Burhan Doğançay'ın İstanbul Modern'de Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi başlıklı 14 ayrı döneminden ve dünyanın önde gelen müzelerinin koleksiyonlarında bulunan 120 çalışmasının sunulduğu serginin katologunda yer alan tanıtım yazısını özetleyerek yayımlıyoruz.
"Duvarlar toplumun aynasıdır" diyen Burhan Doğançay, 1960'lardan bugüne duvarlar aracılığıyla modern ve çağdaş kent kültürünün toplumsal, kültürel ve politik dönüşümünü araştırıyor. Bir kent gezgini olarak yarım yüzyıldır dünyanın farklı şehirlerindeki duvarların izini sürüyor.
Zamanın her türlü müdahalesine açık bu yüzeyleri bir antropolog gibi inceliyor. Kamusal alandaki duvarların kişisel anlatı ve mesajlarla biçimlenmesini resmediyor, kent hayatındaki toplumsal dönüşümlere sosyal ve politik imgelerle işaret ediyor. Doğançay'ın çalışmalarındaki çeşitlilik, farklı üslup ve tekniklerle işlediği serilerde yansıma buluyor.
Burhan Doğançay eğitim yıllarından bu yana dünyanın dört bir yanında gezerek kent kültürünü araştırıyor, 70'li yılların ortasından bugüne, fotoğraf makinesiyle seyahat ettiği 114 ülkedeki duvarların kaydını tutuyor.
Kent duvarlarını tuval yüzeyinde yeniden yaratan Doğançay'ın son 50 yıllık çalışmaları fotoğrafçı kimliğiyle paralel ilerliyor. Çalışmalarında merkez aldığı kent duvarlarını fotoğraflarla arşivliyor, bu birikimden yararlanarak duvar sanatını icra ediyor.
"İnsan deneyiminin anıtları ve zamanımızın bir arşivi"
Burhan Doğançay'ın sanat serüveninin odağında önce New York duvarları, 1970'lerden itibaren dünya duvarları bulunur. Resim, heykel, fotoğraf, duvar halısı gibi farklı malzeme ve tekniklerle çalışmasına karşın, özellikle kolaj ve boya tekniği üzerinde yoğunlaşır. Kent duvarları tekrarlanan bir tema olmasına rağmen, bunlar çeşitli üsluplarla yorumlanır.
Ağırlıklı olarak 'kolaj' ve 'fümaj' teknikleriyle çalışan Doğançay serilerinde duvarları yeniden üretir. Sanatçının kapılardan fayanslara, yapıtlar üzerine gerilen siyah plastikten farklı renklere, graffitiye ve afişlere uzanan geniş bir malzeme anlayışı vardır. Gözlemlediği çağdaş kent hayatını yansıtan duvarların yıpranmış dokusu, "bir tür toplumsal DNA ya da evrensel bilincin izi" olarak değerlendirilebilir.
Kent duvarları, Doğançay için "Zamanın akışının belgeleridir, sosyal, siyasal ve ekonomik değişimi yansıtırlar, aynı zamanda doğa güçlerinin saldırılarına ve insanların bıraktıkları izlere tanıklık ederler. Kent duvarlarını insan deneyiminin anıtları yapan ve zamanımızın bir arşivi haline getiren de budur."
Doğançay monografisini yazan Roy Moyer, "Duvarın ötesinde ne var?" diye sorarak şöyle yanıtlar: "Doğançay'ın tasvir edilmeyen olayları hayal ettirtebilme yönünde dikkate değer bir becerisi var... Resmin yüzeyini kullanarak kişiye kendisine gösterilmeyenleri tahmin ettirmeyi başarıyor. Tuvalin ön ve arka yüzü arasında muzip bir belirsizlik yaratıyor... Doğançay'ın bütün eserleri, onun trajik, bozulmuş, sahte ve terk edilmiş olan karşısındaki kaygısını araştırmasını yansıtır. Onun kent resimleri kentin çürümüşlüğü ve yıkımını akla getirir; kent yaşamının iflas ettiğini ve kontrolden çıktığını, parçaları yeniden bir araya getirmemizin mümkün olmadığını hissettiren yabancılaşma duygusunu çağrıştırır."
