İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) İnsan Hakları Kolu, 26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’nde 2023 yılı raporunu açıkladı.
Hak örgütleri, dünyada küresel olarak bir insani kriz yaşandığını belirtti:
“İkinci Dünya Savaşı sonrasında tesis edildiği biçimiyle küresel insan hakları rejimini ayakta tutan siyasi iradenin hızla çözüldüğü koşullarda, İsrail’in işkence yasağı ihlalleri başta olmak üzere Gazze’de sebep olduğu ağır insani kriz, bu çözülme sürecinin varacağı/vardığı noktayı göstermesi bakımından önemlidir.”
Rapordaki verilere buradan ulaşabilirsiniz.
“Tüm ülke adeta işkence mekânı”
Türkiye’de işkence ve diğer kötü muamelenin sistematik bir devlet pratiği olarak varlığını koruduğunu belirten hak örgütleri, siyasal iktidarın, her geçen gün daha da artan baskı ve kontrole dayalı yönetme tarzı sonucu, günümüzde tüm ülkenin adeta işkence mekânı haline geldiğini ifade etti.
Raporda bu konuya dair şu değerlendirme ve bilgiler yer aldı:
Toplantı ve gösterilere müdahale
“Kolluk güçlerinin barışçıl toplantı ve gösterilere müdahalesi sırasında, sokak ve açık alanlarda ya da ev ve iş yeri gibi mekânlarda, yani resmi olmayan gözaltı yerlerinde ve gözaltı dışındaki ortamlarda yaşanan işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları, önceki dönemlerde görülmeyen bir boyuta varmıştır.
Kolluk güçlerinin, evrensel hukukta ve ülke yasalarında tanımlanan zor kullanma yetkisinin çok ötesine geçen, kural dışı, denetlenmeyen, cezalandırılmayan, siyasal iktidar tarafından görmezden gelinen, hatta teşvik edilen bu şiddeti sıradanlaşmış, gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiştir.
Cumartesi Anneleri/İnsanları
Yıl boyunca, demokratik bir toplumun temelini oluşturan ve Anayasa tarafından da teminat altına alınmış olan toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini kullanmak isteyen Cumartesi Anneleri/İnsanları, kadınlar, LGBTİ+’lar, işçiler, öğrenciler, yaşam savunucuları, gasp edilen iradelerine sahip çıkmak isteyen seçmenler, siyasi partilerin, meslek örgütlerinin üye ve yöneticileri, insan hakları savunucuları, farklı dini cemaat ve gruplar, mülteci ve sığınmacılar bu zalimane kolluk şiddetine maruz kalmışlardır.
Kayyum protestoları
Özellikle son dönemde Kürtlerin yoğun yaşadığı il ve ilçelerin belediyelerine çeşitli gerekçelerle, yurttaş/seçmen iradesinin gaspına dayalı, ayrımcı, hukukun üstünlüğü ilkesine, insan hakları ve demokrasi değerlerine aykırı bir şekilde kayyum atanmasını barışçıl toplantı ve gösteriler yaparak protesto etmek isteyen çok sayıda kişi, kolluk güçlerinin müdahalesi sonucu işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalarak gözaltına alındılar hatta yaralandılar.
Zorla kaçırma/kaybetme
Yakın tarihimizin en utanç verici insan hakları ihlallerinden biri olan, insanlığa karşı suç niteliğindeki zorla kaçırma/kaybetme vakalarında OHAL’in ilan edildiği 2016 yılından bu yana yeniden bir artış görülmesi son derece endişe vericidir. Kaçırılan Yusuf Bilge Tunç isimli kişiden 6 Ağustos 2019 tarihinden bu yana haber alınamamaktadır.
Hapishaneler
Türkiye’de hapishaneler, her dönem işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının yoğun olarak yaşandığı mekânlar olmuştur. Özellikle de 2015 Temmuz’unda Türkiye’nin yeniden çatışma ortamına girmesiyle başlayan, ardından OHAL ilan edilmesiyle devam ederek günümüze varan süreçte hapishanelerde işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarında ileri düzeyde artışlar yaşanmaktadır.
Mahpusların fiziksel ve psikolojik bütünlüklerinin ciddi şekilde zarar görmesine neden olan tek kişi ya da küçük grup izolasyonu uygulamaları ise işkence ve diğer kötü muamele niteliğinde bir cezalandırmadır.
İzolasyon
Son dönemde mimari yapısı ve gündelik uygulama rejimi ile izolasyon koşullarını daha da ağırlaştıran S Tipi, Y Tipi ve Yüksek Güvenlikli yeni hapishanelerin açılması, bilhassa da Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) raporlarında da yer verildiği üzere, İmralı Hapishanesinde uygulanan izolasyonun özel biçimi kabul edilemezdir.”
Çözüm önerileri
İşkenceyi önleme yükümlülüğünün öncelikle devletlere ait olduğunu belirten hak örgütlerinin, öneri ve talepleri de raporda yer aldı:
- İşkencenin ülkemizde bu boyutta olmasının en temel nedeni, işkence yasağının mutlak niteliği ile bağdaşmayan çok ciddi bir cezasızlık kültürünün varlığıdır. Her şeyden cezasızlık politikalarına derhal son verilmelidir.
- Her düzeyde yetkililer işkenceyi ve işkenceciyi öven, teşvik eden söylemlerden vazgeçmeli; uluslararası mekanizmaların tavsiyeleri doğrultusunda, işkence uygulamalarını kamuya açık bir şekilde kesin olarak kınanmalıdır.
- Gözaltı koşullarında usul güvenceleri eksiksiz olarak uygulanmalıdır. Gözaltı süreleri kısaltılmalıdır.
- Mevcut Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) kaldırılmalı, BM İşkenceye Karşı Sözleşmeye ek Protokol (OPCAT) ve BM Paris Prensiplerine uygun, tümüyle bağımsız yeni bir Ulusal Önleme Mekanizması (UÖM) oluşturulmalıdır.
- İşkencenin belgelenmesi ve raporlandırılması bir BM belgesi olan ‘İstanbul Protokolü’ ilkelerine göre yapılmalıdır.
- İşkenceye ilişkin iddialar İstanbul Protokolü ışığında hızlı, etkin ve tarafsız bir şekilde soruşturulmalı, bağımsız heyetlerce araştırılmalı, adli yargılama süreçlerinin her aşamasında uluslararası etik ve hukuk kurallarına uygun davranılmalıdır.
- Hapishaneler insan hakları, sağlık ve hukuk örgütlerinin bağımsız denetimine açılmalıdır.
- CPT raporlarının tümü açıklanmalı ve tüm tavsiyelere uyulmalıdır.
- Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları’nı yürütmeye doğrudan bağımlı kılan, bu kurulların adeta bir mahkeme gibi hareket ederek yargı yetkisi kullanmasına yol açan tüm düzenlemeler iptal edilmelidir.
(AS)