Barış bildirisi imzacısı Doç. Dr. Candan Badem’e “örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla 1 yıl 10 ay 15 günlük hapis cezasının gerekçeli kararı açıklandı.
Badem’in mahkumiyet kararına heyet üyelerinden biri muhalefet şerhi düşerek dosyada beraat kararı verilmesi gerektiğini ifade etmişti.
TIKLAYIN - Mahkumiyet Kararına İlk Kez Beraat Şerhi Düşüldü
Gerekçeli karada muhalefet şerhi düşen üye hakimin beraat yönündeki oyunun gerekçesi de ayrıntılı olarak açıklandı.
Üye hakim kararında ifade özgürlüğünün Anayasa’nın 26. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. Maddesi kapsamında teminat altına alındığını hatırlatarak söz konusu eylemin bu kapsamda kaldığını ve atılı suçun unsurlarının oluşmadığını ifade etti.
TMK 7/2'deki değişikliği hatırlattı
Karşı oyun gerekçeli kararında “propaganda suçunun” oluşması için gerekli koşulların yanı sıra ifade özgürlüğünün kullanımına meşru bir müdahalenin koşulları sıralandı:
“İfade özgürlüğü terörle mücadele kapsamında en çok müdahale ve sınırlamaya maruz kalan temel haklardandır. Nitekim Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 7/2 maddesindeki propaganda yasağı bu duruma örnek teşkil etmekle birlikte yasa koyucu maddede zaman zaman yaptığı değişikliklerle özgürlüğü genişletmiştir.
Terörle Mücadele Kanunu 7/2Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. |
İlgili maddede yapılan 11 Nisan 2013 tarihli değişikliği de hatırlatan üye hakim maddenin bununla beraber AİHS’e uygun hale getirildiğini vurguladı:
“Terör örgütünün propagandası suçunun oluşabilmesi için, örgütün ‘cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek veya teşvik edecek şekilde’ yapılması zorunlu kılınarak, sınırlamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun hale getirilmesi amaçlanmıştır.”
"Fikirler rahatsızlık verici, şok edici olabilir"
Terör ile mücadelenin kendine özgü bir takım zorlukları olması nedeniyle devletlerin bu mücadelede geniş bir takdir marjına sahip olduğunu da hatırlatan üye hakim, “Terörle mücadele de bir hukuk rejimidir. Uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerin ihmal edilebileceği bir alan değildir” ifadelerini kullandı:
"İfade özgürlüğü sadece memnuniyetle karşılanan zararsız veya önemsiz sayılan insanların kayıtsız kalabileceği bilgi ve fikirler için değil, aynı zamanda demokratik toplumu şekillendiren çoğulculuğun, hoşgörünün ve geniş fikirliliğin doğasında bulunan bir gereklilik olarak saldırgan, şok eden, rahatsızlık veren veya ayrılık yaratabilen fikirler için de uygulanabilmelidir."
"Açık ve yakın tehlike aranmalı"
Hakim verilen mesajda “açık ve yakın tehlike aranması gerektiğini” de belirterek “Doğrudan veya dolaylı şiddet çağrısı var ise de sanığın siyasi kimliği, konumu, konuşulan yer ve zaman gibi açık ve yakın tehlike testi bakımından analize tabi tutulmalıdır” dedi.
"Eylem ifade özgürlüğü kapsamındadır"
Çoğunluğun sanığın cezalandırılması yönündeki görüşüne katılmayan üye hakim, söz konusu eylemde atılı suçun unsurlarının oluşmadığını ifade etti:
“’Bu Suça Ortak Olmayacağız’ başlıklı bildirinin içeriğinin insanda saldırgan duygular uyandıracak biçimde anlamsız bir nefret yaratarak şiddetin doğmasına uygun ortamı kışkırtacak tarzda olmadığı, yazı içerisinde rahatsız edici ifadeler olduğu değerlendirilse bile bu ifadelerin demokratik toplumda ‘saldırgan, şok eden, rahatsızlık veren veya ayrılık yaratabilen fikirler’ bağlamında ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden çoğunluğun cezalandırma görüşüne iştirak etmiyorum.” (TP)