiyaç da artıyor. Bu ihtiyaç, bilginin özellikle sosyal medyada yoğun şekilde dolaşıma girmesi ve tüketilmesine neden oluyor. Araştırmalar yanlış bilgi ve sahte haberlerin günümüzün internet ortamlarında çok hızlı bir biçimde yayılabildiğini ortaya koymakta. Yanlış bilgi en çok da insan sağlığı ile ilgili olduğunda tehlike teşkil ediyor.
Buradan yola çıkarak Mayıs ayında Tübitak’ın sosyal ve beşeri bilimler alanında çalışan araştırmacılara yaptığı çağrıya Kadir Has Üniversitesi’nden başvurduk ve infodeminin Türkiye dinamiklerini anlamak üzere İnfodemilab adında bir araştırma inisiyatifi geliştirdik. Temmuz-Aralık arasında niteliksel ve niceliksel araştırma tekniklerini bir arada kullandığımız projeyi hayata geçirdik. İnfodemilab olarak bulgularımızdan yola çıkarak faaliyet önerileri üzerine düşünmeye devam ediyoruz.
"Sosyal medya yanlış bilginin yayılımını kolaylaştırdı"
Salgınla ilgili yanlış bilgiler genellikle nasıl yayılıyor? Sosyal medyanın yanlış bilginin yayılmasında bir rolü var mı? Dezenformasyon ve mezenformasyon karşısında gazetecilerin sorumluluğu neler?
Sosyal medyanın yanlış bilginin yayılmasında rolü büyük. Her şeyden önce sosyal medya kamusal alanda yanlış bilginin yayılmasını kolaylaştıran değişimler getirdi. En basitinden konvansiyonel medyada bilgi dolaşımı hiyerarşik, merkezi ve dikeyken sosyal medyadaki yatar dolaşım denetim ve filtreleme sorunlarını beraberinde taşıyor. Sosyal medyanın görünüşte hiper-demokratik doğası aslında bireyleri kırılgan kılıyor. Yeni mesajlaşma teknolojileri ve platformların kapsayıcı regülasyonun zorluğu bir başka sorun. Mezenformasyona has estetiğin, diğer bir deyişle kısa, basit, şaşırtıcı, duygusal, görsele yaslanan içeriklerin sosyal medyanın doğasından beslendiğini de biliyoruz. Sosyal medyada sonsuz bir çeşitlilik içinde olduğumuza dair bir yanılsama yaşıyoruz ama işin özünde kendimizinkine benzeyen seslerden başka sesleri duymuyoruz.
Fakat yanlış bilgi sorununu sosyal medyadan ibaret saymak da bir yanılgı. Her şeyden önce medya çeşitliliği ve özgürlüğünün olduğu yerlerde yanlış bilgiye dayanıklılık yüksek olur. Gazeteciliğin en temel prensiplerinin derin bir biçimde aşındığı, bu ilkelerin profesyonel idealler olarak dahi geçerliliğini yitirdiği bir medya ortamındayız ve yanlış bilgi sorununu sadece internet kültürüyle açıklayamayız.
Medya, siyaset ve sermayenin iç içe geçmesiyle gerçeğin kamu yararına işlenmesindeki önemli aktörlerden olan gazeteciliğin demokratik süreçlerdeki merkezi rolünü kaybettiğini görüyoruz. Ana akım medyada gazetecilik ideallerinin pratikte ikinci üçüncü plana atılmasıyla alternatif alanların yükselişe geçtiğini ve bunun kutuplaşmayı beslediğini, haber tüketicilerini ayrıştırdığını görüyoruz… Basın özgürlüğünün tehdit altında olmasına internet kültürünün dinamosu olan hız ve dijital gelir modellerini ekleyince gazetecilik prensiplerinde ısrar etmek zorlaşıyor. Tüm bunların en önemli sonuçlarından biri demokrasinin kurumlarına, özellikle de haber medyasına güvendeki keskin düşüş. Ve bu da yanlış bilginin dolaşımını, tüketimini kolaylaştıran yakıcı bir sorun.
