Rabia 20'lerinin ortasında, bir kapıcı ailesinin kızı, evlere temizliğe giderek kazanıyor hayatını. 3-5 yıl önceye kadar en sevdiği sanatçı Sibel Can'dı, gerekçesi basitti, Sibel Can ünlüydü, ama evinin temizliğini de kendisi yapıyordu, çocuklarının yemeğini de kendisi hazırlıyordu.
Zaten çok da farkı yoktu Rabia ile Sibel'in yaşamlarının. Sibel Can'ın geldiği dünya, Rabia'nınki gibi yoksul bir dünyaydı.
1970'li yılların başında, İstanbul'un fakir semtlerinden Karagümrük'te başlayan çok çocuklu aile yaşantısı, henüz 14'üne gelmeden pavyonlarda göbek atarak devam etti.
Ailenin paraya ihtiyacı vardı, parayı kazandıracak olan da henüz çocukluğunu bitirmeden kendini dansöz kıyafetleriyle sahnede bulan Sibel'di.
Dansettiği pavyonlardan birinde tabiri caizse, keşfedildi. Bir sonraki durağı, bu alemin en ünlü mekanlarından biri, Maksim Gazinosu'ydu. Daha 17'sindeydi ve Maksim'de sahneye çıkıyordu.
Özel hayatı da tıpkı iş hayatı gibi hızlı ve hareketliydi. Bir zamanların ünlü şarkıcılarından Selçuk Ural'ın oğlu Hakan Ural ile evlendiğinde 17 yaşındaydı, Hakan ise 19'unu bile bitirmemişti.
Sibel hala dansözlük yapıyor, dönemin modası video filmlerde oynuyor ve "müstehcen" sayılabilecek fotoğraflar çektirerek adını duyurmaya çalışıyordu.
Dansözlükten Assolistliğe
Orta karar ünlü dönemleri, yine Maksim Gazinosu ve Fahrettin Aslan sayesinde, Orhan Gencebay'ın da yardımıyla, sona erdi. Sibel Can, artık dansöz değil, bir assolist adayıydı, üstelik de Türk Sanat müziği söylüyordu.
Sibel Can'ın sahnede yükselişi ile hayatta yükselişi aynı zamanlara denk geliyordu. Özel hayatı bir anda imrenilen bir hayat oldu. Erken olmasına karşın mutlu bir evliliği vardı, bir kızdan sonra, bir de oğlu olmuştu. Parası vardı, kocası ile mutluydu, üstelik para onu hiç değiştirmemişti...
Zaten ne olduysa, bu yükselişten sonra oldu. Sibel Can Karagümrük'ten çıkmış, sınıf atlamıştı. Artık Etiler'de, zenginlerle aynı yerde oturuyordu, aynı yerlerde yemek yiyordu, çocukları zengin çocukları ile aynı anaokullarına gidiyordu.
Bu arada kocası da emlakçılığa başlamıştı, çapkınlık yaptığı söyleniyordu ama Sibel Can bu söylentilere asla inanmıyordu. O evine, çocuklarına bağlı, gece sokağa çıkmayan bir kadın görüntüsü verirken, kocası her gece başka bir mekanda görülüyordu.
Bu yıllar, Sibel Can "Padişah" şarkısıyla zaten var olan şöhretine şöhret kattığı yıllardı. Ama yine bu yıllarda manşetlere taşınmasını sağlayan sanatı değil, "skandalları" oldu.
Mafya Çatışmalarının Ortasında
Can'ın adı, şanı yürüyüp giderken, bir şantaj olayına karıştı. Kamuoyunda "Karagümrüklü Nuriş" diye bilinen Nuri Ergin ve adamları bir adam kaçırma olayında, Sibel Can'ın adını verdiler.
İddialara göre Sibel Can, dönemin Türkiye Erkek Güzeli Karahan Çantay ile ilişkisini belgeleyen bir kasetle kendisine şantaj yapan bir adamı, Nuri Ergin ve çetesine para karşılığı kaçırttırmıştı.
İddiaların doğru olup olmadığı asla öğrenilemedi, ama Nuri Ergin bir mahkeme çıkışında Sibel Can'la ilgili "Mahallemizin kızıdır, severiz kendisini, başarılar diliyorum ona," demekten geri durmadı.
Sibel Can bu keşmekeşten hemen sonra bu kez de boşanma davası ile gündeme geldi. Kaset, şantaj, aşk söylentileri sırasında karısının yanında olduğunu söyleyen 17 yaşından beri beraber olduğu Hakan Ural'dan, şiddetli geçimsizlik nedeni ile boşanmak istiyordu.
Magazin basının uzun süre meşgul eden bu konunun tarafları bir de para meselesi ile gündeme geldiler. Ural, Sibel Can'dan boşanmak için 500 bin dolar istiyordu, Can ise bu kadar parası olmadığını söylüyordu.
