Mülksüzler için "karşı kültürün özgürlükçü komünal ethos'unun bir manifestosu" deniyor?
Ben şöyle derdim: Mülksüzler bir anarşist ütopyacı roman. İçindeki düşünceler pasifist anarşist gelenekten geliyor. Kropotkin vs. Aynı şey 60'ların ve 70'lerin sözümona karşı kültürünün düşünceleri için de geçerli.
O zamanların karşı kültürünü şimdi nasıl değerlendiriyorsunuz? Dönüp baktığınızda iyi ve kötü tarafları nelerdi? Sizce 68'liler yaşlandıkça bilgeleştiler mi? Hâlâ aynı tür idealizmi paylaşıyor musunuz (tabii eğer hiç paylaştıysanız), yoksa umutlarınız ve görüşleriniz başka bir şekle mi büründü?
60'ların ve 70'lerin cömertliğini severdim. Geleceğe karşı taşıdıkları sorumluluk hissi kuvvetliydi. Bazı insanlar için bu sorumluluk hissi şimdi de kuvvetli: Yeşillerde, şirketleşme karşıtı hareketlerde, savaş ve Bush karşıtı hareketlerde... Çoğu insan yaşlandıkça akıllanmıyor, sadece yaşlanıyor.
Taoizm takip ettiğiniz bir yol mu? Bireyselciliği bastırıp geleneksel kökleri yüceltmeyi amaçlayan bir anlayış değil mi? Yani 68'lilerin ideallerinin ve vasiyetlerinin bir antitezi?
Taoizm iki şeydir: Birincisi Mao Tse-Tung'un inanılmaz kültürel despotizmi tarafından neredeyse tamamen kökü kurutulan bir din; ben bu din hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyorum. Ötekisi bir felsefe, daha doğrusu son derece devrimci ve tamamen kurumsallaşma karşıtı bir düşünme biçimi. (İki bin yıl boyunca radikal kalmak kolay iş değil, ama Lao Tzu bunu başardı.) Din hakkında bilgi edinmek istiyorsanız bir rahip bulmanız gerekecek. Düşünme biçimi hakkında bilgi edinmek istiyorsanız Lao Tzu'yu ve Chuang Tzu'yu okuyun.
Belki çağdaşlarınızdan biraz farklı olduğunuzu hissediyorsunuz?
Yetmiş dört yaşında bir kadın neden herhangi birine ayak uydurmak istesin ki? Askerde falan mıyım?
Bir hikâyeyi yazmaya nereden başlıyorsunuz? Önce değinmek istediğiniz konuyu bulup bu konuyu canlandırabilecek dünyayı ve karakterleri sonradan mı yaratıyorsunuz? Yoksa dünyalar ve karakterler beraberlerinde konularını da mı getiriyor?
Evet. Çoğunlukla. Aslında insanlar ve konular bir küme ya da düğüm halinde hep beraber geliyorlar ve hikâyeyi yazmak da bu düğümü çözmek anlamına geliyor.
Yerdeniz hikâyelerinin ilham kaynağı neydi, politik düşünceleriniz mi, hayal gücünüz mü, yoksa sadece iyi bir hikâye anlatma ihtiyacı mı?
Bunu itiraf etmekten nefret ediyorum ama fikir bir yayıncıdan geldi. On bir yaş ve üstü için bir fantezi kitabı yazmamı istedi. "Çocuklar için hiç yazmadım, nasıl olur bilmiyorum" dedim. Sonra eve gidip çocuklar hakkında düşündüm. Oğlan çocukları. Bir oğlan büyü yapabilen sakallı bir adama nasıl dönüşüyor? Ve kitap ortaya çıktı... Tekrar düşününce, Ged'in hiçbir zaman sakalı olmadı.
Seneler önce Endonezya'ya seyahat ettim. O takımadanın Yerdeniz'in ilham kaynağı olabileceğini düşündüm. Eğer değilse, nedir?
Hepimizin aklında takımadalar olduğunu düşünüyorum.
Yazdıklarınızın çoğu, kurgulanmış toplumlar üzerine yapılmış antropolojik çalışmalar olarak tanımlanabilir. Babanızın bir antropolog olduğunu biliyorum; hâlâ antropoloji okuyor musunuz ve özellikle takdir ettiğiniz antropologlar var mı?
Claude Lévi-Strauss kafamı oldukça meşgul etmiştir, aynı şeyi Clifford Geertz için de söyleyebilirim.
Anarres yerleşimcilerinin sade, anti-materyalist, devrimci ruhları bana biraz, idealist Avrupalı sosyalist ve anarşistler tarafından kurulan kibutzları hatırlattı. Kitabı yazarken aklınızda bu veya başka deneysel topluluklar var mıydı?
Evet, Anarres'i kurgularken kibutzlar hakkında bilgi topladım. Daha önemli bir kaynak ise Amerikalı pasifist anarşist Paul Goodman ile kardeşinin çalışmalarıydı.
Neden tüm büyücüleri erkek yapıp hepsinin de eline kocaman değnekler verdiniz? Meslektaşım Freud bunun arkasında yatan sebebi öğrenmek için can atardı.
Fahri bir erkek yerine bir kadın gibi yazmayı öğrenmek hakkında yukarıda söylediklerimi okuyabilirsiniz. Freud'a da benden bir puro gönderebilirsiniz.
Yarattığınız dünyalar ve gezegenler arasında en çok sevdiğiniz hangisi? Ben özellikle beş bin yıldır hiç savaşmamış olan ve neredeyse tüm mimari ve teknolojisinin (mesela trenler) çok eski olduğu O'dan hoşlanıyorum. Dörtlü evlilikler de kulağa ilginç geliyor, tabii zor oldukları da kesin...
Güzel bir soru. Sürekli geri dönüp durduğuma göre herhalde en çok Yerdeniz'i seviyorum. Eskiden Orsinia'ya gitmekten çok keyif alırdım, ama şimdi oraya giden yolu bulamıyorum. Bu beni endişelendiriyor.
O'yu da seviyorum. Orada kendimi oldukça rahat hissettim. Dörtlü evlilikler ve her şey... Duygusal açıdan kendi hayatlarını zorlaştırıyorlar ama kontrolden çıkmış, üzerine düşünülmemiş karışık teknolojinin (otomobil, uçak, silahlar, elektronik haberleşme, genetik müdahale vs) bunu yapmasına izin vermiyorlar. Aynı zamanda nüfusu da kontrol altında tutuyorlar.
Bizim yaptığımız gibi, her şeyin önce bir ihtiyaç, sonra bir zorunluluk, en nihayetinde de tam bir çöplük haline gelmesine izin vermektense karışık teknolojiden istediğini alıp ihtiyacı olmayanı geri çevirebilecek cesarete ve karakter sağlamlığına sahip bir toplum hayal etmek hoşuma gidiyor.
Hep Yuvaya Dönmek'teki Na Vadi'si herhalde en çok yaşamak isteyeceğim yer, sanırım bunun sebebi çocukluğumun tüm yazlarında orada yaşamış olmam.(EÜ/BB)