1965 yılında New York'taki Solomon R. Guggenheim Müzesi'nin Doğançay'ın bir yapıtını satın almasıyla sanatçının çalışmaları ilk kez büyük bir müzenin sürekli koleksiyonunda yer aldı. Günümüzde sanatçının duvar resimleri, dünyanın önde gelen müzelerinde, önemli kurum ve özel koleksiyonlarında bulunuyor.
Burhan Doğançay'ın eserleri, Boston'daki Museum of Fine Arts, Londra'daki Victoria & Albert Müzesi, Paris'teki Pompidou Center, Londra'daki British Museum, Münih'teki Pinakothek der Moderne, Stockholm'deki Moderna Museet, New York'taki Guggenheim Müzesi gibi dünyanın önde gelen 70'ten fazla müzenin koleksiyonunda yer alıyor.
2004 yılında Burhan Doğançay'ın taşbaskı çalışmalarının New York'taki Metropolitan Müzesi'nin daimi koleksiyonuna girmesinin ardından, 2012 senesinde ise Ribbon Mania isimli yapıtı müzenin resim koleksiyonuna alınan ilk Türk çağdaş sanat yapıtı oldu.
(...)
Serginin küratörü ve İstanbul Modern Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu, Burhan Doğançay'ın modern ve çağdaş kent kültürünün ana sembollerinden biri olan duvarlar aracılığıyla yaşadığımız zamanın kaydını tutan az sayıdaki sanatçıdan biri olduğunu ve tarihin nabzının nasıl attığını anımsattığını vurgulayarak, "Sanatçı için bilgi ve dışavurumun paylaşım platformu olan duvarlar, yerleşik kültürün günah çıkarma odaları işlevini görüyor. Bu duvarlar, sloganların çarpıştığı politik bir karşılaşma sahası, aşıkların içini döktüğü mahrem bir yüzey, sinema afişlerinin tabakalaştığı bir fresk veya şiddetin, erotizmin ve yalnızlığın her türlü sembolüyle yüklü karışık bir sosyal ağ görevi görüyor. Doğançay, yazma, karalama, sorumsuzca ve gönlünce takılma, sistemin dönüşümü için mücadele etme, gerçekliği manipüle etme, ötekini tavlama, iktidarın görünmeyen kollarını ifşa etme gibi sonsuz bir işlerliğin mekanı olan duvarları bir antropolog edasıyla inceliyor ve onlardan yeni gerçeklikler kurguluyor" dedi.
Levent Çalıkoğlu, referansları sokak kültürü olmasına karşın Doğançay'ın tüm çalışmalarının sanatsal bütünlük ve imge kurgusu açısından kişisel hayal dünyasının dışavurumundan doğduğuna değindi: "Bildiğimiz, belleğimize yapışan, görsel tarihin ikonik anlarından beslenen bu imgeler hem modern zamanların ruhunu ve büyüsünü taşıyor hem de çağdaş dünyanın yönsüz, başıboş doğasını ele veriyor. Doğançay, değişken üslup ve tekniklerle modernden doğan ama aynı zamanda çağdaş sanatın enerjik diliyle şekillenen yaratıcılığını her daim güncelliyor. Yaşadığımız zamanda sokak kültürü ile sanat, gelip geçicilik ile zamansızlık, bellek ile bilinçaltı arasındaki sınırları birbirine yakınlaştırıyor."
Çalıkoğlu, Doğançay'ın çalışmalarında iktidarın yaşamlarımıza dolanan kollarını duvarlar aracılığıyla teşhir eden bir dil ürettiğini söyledi: "İzleyeni gerçekliğin teşhirine davet ettiği anda aslında izlediğinin bir kurgu olduğunu ve sanatsal bir dille kuşandığını usulca hatırlatıveriyor."
