Durum gittikçe tuhaflaşıyor. Irak semalarındaki helikopterlerinin düşmesinin ardından, Başkan Bush bize her şeyin iyiye gittiğini söylüyor. Ne kadar başarılı olursak, diyor, saldırılar o kadar öldürücü olacaktır. Tanrıya şükür ki Amerikalılar neler olup bittiğini açıklayacak Maureen Dowd gibi çok az sayıda cesur gazeteciye sahip.
Ne kadar kötü olay olursa, onlar o kadar iyiye gidiyor. Irak'ın savaş dönemi enformasyon bakanı "Komik Ali", durumla ilgisi yok, biz Amerikalıların tanklarını görebiliyorken o Amerikalıların Bağdat'ta olmadıklarını iddia ediyordu.
Bush da askerleri Irak'ta direnişten de öte bir şeyle karşı karşıyayken, Ortadoğu'ya demokrasi götürdüğünü iddia ediyor. Bir ayaklanmayla karşı karşıyalar.
Öyleyse gelin son yalanlara bir bakalım. " Altmış yıldır Ortadoğu'da özgürlüğün olmamasını mazur gören ve bununla uzlaşan Batı ülkeleri bizi güvenli kılmaktan başka bir şey yapmamıştır, çünkü uzun yolda, istikrar özgürlük pahasına kazanılamaz." dedi
Perşembe günü. Bay George Bush Jr ancak Tony Blair kadar inandırıcı oluyor. Bunların hepsi tam bir yalan. "Biz" -Batı, Avrupa, Amerika- asla özgürlüğün olmamasını mazur görmedik ve uzlaşmadık. Biz özgürlüğün olmamasını onayladık. Biz onu Ortadoğu'da kendimiz yarattık ve destekledik.
Albay Kaddafi Libya'yı ele geçirdiğinde, Dışişleri Bakanlığı onun Kral İdris'ten daha canlı bir figür olduğunu düşünmüştü. Mısırlı generaller (Cemal Abdül Nasır) Kral Faruk'u kapı dışarı ederken, bizler onları desteklemiştik.
Ürdün'deki Haşmeti Krallığını bizler -İngilizler- yarattık. Irak'ın tahtına bir Haşmeti Krallığını bizler -İngilizler- koyduk. Ve Baas Partisi Bağdat'ı monarşinin elinden alırken, CIA, Saddam'ın üst düzey Komünist Parti üyesi olan arkadaşlarına yardım eli uzattı, böylece onları tasfiye edebilecekti.
Körfez'deki bu kıymetli şeyhlerin hepsini İngilizler yarattı. Kuveyt bizim işimiz; Suudi Arabistan en nihayetinde Anglo-Amerikan ortak planı, Birleşik Arap Emirlikleri ( eskiden Mütareke devletiydi) vb.
Ancak 1950lerde İran, Muhammed Musaddık'ın demokratik egemenliğinden Şah'ınkine geçmeye karar verdiğinde, CIA'den Kim Roosevelt, Albay Woodhouse İran'daki demokrasiyi yıktı. Şimdi de Başkan Bush günümüz İran'ı için aynı "demokrasiyi" talep ediyor ve biz yalnızca iğrenç ABD destekli Şah rejimini "mazur gördük ve uzlaştık" diyor.
Şimdi gelin Bush'un sözlerinin dilbilimsel bir çözümlemesini yapalım. "Irak demokrasisinin başarısızlığı" dedi iki gün önce, "dünya çapında teröristleri cesaretlendiriyor, Amerikan halkına karşı tehlikeyi arttırıyor, ve bölgedeki milyonların umudunu söndürüyor."
Başka bir biçimde alalım: Bush yönetiminin Arap topraklarındaki İsrail yerleşim yerlerini kontrol etmekteki başarısızlığı dünya çapında teröristleri cesaretlendiriyor, Amerikan halkına karşı tehlikeyi arttırıyor ve bölgedeki milyonların umutlarını söndürüyor. Şimdi daha güzel oldu.
Ancak hayır. Başkan Bush İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un "bir barış adamı" olduğunu düşünüyor.
Ve sonra Bush'un antidemokratik İran'da merak uyandıran bir devrim talebi var. Evet, İran teokratik bir devlet (sanıyorum, nekrokrasi), ancak eski diktatör din adamları tarafından tekrar tekrar engellenen ahlaki olarak etkileyici cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi demokratik bir şekilde seçilmişti -ve son ABD başkanlık seçimlerinde Başkan Jr. Bush'un aldığı oylardan çok daha inandırıcı çoğunluğun oyunu alarak hem de.
Evet, "demokrasi her ulus için bir gelecek olabilir," diyor Bush bize. Peki o zaman ülkesi Saddam'ın kötülüklerini ve savaş suçlarını bunca yıl neden destekledi? Neden Washington Albay Kaddafi'ye, Suriye'den Hafız Esad'a, Türk generallerine, Fas'tan Hasan'a, Şah'a, Tunus'tan parlak Bin Ali'ye, Cezayir'in tüyler ürperten generallerine, Ürdün'ün cesur küçük Kralına ve hatta Taliban'a hayır dualarını verdi?
Burada bir mola. Fuad Sinyora, Lübnan'ın ekonomi bakanı. Kendisi Amerikan tarzı yaşamın müminlerinden, Beyrut Amerikan Üniversitesi mezunu ve eski okutmanı ve Citibank'ın eski yöneticisi. Pasaportunda geçerli bir Amerikan vizesi var. Ancak kendisi ABD'ye girmesine izin verilmeyeceğini söylemek için Beyrut'taki Amerikan büyükelçiliği tarafından telefon edildi.
Neden? Çünkü geçen sene Ramazan ayında Lübnan'da eğitim projeleri yürüten ve yetimhane sahibi bir hayır kurumuna 660 dolar verdi.
Örgüt -bir zamanlar Batı basını tarafından Hizbullah'ın "ruhani danışmanı" olarak tanımlanan Sait Muhammet Fadullah tarafından yönetiliyor.
CIA kaynakları çok önceleri kendilerinin Fadullah'ı öldürmeye çalıştıklarını açıklamıştı -başaramadılar, ancak hazırladıkları bombalı araç 75 sivili öldürmüştü- böylece Sinyora Amerika'da istenmeyen kişi oldu.
Fadullah Hizbullah'ın "ruhani danışmanı" değil - böylece üç yıl önce Lübnan'daki İsrail ordusu üzerindeki zaferine desteğini hemen hemen çekti ancak ABD'deki kaçık "güvenlik" yasası Sinyora'yı hayran olduğu bir ülkeyle bir daha iletişim kurmaktan yoksun bıraktı.
Evet, demokrasi yuvarlanmaya devam ediyor. Yeni "Rummy*dünya" terör savaşı Irak'ta. Basının ABD'ye ölü dönen Amerikan askerlerini çekmesi yasak. Özgürlük de aynı demokrasi gibi. Gerçekten de "Ortadoğu'da özgürlüğün olmamasıyla uzlaşılıyor." Bu yeri biz yarattık, sınırlarını biz çizdik, garip diktatörlerinin sütünü biz kestik. Ve Araplar'dan Bush'un sözlerine güvenmelerini bekliyoruz öyle mi? (RF/BÇ/NM)
* Rummy: Rumsfeld
* Bahadır Çetinay'ın çevirdiği Robert Fisk'in yazısı İngiltere'de yayımlanan Independent gazetesinde 8 Kasım 2003'de çıktı.