Torunların Nora ve Nare'ye ne diyeceğiz?
Senin bir çocuğa öldürtüldüğünü nasıl söyleyeceğiz çocuklara?
Ve bunu kim yapacak?
Bizim yerimize konuşmak ve düşünmek istiyorlar. Seni hedef gösterenler, hedef gösterilirken susanlar, ezberlerindeki tüm militarist, ırkçı, ayrımcı klişeler ve politik kaygılarını fütursuzca dile getirerek bize sağduyu çağrısı yapıyorlar. Kendi çocuklarına senin ölümünü nasıl anlattılar bilinmez ama İstanbul Valisi Muammer Güler, katil zanlısının fotoğrafını (sanki seni yeniden yaşama döndürmüş bir edayla) basına dağıtırken gazetecilerin yanıtsız bıraktığı sorularını bile duymaya tahammülü yoktu; "....benim işim yorum yapmak değil. Sizin aklınıza gelen ihtimallerin hepsini emniyet mensubu arkadaşlarımız diğer tüm birimlerle işbirliği halinde değerlendiriyor. Emniyet mensupları sizin aklınıza gelmeyen ihtimalleri bile düşünüyorlar."
Vali Güler'in gazetecilerin "koruma" ve İstanbul Valiliği'nde tehdit edildiği iddiasını yanıtlarken duyduğu rahatsızlık üzerineyse söylenecek çok şey var, hiçbir şey yok.
Hiçbir ayıbın üstü örtülmüyor, insan sevaplarıyla günahlarıyla insan, ama suç bastırmanın telaşındaki üslup, jest ve mimiklerin ele verdiği korku ve kaygılarla sarf edilenleri kabullenmiyorum.
Sesini yükselterek bizi hizaya gelmeye çağıran "yineliyorum... dün de söyledim... Dink herhangi bir koruma talebinde bulunmadı" sözleri kulaklarımı sağır ediyor.
Hiçbir faydası yok ama hatırlatalım, tüm paranoyalarını, yasaklarını ve polis devleti özlemlerini içine sokmaya çalıştıkları Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 20. maddesi "Terörün açık hedefi haline gelenlerin koruma tedbirleri devlet tarafından alınır" diyor.
Danıştay da 1998'de "TMK'ye göre açık hedef haline gelenlerin istemeseler de korunmaması hizmet kusurudur" demiş.
Tüm "aşağılananlar" şimdi seni kendilerinden daha Türk ilan ediyorlar. "Türk milletini arkadan hançerlediler", "70 bin Ermeni vatandaşı geri gönderelim" diyenlerin oluşturduğu tek sesli koro, yeni bir "Türklük imtihanı" için göreve çağırıyor. Herkese birlik ve beraberliğimizi göstermek için cenazeye katılmamızı ve bunun bir sınav olduğunu unutmamızı buyuruyorlar.
Bu çağrıyı yaparken 71 milyonluk nüfusun 26 milyonunun 18 yaşın altında olduğu ve her yıl 1 milyon 500 bin çocuğun dünyaya geldiği ne kadar akıllarında bilinmez, ama karşılaştıkları her çocuğa şu soruların cevabını vermek zorundalar.
* Ermeni ne demek?
* Gazeteciler neden öldürülüyor?
* Hrant Dink neden hedef seçildi?
* Ölüm "hak edilecek bir şey" midir?
Türkiye'nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin (ÇHS) 36. maddesi "Hiçbir yetişkin kendi çıkarları için çocukları kullanamaz" diyor.
Türkiye'deyse çocukları devletin ve kendi "malları" olarak gören herkes, kendi militarist, ırkçı, şiddeti meşru kılan düşüncelerini çocuklara dayatıyorlar.
Hatırlayalım 17 Mayıs 2006'da Ankara'da Çankaya Belediyesi Çocuk Kulübü'nün Çankaya Çocuk Dergisi'nin çocuk muhabirleri, Fransa Parlamentosu'ndaki, "Ermeni Soykırımını İnkar Etmeyi Cezalandırma" tasarısını protesto etmek amacıyla Fransa Büyükelçiliği önüne götürüldüler.
Yaşları 6 ila 13 arasında değişen ilköğretim çağındaki yaklaşık 200 çocuk, okul saatinde ellerinde Türk bayrakları, üzerlerinde "Dedelerimiz katil değildir", "Tarih yazmak için 100 yıl mı beklediniz", "Bu yasayı çocuklarınıza nasıl anlatacaksınız" yazılı dövizlerle elçilik önünde toplandılar.
Polisin güvenlik önlemleri arasında 10. Yıl Marşı'nı söyleyen çocukların yaptığı açıklamada şu ifadeler yer alıyordu:
"Her gün gazetelerde ve televizyonda Fransızların ülkemiz hakkında soykırım yasası çıkaracağını okuduk, dinledik. Annemize, babamıza, öğretmenimize sorduk:.'Soykırım ne demek?' Tarihte insanlar birbirlerini öldürmüş dediler, ama yine de anlamadık, anlayamadık. Çünkü biz çocuğuz ve şimdi biz çocuk gazeteciler olarak Fransız milletvekillerine soruyoruz.
"Siz bu çıkaracağınız yasayı çocuklarınıza nasıl anlatacaksınız? Bizim tarih kitaplarımızda kitabın yazarı olarak tarihçilerimizin isimleri var. Fransız tarih kitaplarında Fransız yazarlar yerine Fransız Parlamentosu mu yazıyor.Fransız tarihi Fransız Parlamentosu'nda mı yazılıyor? Tarih yazmak için 100 yıl mı bekliyorsunuz? Biz gazeteci çocuklar, Fransız milletvekillerinden bu soruları kendi çocuklarına sormalarını istiyoruz. Biz çocukların anlamadığı yeni tarihler yazmayın!"