Burhan Doğançay'ın 14 dönemi
Eleanor Flomenhaft'la yaptığı bir röportajda Doğançay, 1963 yılında Manhattan'da, Doğu 86. Cadde'de yaşadığı önemli bir anıyı aktarır:
"Küçük bir duvar gördüm ve hayatımda karşıma çıkan en güzel soyut resim olduğunu düşündüm. Üzerinde bir afişin kalıntıları vardı. Üzerindeki küçük gölgelerle duvarın kendisi de başka türlü bir doku kazanmıştı. Rengi ağırlıklı olarak turuncuydu, biraz mavi, yeşil ve kahverengi de vardı. Ayrıca yağmur ve çamur izleri de göze çarpıyordu."
Eskiz defterini çıkaran sanatçı birkaç metrekarelik bu duvar parçasında gördüklerini defterine çiziktirir. Hemen stüdyosunda yaptığı eskizi bir sanat eserine dönüştürme çalışmalarına başlayarak her yırtık afiş parçasını, kiri ve lekeyi resmin yüzeyinde yeniden oluşturur. Burhan Doğançay'ın dünyanın çeşitli kentlerindeki duvarlarından esinlenen çalışmalarına ve fotoğraflarına uzanan elli yıllık sanatsal serüveni bu anısıyla başlar.
Sanatçının 1963 yılında başladığı "Genel Kent Duvarları" serisi, hem sergiye hem de Doğançay'ın duvar sanatına bir giriş sunuyor. Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi, "Kapılar", "Sapak", "New York Metro Duvarları", "Hücum", "Kurdeleler", "Koniler", "Boyacı Duvarları", "GREGO Duvarları", "Formula 1", "Çifte Gerçekçilik", "Alexander'ın Duvarları", "New York'un Mavi Duvarları" ve 2008 yılından bu yana sürdürdüğü "Çerçeveli Duvarlar" serisiyle devam ediyor.*
Genel Kent Duvarları Serisi (1963- devam ediyor) "Her sanatçı duvarlarla ilgilenir çünkü onlar toplumumuzun aynası ve parçasıdır" diyen Burhan Doğançay, bu ilk serideki resimlere kent duvarlarının aslına uygun yorumlarıyla başlar. Amacı, hem olaylara, eylemlere ve gelip geçen duygulara dair duvarların sunduğu tarihsel kanıtları hem de rastlantısal kompozisyonun içkin güzelliğini kaydetmeyi denemektir.
Erken dönem çalışmalarından bazıları, Doğançay'ın sokakta karşısına çıkanları etkili bir biçimde yansıtır: "Doğal koşulların etkilediği, doğanın bizzat resmettiği ve rastlantısal güzelliği için seçilen soyut dışavurumculuk." Karışık malzemeyi, özellikle de kolajı giderek daha sık kullandığı bu duvarlar, "Savaşa Hayır," "Graffiti suç değildir," "Frieden durch Liebe" (Sevgiyle Barış) ve tipik "Afiş Yapıştırmak Yasaktır" gibi çeşitli mesajları taşır. Doğançay, dünyanın çeşitli yerlerinde yolculuk yaparken topladığı malzemeyi de kullandığından, başka diller de sık sık işin içine girer. Siyasal, toplumsal, felsefi ve sanatsal akımlara ve geleneklere göndermelerde bulunan yapıtlar mizahi ya da hüzünlü olabilir veya başka duygulara hitap edebilir.
Kapılar Serisi'nde (1965- 2010)tokmakları ve kolları, kilitleri ve menteşeleri, hatta asma kilitleri ve zincirleri genellikle yerli yerinde olan tek veya çift kanatlı kapılar yer alır. Sanatçı tarafından yeniden yaratılan bu kapıların her birinin anlatacak bir öyküsü var gibidir.