Tam da o sıralarda bu kez başka bir adli skandala karıştı Can'ın adı. Yine iddialara göre, bir telekulak çetesine Ural ailesinin telefonlarını dinlemek için para ödemişti. Yargılanma mekanı değişmiş, DGM olmuştu. Yine olaydan bir şey çıkmadı, Can tutuksuz yargılanıyor, dava henüz sonuçlanmadı.
Sibel Can, Ural ailesinin istediği parayı borç, harç tamamladı. Uzun süredir yapmadığı halde, parayı toplayabilmek için Maksim'de sahneye çıktı, sonunda taksitle de olsa parayı ödemeyi başardı.
Skandallar gündemimizi meşgul ederken, Ural ailesinin, Hakan Ural'ın, baba Selçuk Ural'ın tavırları nedense hiç söz konusu edilmedi. Oysa, aile ekranlardan resmen tehdit yağdırıyordu.
Üstelik mafya ilişkilerinin su yüzüne tamamen çıktığı 90'lı yılların sonunda, Selçuk Ural'la Canan Yaka'nın kızı Fransa'da yakalanan Alaaddin Çakıcı'nın sevgilisiydi. Selçuk Ural Çakıcı'nın adamları tarafından vurulduğu iddia edilen Tevfik Ağansoy'la aynı masada oturuyordu çatışma olduğunda.
Gemisini Kurtaran Kaptan
Sibel Can nasıl yaptıysa, yaptı, Ural ailesini hayatından çıkartmayı başardı. Tekrar sahnelere hızlı bir dönüş yaptı, görüntüsünü yeniledi, artık kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir kadın vardı karşımızda.
Sonra bir sabah, gazeteler yeni bir aşk haberini manşetlerine taşıdılar. Boşanalı 6 ay bile olmadan, Sibel Can yeni bir evlilikten söz ediyordu, bu kez bir müteahhide, Barış Manço ile yaptığı tatil köyü ile gündeme gelen Sulhi Aksüt'e kaptırmıştı gönlünü!
Aksüt, Ak Çıkmadı...
Can, Aksüt ile evde kıyılan bir nikahla evlendi. Evlendiğinde 3 aylık hamileydi. Evliliğin "canım cicim" günlerinden hemen sonra geldi "kötü haber". Aksüt, karşılıksız çek nedeniyle aranıyordu, sonuçta tutuklandı ve iki yıla yakın zamanını geçireceği Çanakkale'deki cezaevinin yolunu tuttu. Can bir kez daha "bahtsız kadın" oldu, bu kez de cezaevi kapılarında bekliyordu.
Yeni kocası, Hakan Ural'ın tersine Sibel'in sahneye çıkmasına kesinlikle karşıydı, "evinin kadını" olmasını istiyordu. Ama Sibel "vergi borçları", "ev geçindirme" telaşı derken, zorla izni kopardı kocasından ve doğumdan hemen sonra yine sahnelere döndü.
Bu iki yılı çok da boş geçirmedi aslında, bir kaset daha çıkarttı, çocuğunu büyüttü, bol bol cezaevindeki kocası çıkınca neler yapacaklarını anlattı medyaya. Miami'deki evine tatile gitmeyi de ihmal etmedi bu arada.
Sonunda, Sibel Can'la birlikte tüm halkın da merak ettiği damat Aksüt, geçtiğimiz hafta cezaevinden çıktı, bu kez de askerlik için 21 günlük bir ayrılık başladı. Ama sayılı gün çabuk geçecek, "mutlu çift" 20 gün sonra birbirlerine kavuşacaklar...
Karagümrük'te başlayan, sonra parlayan, Etiler'e, Nakkaştepe'ye uzanan hayat, belki hiç de görüldüğü kadar kolay değil. "Bu aleme uymazsan, uydururlar" cümlesinin sahibi, eski kabadayılar, "alemin" bu hale geleceğini muhtemelen tahmin etmiyorlardı. Ama diğer örneklerle birlikte Can da bize kanıtlıyor ki, bu "alemde" ayakta durmak için sadece "sesin" ya da "vücudun" olması yetmiyor. Bir de sağlam bir "dayanağa" ihtiyacı var insanın. İster Karagümrük'ten, ister Etiler'den...
Meraklısına Notlar: Sibel Can, geçtiğimiz hafta kocası ile ilgili sorulara "Eve kapanacağız, çıkmayacağız" diye yanıt verdi. Rabia artık Sibel Can'ı sevmiyor, çünkü içten bulmuyor. "O, artık bizden değil, eskiden olsa onun için üzülürdüm, ama ektiğini biçti," diyor. Can, klip yönetmenliği yapmaya başladı. En çok istediği, mümkün olursa, Tarkan'a bir klip çekmek...