Haberin İngilizcesi için tıklayın
Üç yılı aşkın süredir Silivri Cezaevi’nde tutuklu olan iş insanı ve hak savunucusu Osman Kavala, Reuters’la bir söyleşi gerçekleştirdi.
Cezaevinden avukatları aracılığıyla kendisine yöneltilen soruları cevaplayan Kavala yargının muhalifleri bertaraf etme işlevi üstlendiğini belirterek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen hafta açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı’ndan umutlu olmadığını söyledi.
Kavala, "Gittikçe daha koyulaşan hukuksuzluklara maruz kalmış, bu sırada yürütülmekte olan başka siyasi davaları da gözlemiş birisi olarak siyaset-yargı ilişkilerinin geleceği konusunda çok iyimser olamıyorum. Öncelikli olanın, siyasi gücü ellerinde tutanların hukuk normlarının evrensel nitelikte olduğunu, hukuk kurallarının uygulanmasında ayrımcılık yapılamayacağını kabul etmeleri olduğuna inanıyorum" diye konuştu.
2016’daki darbe girişiminden sonra ceza yargısının işleyişinin değiştiğini söyleyen Kavala, "Kendimi bildim bileli Türkiye'de özgürlüklerin yargı yoluyla kısıtlandığına şahit oldum, bu durumu eleştirdim" diyerek geçmişten bu yana yargıdaki değişimi şöyle eleştirdi:
"Kısıtlamalar kısmen 141, 142 gibi anti-demokratik ceza yasalarından kısmen de yargı mensuplarının tehdit algılamasıyla ilgili ideolojik eğilimlerinden kaynaklanıyordu. Ancak, siyasi muhalifleri tasfiye etmek için yargıya kilit bir görev verilmesi, yargının da bunu üstlenmesi yeni bir durum.
“Yargıya organize biçimde müdahale süreci Gülencilerin yargıda ve Emniyet'de aktif oldukları dönemde başlamıştı. Bunun AB müzakereleri sonucunda ceza yasalarında yapılan olumlu yönde değişikliklerden, yargı mensuplarına yönelik insan hakları eğitim çalışmalarından sonra vuku bulması da tam anlamıyla trajik."
"Casusluk yaptığım iddiaları çok daha absürt"
Osman Kavala, hakkında açılan iki davanın da Türkiye'ye ülke dışından komplo kurulduğu teorisi üzerine kurulduğunu söyledi. Serbest bırakılması halinde bu resmi söylemin zarar göreceğini ve söylemin devamı için suç algısının sürdürülmesine ihtiyaç olduğunu ifade eden Kavala aleyhindeki iddiaların somut olguya dayanmadığını ve bu nedenle aksini ispat etmenin mümkün olmadığını ifade etti.
Kavala şöyle konuştu:
"Gezi davasında beraat kararından sonra tahliye edilmiş olsaydım bu komplo teorisi ciddi bir yara almış olacaktı. Gezi protestolarını planlamış, yönetmiş ve finanse etmiş olmam son derece fantastik bir iddiaydı. Ancak, tutukluğumu devam ettirmek için daha sonra kurgulananlar, 15 Temmuz darbe girişiminin organizasyonunu ve darbeden sonra kurulacak hükümette yer alacaklarının koordinasyonunu yürütmüş olmam, sivil toplum faaliyetleriyle casusluk yaptığım iddiaları çok daha absürt.
“Tam manasıyla gerçek üstü kurgular. Hiçbir delile, somut olguya, gerçekliğe dayanmadıkları için yanlışlanmaları da mümkün değil. Sadece hukuk normlarından değil, mantık temelli düşünmekten de bu denli bir kopuşun olabileceğini düşünemezdim."
Kavala, Erdoğan'ın Boğaziçi Üniversitesi protestoları sırasında eşi Ayşe Buğra hakkında kullandığı ifadelerle ilgili olarak ise "Kullanılan üslup Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığına da zarar verici nitelikte. Ayşe'nin uzun yıllar boyunca emek vermiş olduğu, akademik kariyeri ile bütünleştirdiği Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili bir konuda benden etkilenerek tavır geliştireceğini düşünmek son derece sorunlu bir mantık yürütme" dedi.