Sapak Serisi (1966-1995) 60'lı yılların ortasında az sayıda Sapak çalışması yaratan sanatçı, 90'ların ortasında bu konsepti yeniden ele alır. Alternatif bir yolu göstermek için dikilen, üzerinde "sapak" yazan ve gidilecek yönü gösteren bir ok bulunan ahşap bariyerler ya da çitlerden esinlenen sanatçının 90'larda tamamladığı resimler sadece yakın geçmişimizi sorgulamakla kalmaz, aynı zamanda ilerlemekte olduğumuz görünmez ve bilinmeyen geleceği de işaret eder.
New York Metro Duvarları Serisi'nde (1967-2002) sanatçı, her gün metro sistemini kullanan sayısız insanın izlerini bıraktığı metro duvarlarıyla etkileşimini inceler ve bunları birleştirmeye çalışır.
HücumSerisi'ndeki (1972-1977) ağırlıklı olarak kırmızı rengin kullanıldığı bu eserler iki katmanlıdır ve alttaki katman üsttekine "hücum ediyor" gibiyken, üstteki katman da kıvrılarak alttakinden adeta uzaklaşır. Üstteki katmandan düşen gölgeler şaşırtıcı üç boyutlu etkiler yaratır.
Kurdeleler Serisi'nde (1972-1989) sanatçı,gri ya da canlı mavi gibi düz renkli veya ışık-gölgeyi simgeleyen beyaz ve siyah renkli zeminler çalışmaya başlar, ışık ve gölgeyle ikna edici oyunlar oynar, bu çalışmaların temelinde duvarlar üzerine gözlemleri yer alır. "Gerçeklik artık yüzey değil, onun ardında yatandı; duvarların içinden fırlayan öğeler bizim bulunduğumuz uzamı işgal ediyordu." Kurdeleler Serisi'ndeki, yüzeyin daha ilerisine uzanan çalışmalar, bu hacim mücadelesini güçlü ve etkili bir biçimde sunar. Arka plandaki tırtıklı bir yırtığın içinden bizim alanımıza fırlayan çok sayıda yırtılmış kâğıt şeridi ya da kurdelenin kendisi ya da gölgeleri kaligrafiyi akla getiren zarif şekiller oluşturur. Sanatçının bir önceki serisi olan Hücum gibi, Kurdeleler da trompe l'oeil kolaj olarak değerlendirilebilir: kolaja benzer fakat aslında işin içinde göz yanılması vardır. Kurdeleler Serisi, Doğançay'ın 80'li yıllarda çalışacağı metal gölge heykeller ile Aubusson duvar halıları için temel oluşturur.
Koniler Serisi'nde (1972-1990)sanatçı,yırtık kâğıttan konileri, geriden görülecek biçimde konumlandırılmış yırtılmış afiş parçaları ve başka öğelerle birlikte kolaja benzer bir teknikle zemine yapıştırır. Koniler resimlerinin çoğu küçük ölçeklidir fakat olağanüstü bir görsel etki taşırlar. Fümajtekniğini çok sık kullanan az sayıdaki çağdaş sanatçıdan biri olan Doğançay, bu teknikle 600'den fazla eser üretmiştir. Bu eserlerin yaklaşık dörtte biri Koniler serisinde yer alır.
Boyacı Duvarları Serisi'ni (1982-1993) hazırlarken Doğançay, Türkiye ve Doğu Avrupa'da evleri boyamaya gelen boyacıların, ev sahibinin renkleri test etmesi için duvarlara sürdükleri renk örneklerinden esinlenir.