"Denetim ve filtreleme mekanizmaları yok"
İnfodemilab araştırmasının bulgularına göre televizyon yanlış bilgi yayılımında çok kritik bir mecra, örneğin. Zira, Covid-19 ile ilgili enformasyon erişimi ve değerlendirmesi açısından televizyona dair öne çıkan sağlarlık tahayyülü mecraya içkin denetim ve filtreleme mekanizmalarının olmasıdır. Bu sağlarlık tahayyülü televizyonun çevrim içi mecralara görece daha kurumsal oluşu seklinde de nitelenebilir.
Televizyonun kurumsallığı her kesimden ve dünya görüşünden katılımcı için enformasyon değerlendirmesinde söz konusu oluyorsa da kendisini dindar, muhafazakâr, milliyetçi ifadeleriyle tarif eden ve orta yaş ve üzeri katılımcılarda bu sağlarlık tahayyülü daha çok ön plana çıkıyor. Diğer yandan televizyon yanlış bilginin kaynağı olabilen bir mecra. Yanlış bilgi televizyon aracılığıyla dolaşıma girip yayılıyor. Ancak mecranın kurumsallığı ve denetim mekanizmaları tahayyülü televizyondan yayılan problematik enformasyonu görünmez hale getiriyor. Dolayısıyla televizyon mezenformasyon yayılımına diğer mecralara, örneğin sosyal medyaya göre daha etkin şekilde aracı olabiliyor.
"Uygulamaların verileri yeterince şeffaf değil"
Peki sosyal ağ sağlayıcıları yanlış bilgi yayılımının önlenmesinde yeterince sorumluluk alıyorlar mı?
Çok tartışmalı bir konu. Bazı adımlar var. Örneğin, 2018’de Facebook, Google, Twitter, Mozilla, Microsoft, TikTok ve bazı ticaret ve reklamverenler birliklerinin imzaladığı ve AB ülkelerini kapsayan Code of Practice’e göre teknoloji şirketleri siyasi reklamlar ve şüpheli haberlerle ilgili adım atmayı, doğrulama kuruluşları, araştırmacılar ve sivil toplumla birlikte daha çok çalışmayı taahüt etti. Ama şirketlerin burada kendi çıkarlarını koruma motivasyonunu bir yana bıraksak bile platformlar ve üye ülkeler arasında tutarsız uygulama, dezenformasyon tanımındaki belirsizlik, uygulama verilerinin yeterince şeffaf olmaması gibi sorunlar var.
Yine de bir sorumluluk alanı olarak özdenetimi daha çok konuşmalı, geliştirilen anti-viral algoritmalar ve içerik moderasyonu uygulamalarının iletişimini daha çok talep etmeliyiz. Tamam, özdenetimin görece etkili çalışmasının da bazı koşulları var: endüstrinin istekli oluşu, devletin düzenleme konusundaki yetisi (güvenilirliği de buraya eklenebilir), ölçülebilir standartların varlığı ve kullanılması, kamunun sürece katılımı, ve endüstrinin yapısı. Ama özdenetim mekanizmaları platformların sorumluluk alacağı alanların başında geliyor. Yanlış bilginin yayılımını yavaşlatmak aynı zamanda doğru bilginin görünürlüğünü arttırmak konularında gelişim alanı var. Bunu çözecek teknolojik kapasite mevcut. Zor olan, işletme modelinin değişmesi, kullanıcıların korunmasına daha çok yatırım yapmak ve yayımcı olarak sorumluluklarını ciddiye almak.
Dijital yayıncılar için de özdenetimi bir gelişim alanı olarak görüyorum. TGC dijital haberciliği gazetecilikte haklar ve sorumluluklar bildirgesine ekledi mesela ama dijital yayıncılığa özgü mekanizmaların, etik kodların ve kurumların artık oluşması gerek.
