Güneşli Pazartesi, işe gideceğim. Her zaman 7.00’de kalkıp 9.30’da iş yerinde oluyorum; bugün Beyoğlu Çukurcuma’daki ofis kapısından 11.40’da girebildim. Kendimi şanslı hissediyorum çünkü bir ara trafik hiç açılmayacak gibi gelmeye başlamıştı.
Kartal Yakacık’taki evimden 7.30’da çıktım. Kartal Kavşağı’ndan TEM otoyoluna çıktım. Her şey normal görünüyordu.
7.45 civarı Çamlıca Gişeler’e ulaştık ve eziyet başladı. Her zaman saatte 50-60 kilometre hızla geçtiğimiz bölgede trafik çok yavaş akıyordu. Geçici bir sıkışıklık sandık önce; ancak bir türlü normal hızına dönmüyordu.
Yaşasın sosyal medya.
Twitter’dan neler olduğunu öğrenmeye çalıştık. Şöyle yazıyordu birisi “Boğaz köprüsü olmasaydı millet yüzücü olurdu eminim”. Bir gariplik vardı. Saat 8.10 geçiyordu. Boğaz Köprüsü’nden insanların yürüyerek geçtiğine dair tweetler atılıyordu.
8.30’a gelmişti saat biz hala Dudullu Kavşağı’ndaydık. Aracı eşim kullanıyordu, gözlerim kapanmış olsa gerek. Gözümü açtığımda Ataşehir Kavşağı uzaktan görünmüştü ama saat hala 9.00’du.
Haber: Bekliyoruz, bekliyoruz
Sonrasında bianet’ten gelen telefonlar, yol durumu hakkında bilgi verme uğraşısı. Ancak bir şey göremiyordum, bekliyorduk: Haber buydu.
Asıl haberi onlardan alıyordum, kaza 6.30 gibi Çağlayan’da olmuş, 15 dakika sonra Harem’de bir araç devrilmiş. Bunları öğrendiğimde yolun daha da uzayacağını anladım, saat 9.15’di ve ben işe şimdiden geç kalmıştım.
O sırada Boğaziçi Köprüsü’nde bir aracın devrildiği haberini verdiler: “Keşke yanımıza yiyecek ve su alsaydık” diye düşünmeye başladım.
Allahtan yanımda kuruyemiş vardı; şeker hastalığı teşhisi yeni koyulduğu için yanımda taşımaya başlamıştım.
Trafikte sıkışıp kalmanın yarattığı sinir bozukluğu şekerimi tetiklemiş olabilir miydi? Telefonumun şarjı çok azdı, yol kenarından alsam nasıl olurdu? Hiç fotoğraf çekememiştim. Bunları düşünürken biraz kıpırdandık. Yayaların yürüyüş hızına ulaştığımızda bir umut doğdu.
9.45’de Çamlıca’ya ulaştık. Normal trafik gününde en sıkışık bölgede piknik yapacak kadar vaktimiz geçti. Hava güzeldi, yol kenarında gerçekten de piknik yapabilirdik ama kuruyemiş stokumuz azalıyordu ve suyumuz yoktu.
Altunizade kavşağına kadar su satanlara rastlayamadık. Altunizade trafik çölünde vaha gibiydi. Su, simit, fındık ve telefon şarj aleti satanlar haftalık cirolarını sabahın ilk saatlerinde doğrultmuşlardı.
Köprüyü uzaktan görene kadar satıcıların arasından yavaş yavaş geçtik. Bir süredir yan yana ilerlediğimiz sağımızda ve solumuzdaki araçlardakilerle iyiden tanış olduk.
En çok Boğaziçi Köprüsü’nü yürüyerek geçenleri görmek ve belki biraz yürümek için trafiğin biraz hızlanmasını diler haldeydim.
11.00 gibi köprüye girdiğimizde yürüyen kalmamıştı çünkü trafik nihayet en yoğun olduğu saatlerdeki hızına ulaşmıştı.
Çukurcuma’ya ulaştığımda ise artık yorgundum. Haftaya güzel başlangıç bu olsa gerek… (BG/HK)
Fotoğraf: İsa Terli - İstanbul/AA