GREGO Duvarları Serisi'nde (1988-2012) 1980'lerin ortasında bir gün SoHo'da yürürken, graffiti sanatçısı GREGO'nun imzasını taşıyan rengarenk boyanmış duvarı gören Doğançay büyülenir. Mondrian'ı akla getiren ana renklerle boyanmış rengârenk tuğlalar, toplumsal ya da siyasal nitelikteki görüşlerini doğrudan ve cüretkar bir biçimde aktarmak için bir iskelet ya da çerçeve oluşturmaktadır. GREGO kısa süre içinde Doğançay'ın ikinci kişiliğine dönüşür ve duvarların yoldan geçenlere önemli meseleleri nasıl aktardığını çalışmaları aracılığıyla göstermesini sağlar, yeni bir aktarım yöntemi keşfederek, yirminci yüzyılın sonunda yaşayan bir kenar mahalle çocuğunun büyük olasılıkla haberdar olmadığı kültürel göndermeler ve imgeler ortaya koyar. GREGO'nun tarzı ve dağarcığını her zaman özenle korur; atom bombası, uyuşturucu, şiddet ve suç gibi meseleler resimlerde ön plana çıkararak toplumun eksikliklerini ve modern dünyanın trajedilerini vurgular.
Formula 1 Duvarları Serisi'nde (1990-1991) Doğançay, Formula 1 serisindeki çalışmaları yaparken 80'lerin sonunda Monaco'ya gittiği zaman izlediği Formula 1 Grand Prix'sinde, yarış sırasında piste dönüştürülen caddelerdeki duvarların, sürücülerin dikkatinin dağılmasını engellemek amacıyla siyah plastikle kaplanmasından esinlenir.
Çifte Gerçekçilik Serisi'ndeki (1990-2009) çalışmaların hepsi, Doğançay'ın duvarlarda bulduğu ve ışık gölge oyunlarına karşı duyduğu süregelen ilgiyi gösteren, çeşitli nesneleri içerir. İlk bakışta anlaşılmayan ışık ve gölge oyunlarına yer verdiği bu serideki çalışmaların çoğunda göze çarpan etiketler, yapıştırmalar ve başka kolaj malzemeleri, eserlere Sürrealist ya da Dadaist bir dokunuştan da fazlasını ekler.
Alexander'ın Duvarları Serisi'nin (1995-2000) esin kaynağı, Manhattan'daki, 1992 yılında kapanan Alexander's adlı büyük mağazadır. Yıkılmayı bekleyen bina, kozmetik bir müdahaleyle boyanan tahta perdeyle çevrelenir, bu perde kısa süre içinde gelip geçenlerin bıraktığı izlerle kaplanır ve hava koşullarının azizliğine uğrar. Daha sonra, tahtalar siyah kâğıtla kaplanır. Kâğıt yıpranıp yırtılmaya başlayınca, siyah zemindeki delikler, çatlaklar ve yırtıklardan alttaki posterlerin renkleri, çıkartmalar ve graffitiler görünmeye başlar.Yırtık ve deliklerden görünen parlak renkler, Doğançay'a harika bir bahçenin çiçeklerini anımsatır. Sanatçı, bunun gibi "güzel, inanması zor ve devasa" duvarların her zaman peşindedir. Altmış tane büyük ölçekli resim ve çok sayıda eskizden oluşan bu seri, genellikle sanatçının duvar sanatının en gelişkin örneği olarak değerlendirilir.
New York'un Mavi Duvarları Serisi (1998-2004) New York Metro Duvarları Serisi'nin devamı olarak da değerlendirilebilir ama başka bir zaman dilimini yansıtır ve görsel olarak da farklıdır. Bu serinin esin kaynağı, metro istasyonlarını büyük çapta bir tadilattan geçiren New York Metropolitan Ulaşım Müdürlüğü'nün bazı metro platformlarına diktiği maviye boyalı tahta perdelerdir.
Çerçeveli Duvarlar Serisi'ndeki (2008-devam ediyor) çalışmaları diğerlerinden ayıran dikkat çekici özellik, etraflarını saran kaotik yorumlar ve imgelerle taban tabana zıt görünen, tarihi veya güncel popüler kişiliklerle sıradan insanların portrelerini çevreleyen ahşap çerçevelerdir. (BA)
* Seriler ile ilgili bilgiler, Clive Giboire'un "Burhan Doğançay Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı" sergi kitabındaki yazısından alınmıştır.
* Yazının tamamı için tıklayınız.