Bu çocuklar şu an ne düşünüyor? Bu sorunun yanıtı senin ölümünün arkasında kimlerin olduğunu bilmek kadar önemli.
Öte yandan katil zanlısı önceki gece Samsun'da yakalandı. Katil zanlısı 17 yaşında bir çocuk. Aslında bu o kadar çok şey söylüyor ve akla Trabzon'da Santa Maria Kilisesi Papazı Andrea Santoro 'nun 16 yaşındaki bir çocuk tarafından öldürülmesi olayını getiriyor.
Şu an senin öldürüldüğün gerçeğini unutmuş görünenlerin odaklandıkları ve aktardıkları tek şey, yakaladıkları çocuğun "bu olayı bilerek ve isteyerek yapan bir 'katil' olduğu".
Tıpkı Santoro Cinayeti sonrasında olduğu gibi, bir çocuk, "üzerinde tepinilmek" için tek başına bırakılıyor. Olayın provokasyon olduğunu yazan, yansıtan medya attığı manşetler ve haberlerinin içeriğiyle, çocuğun cezasının infazına ortak olma eğiliminde.
Valilik, önce zanlının fotoğraflarını ardından yaptığı kimlik tespitini kamuoyuyla paylaştı, medya da bunlara yer verdi. Suçluyu hep beraber aradık. Sonra zanlının 17 yaşında bir çocuk olduğu ortaya çıktı. Tam da bu noktada "çocuk zaten ifşa oldu, ne çıkar" demeyin.
Bizler 12 Eylül askeri darbesinin 17 yaşındaki Erdal Eren'i yaşını büyüterek astığı bir ülkede yaşayan gazeteciler olarak, zanlının 17 yaşındaki diğer tüm yaşıtlarıyla aynı haklara sahip olduğu gerçeğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu gerçeği unutursak ya da yok sayarsak ne mi olur?
Tetikçiyi bilinçli olarak bir çocuktan seçen azmettiricilerle, Hrant Dink'i korumadığı için eleştirdiklerimizle ve çocukları ırkçı, militarist söylemleriyle istismar edenlerle ortaklaşmış oluruz. Bundan da kötüsü Hrant Abi'nin mücadelesine haksızlık ederiz.
Çocuğun emniyet işlemleri sırasında fotoğrafları çekildi ve basıldı, bu fotoğraflarda kimliği gizlenmesi gereken kişi çocuk iken, aynı karede yer alan emniyet mensuplarının yüzleri mozaiklendi. Kimliği açık şekilde yazılmaya devam edildi. Haberlerde çocuğun eğitimini yarıda bıraktığına, işsiz, disiplinsiz, şiddet eğilimi içerisinde, psikolojisinin bozuk olduğuna ve İnternet'teki sitelerden olumsuz etkilendiğine yer verildi; onu bu suça iten olası ihmal ve istismarlar göz ardı edildi. Lütfen bunları yinelemeyelim.
Hatırlayalım Basın Kanunu'nun 21. maddesine göre "Çocukla ilgili her türlü haberde çocuğun kimliğinin yayınlanması yasak." Aynı şekilde Çocuk Koruma Kanunu'nun (ÇKK) 4. maddesinde "Çocukla ilgili haberlerde kimliğe ilişkin hususlara azami özen gösterilmesi" gerekliliğini vurgulanıyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin Gazeteciler Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi de "Çocuklarla ilgili suçlarda ve cinsel saldırılarda, sanık tanık ya da mağdur olsun, 18 yaşından küçüklerin açık isimleri ve fotoğrafları yayınlanmamalıdır" diyor.
"Katil zanlısı bir çocuğu savunmaktan başka yapacak, yazacak bir şey bulamadın mı" diye düşünenlere şunu hatırlatmak isterim. Bu yanlışta ısrarcı olmak diğer tüm çocuklar ve yetişkinler için suça itilen çocukların içinde bulundukları tehlikeyi değil, kendilerinin tehlike olduğu önyargısını kemikleştirir, suçu ve suç işlemeyi olağanlaştırır.
Tam da bu nedenle Nora, Nare ve diğer tüm çocuklara söyleyecek başka sözcüklerimiz olmalı: İnsanların seçemedikleri bir kimliğin içine doğdukları, dünyadaki tüm insanların eşit hakları olduğu, özgürlük, adalet, barış, aşk...
"Olayın faillerinin vatansever olamayacağını" dile getiren Başbakan Erdoğan, "genç dimağları kirletenlerin onları nefret duygularıyla zehirleyenlerin iyi analiz edilmesi gerektiğini" söylemiş. Bu analiz sürecine başbakanın dahil olmasını ve analize özeleştiri ve Adalet Bakanı Cemil Çicek'ten başlamasını öneriyorum.
Peki biz senin ölümünü çocuklara nasıl anlatacağız?
Biz seni koruyamadık Hrant Abi.
Türkiye'de barıştan, ifade özgürlüğünden yana olanların, gazetecilerin, hepimizin önceliklerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.
Hrant Abi Nora ve Nare'yi anlattığın "Nora Nare Hoy Nare" yazının sonunu izninle buraya iliştiriyorum.
Ne demişti Ermeni ozan Tumanyan..."Abrekyereğek payts mez bes çabrek."
"Yaşayın çocuklar, ama bizim gibi yaşamayın."(KÖ/TK)