Kimilerine göre o bombalar çok kıymetliydi; bizlere göre ise, tabii ki yitirdiğimiz canlar.
Bombalar kıymetli olur mu?
Bombaların karanlık güçlere ve rantçılara verdiği değer had safhada. Şu an bu kişiler (her kimlerse) yataklarında çok rahat yatıyorlardır kuşkusuz. İstedikleri olmuştur.
Şemdinli ve Yüksekova'da yitirilen 5 can ve yüzlerce yaralının acısını asla tahmin edemezler tabii ki. Bunun için yürek gerek, insan olmak gerek.
Abdulhaluk'un annesinin ve ailesinin döktüğü gözyaşları umurlarında bile değildir. Şemdinli ve Yüksekova'nın öfkesi her ne kadar korkutsa da, önlerindeki meçhuller onların tek dayanağı.
Kimileri bunu yapan asıl kişilerin cezalarını bulacaklarını ve işin arkasında kim varsa tespit edileceğinden bahsederken, buna benzer olayların asıl faillerinin cezalarını bulamamaları gibi soru işaretleri kafaları zorluyor.
Yüksekova'da iki ay içerisinde patlayan onlarca bomba, yitirilen canlar ve hemen sonrasında "Susurluk" misali ortaya çıkan felaket.
Patlayan onlarca bombanın suçlularının serbest bırakılması hangi vicdana sığar? Kim bu suçlulara karşı sessiz kalabilir ki? Yüksekova da sessiz kalmadı; ancak öyle veya böyle, 3 gencecik canı da bu çığlığıyla beraber toprağa gömdü.
Ne olacak şimdi?
Hiçbir şey...
Her şeyin faili meçhul olduğu bir dünyada Yüksekova'yı kim savunur Yüksekovalıdan başka? Kim verir o canların hesabını? Kim çeker sonrasında doğacak eziyetin vebalini?
Şemdinli olaylarında çıkan belgeler, her ne kadar henüz iki kişinin tutuklanmasından başka gözle görülür bir ilerleme kaydedemediyse de, pek fazla bir şeylerin beklenmemesini de gözler önüne seriyor.
Bombalı kalem
Bombayı atan Veysel Ateş olmasa bile, hadi tesadüfen orda olmuş olsun diyelim, Yüksekovalının, Şemdinlilinin en önemlisi Hakkarilinin bir listede isimlerinin üzerine bombalı kalemle çizgi çizildiği söyleniyor ya... Buna ne denilecek?
Sadece bu ayrıntı bile, aslında nasıl bir dünyada, nasıl bir cehennemde yaşadığımızın ispatı değil midir?
Neden gelecek?
Başbakan'ın Yüksekova ve Şemdinli'ye geleceği bilgisini aldığımda aklıma ilk gelen burada yine birkaç güzel söz söyleyip dönmesi ihtimali oldu.
Diyarbakır'da yaptığı bir konuşmada "Kürt sorunu vardır" diyen Başbakanımız, bu sefer de ya bazı kişileri görevden alır da gelir ya da bu sözün az buçuk ilerisini söyler. Söyler de, bunları söylettirmek ya da yaptırmak için ille de 5 can ve yüzlerce yaralı mı olması gerekiyordu o "sorun"'un içinde bahsi geçen insanlardan.
Kaldı ki kim gelirse gelsin, ne söylenirse söylensin, bu yaralar kapanmaz bence; kapanmayacak da. (EÇ/TK)