Diğer yandan gazetecilere ve medya girişimlerine yönelik kapsamlı, bütünsel ve proaktif eğitim faaliyetleri düzenleyen kuruluşlar önemli. Türkiye özelinde örnekler çok aslında – Bianet’in, TGS’nin eğitimleri, Journo’nun içerikleri. Bir örnek de NewsLab Turkey. NewsLab Turkey dijital medya üretim araç gereçleri ve küresel trendlere yönelik içerikleri websitesinde yayınlıyor ve Akademi programında da medya girişimcilerine ve bağımsız gazetecilere yönelik örneğin alternatif gelir modellerini, sosyal medyadan gelir elde etmenin yöntemlerini kapsayan eğitimler veriyor. Gazeteciler seviyesinde yanlış bilgiye dayanıklılığı yükseltmek için önemli faaliyetler bunlar. Yine Teyit gibi doğrulama kuruluşlarının CNN Türk gibi kurumsal organların haber odalarında doğrulama eğitimleri vermesi önemsenmesi gereken şeyler.
"Problematik enformasyon WhatsApp'ta dolanıyor"
Covid-19 salgını sırasında sosyal medyada karşımıza çıkan ve kamu sağlığını tehdit eden yanlış bilgilere örnekler verebilir misiniz?
Covid-19 bağlamında yanlış bilgi yoğun olarak Whatsapp gibi mesajlaşma uygulamaları aracılığıyla dolaşıma girdi diyebiliriz. Zira WhatsApp artan şekilde haber erişimi için kullanılan bir mecra. Diğer yandan, sağlarlığı itibariyle WhatsApp araştırmacılar için gözlemlenmesi zor bir iletişim alanı. Biz medya günlükleri ve derinlemesine görüşmeler ile özellikle WhatsApp üzerinden yayılan enformasyona dair kritik bir iç görü sağlamayı hedefledik.
Katılımcıların günlüklerinde ve görüşmelerde söz ettiği içerikler iki ana başlıkta toplanmaktadır: Koronavirüsten korunmak için beslenme, hijyen, mesafe tedbirleri ve vaka sayıları. Örneğin “Yoğurt, turşu, ayran gibi fermente gıdaların koronodan ölümleri azalttığı ya da “Çin’de koronodan dolayı ölümlerin az olmasının nedeni tuz ağırlıklı beslenmenin fazla olması” gibi. Bunların yanı sıra virüsün kökenine (5G teknolojisi) ve aşı çalışmalarına (aşıyla çip takılacak olması) dair problematik enformasyon WhatsApp gruplarında sıklıkla dolaşıma giriyor.
Burada İnfodemilab olarak bizim açımızdan önemli bir bulgu mesajlaşma gruplarında yapılan paylaşımları sosyal ilişkilerin şekillendiriyor olması. Genel çerçevede aşı, vaka sayısı ve tedavi-korunma konuları ön plana çıkıyor olsa da katılımcıların kendi günlük hayat akışları WhatsApp paylaşımlarında etkili. Bir örnek, 9 aylık hamile olan bir katılımcının salgına dair yaşadığı korku ile ilgili eşinin kendisi ile empati kurabilmesi için WhatsApp’tan mezenformatif bir içeriği paylaşması olabilir. Bu paylaşımları sosyal hedefler belirliyor. Sosyal hedeflerle hareket eden kullanıcıların paylaşımları enformasyon değerlendirmelerinden bağımsız şekilde gerçekleşebiliyor. Yani doğru yanlış değerlendirmeleri askıya alınabiliyor. Bu farkındalık, ilişkisel bağlam, toplumsal arka plan yanlış bilgi ile mücadelede çıkış noktamız olmalı. Yanlış bilgi küresel bir sorun ve buna karşı dayanıklılık da küresel olarak örgütlenmeli. Ama yanlış bilgi her şeyden önce bir insan ve toplum problemi. Dolayısıyla, yerelden bağımsız ele alınırsa sorun devam edecektir. Önleyici faaliyetler yerel semantiği kapsayarak üretilmeli. Yanlış bilginin medya kullanıcılarının gündelik yaşantılarındaki hem çevrimiçi hem çevrimdışı rolünü anlamak ve sorunu medya kullanıcılarının gözünden görmek önemli. (HA)