Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) heyetinin PKK lideri Abdullah Öcalan’la gerçekleştirdiği görüşmenin tutanaklarının Milliyet gazetesinde yayımlanması ve Öcalan’ın sürece dair tespitlerini gazeteci Cevdet Aşkın’la konuştuk.
Aşkın, Öcalan’ın kendisinde Türkiye’nin kaderini belirleme potansiyeli olduğunu düşündüğünü belirtiyor.
Öcalan’ın başkanlık süreciyle ilgili “AKP’yle ittifak kurabiliriz” demesini de değerlendiren Aşkın, Öcalan’ın siyasi manevra kabiliyetinin siyasetçilerden daha fazla olduğunu, Erdoğan’ın en çok istediği konuda göz kırptığını ama sistemin formatına ilişkin söylediklerine baktığımızda aslında Erdoğan’ın çok fazla hoşuna gidecek şeyler de söylemediğini ifade ediyor.
“Kendisinde Türkiye’nin kaderini belirleme potansiyeli görüyor”
Öcalan sürecin akamete uğraması durumunda felaket olacağını, başarısızlık durumunda, orta ve üst düzey savaş, isyan, kaos olacağını ve bugüne kadar yaşadıklarımızın devede kulak kalacağını söylüyor. Sürecin olumsuz seyretmesi durumunda böylesi bir felaket senaryosu yaşanabileceğini düşünüyor musunuz?
Bence Ankara üzerinde basınç oluşturmak için o şekilde konuşuyor. Yaşanan süreci ilk günlerden beri Kürt sorununun çözümü süreci olarak değil, PKK’nın silahlarının bıraktırılması süreci olarak değerlendirdiğim için geçen yıldan daha şiddetli bir çatışma dönemi bekliyorum.
Hükümet PKK’yı devre dışı bırakmak amacıyla süreci yürütürken, İmralı/Kandil/BDP ekseni görüşmelerin Kürt sorununun çözümüne evrimlenmesine çalışıyor. Doğal olarak belli bir aşamada bu görüşmeler çökecek ve Türkiye yine şiddet sarmalına girecek. Ancak Öcalan’ın sözünü ettiği kadar felaket durumunun oluşacağını sanmıyorum.
Öcalan, 2001-2004’te eylemleri kestiklerini ve iktidarı AKP’ye sunduklarını ifade ediyor ve ekliyor:
“Erdoğan, PKK’ye vurarak yerini sağlamlaştırıyor. Vesayet kurumu ve güç odakları tarafından Kürt hareketine vurduğu kadar kendisine izin veriliyor. Bize teşekkür edeceklerine daha çok üstümüze geldiler.”
AKP’nin 2007’ye kadar Kürt sorunu karşısında yürüttüğü ılımlı denilebilecek politikayı ve sonrasında sertleşen siyaseti düşündüğümüzde Öcalan’ın bu yorumları nasıl değerlendirilebilir?
Öcalan’ın sözünü ettiği tarihsel kesitin daha ayrıntılı analiz edilmesinin doğru olacağını düşünüyorum. PKK’yı 1999 yılında sınır dışına çıkartan Öcalan, bunu kendisinin daha önceki ifadelerine bakarsak “uluslararası komplonun Türkiye’yi parçalamak, bir Türk-Kürt çatışması yaratmak olan amacı”na ulaşamaması için yapmıştı.
O tarihler arasında PKK’nın kendi iç yapısına çeki düzen verdiğini, Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesinin şokunu atlatmaya çalıştığı kısacası birliğini koruma ve sağlamlaştırmakla meşgul olduğunu hatırlamak gerekiyor. Dolayısıyla savaşı tırmandırma argümanı üzerinde daha fazla düşünülmeye muhtaç görünüyor.
Peki, Öcalan bunu neden söylüyor? Milliyet gazetesinde çıkan tutanakların tümünde aslında o hava hakim. Öcalan kendisinde Türkiye’nin kaderini belirleme potansiyeli olduğunu düşünüyor.
AKP’nin önce ılımlı olup daha sonra sertleşmesi ise PKK’nın eylemlilik haliyle paralellik arz eder. Karşınızdaki güç sizi rahatsız etmediği sürece ılımlı politika izlemenizden daha doğal ne olabilir.
“Kontrgerilla dediği cemaatten daha büyük bir güç”
Öcalan Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması meselesini hatırlatarak MİT’e darbe planlandığını, MİT’e darbe planlayan gücün 10 bin kişiyi de KCK davası kapsamında içeriye aldığını ileri sürüyor. Kontrgerillanın yargı ve emniyeti ele geçirdiğini, bir tek MİT’in kaldığını dile getiren Öcalan, “Ben devreye girdim, darbeyi önledim” diyor. Sizce bu senaryo ne kadar gerçekçi? Öcalan’ın bahsettiği “kontrgerilla” için Gülen Cemaati diyebilir miyiz?
Öcalan’ın bu iddiasına çok şaşırdım. Milliyet’te yayımlanan tutanakların doğru olup olmadığını dahi düşündürdü bana. Çünkü olayların zaman ekseni üzerinde dizilişine baktığımızda bu mümkün değil.
MİT müsteşarının yargılanması girişimi hiç kuşkusuz Cemaat ile Hükümet arasında gerilimin doruğa çıktığı andır. Başbakan Erdoğan’ın “Sonra beni hesaba çekeceklerdi” ifadesi hatırlandığında durumun Hükümet açısından ne kadar kritik hale geldiğini fark edebiliriz. Bununla birlikte Hükümet çok hızlı bir şekilde harekete geçerek yasal değişikle yaklaşık bir yıl önce o girişimi akamete uğrattı ve yine aynı hızla emniyet ve yargı içinde atamalarla durumunu konsolide etti.
Peki Öcalan ne zaman devreye girdi? Kendi ifadesine göre beş ay önce. O iki dönem arasında PKK’nın alan hâkimiyeti taktiğini de devreye soktuğu koskoca bir çatışma dönemi var. Üstelik o beş ay içinde yani İmralı sürecinde Fethullah Gülen yaptığı açıklama ile Hükümet’i desteklediğini ilan etti ve Hükümet ile Cemaat arasında uzlaşma sağlandı.
Öcalan’ın kontgerilla ifadesine gelince, Cemaat’ten daha büyük bir gücü kast ettiğini düşünüyorum.
Öcalan kendisinin tutuklanmasıyla Gülen’in Florida’ya gönderilmesinin aynı döneme denk gelmesine işaret ediyor ve “Kontrgerillanın eski merkezi Florida’ydı. Şimdi Utah. Emre Uslu orada eğitildi. Emre Uslu ve Mehmet Baransu MİT’i hedef aldılar. Arkalarında devasa bir güç var” diyor. Bu iddiaları nasıl yorumluyorsunuz?
Öcalan’ın “uluslararası komplo” argümanına paralel ifadeler bunlar. Ancak her halükârda Hükümet ile Cemaat arasındaki uzlaşmayı ıskalayan bir hava sezinliyorum sözlerinde.
Erdoğan’ın başkanlığını destekleyebileceklerini ve başkanlık konusunda AKP’yle ittifak yapabileceklerini söylemesini nasıl yorumluyorsunuz?
Öcalan’ın siyasi manevra kabiliyetinin belki de Türkiye’deki bütün siyasetçilerden daha fazla olduğunu düşünüyorum. Başbakan Erdoğan’ın en çok istediği konuda göz kırpıyor ama sistemin formatına ilişkin söylediklerine baktığınızda aslında Erdoğan’ın çok fazla hoşuna gidecek şeyler de söylemiyor. (EKN)