Kobanî davasının 42. duruşma periyodunun 4. oturumu, Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde dün görüldü.
TIKLAYIN - Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
“Kadın hareketi kimseden talimat almaz”
MA’nın haberine göre, tutuklu siyasetçi Meryem Adıbelli Kürtçe beyanına devam etti.
Yaptığı kadın çalışmalarının hakkında hazırlanan iddianamede suçlama konusu yapılıp kriminalize edildiğini söyleyen Adıbelli, şunları söyledi:
“Kadın hareketi kendi içerisinde özgündür ve kimseden talimat almaz. Eril yaklaşımı asla içerisinde barındırmaz. Zaten ben de bundan dolayı kadın çalışmalarını sürdürdüm. Yaklaşık bir buçuk yıl boyunca da kadına karşı gerçekleşen her türlü şiddete karşı mücadele eden Selis Derneği’nde çalıştım.
Selis Derneği içerisinde tamamen kadın hakları için mücadele verdim. Dernek çalışmaları kapsamında kadınlarla toplantılar yaptım, ev ev gezerek ihtiyaçlarını sordum, kadının daha güçlenmesi için toplantılar yaptık.
Kadınlar bu toplumda gerek erkek tarafından gerek mevcut erk zihniyeti tarafından eziliyor. Ben de buna karşı mücadele ettim. Bakın aile içinde şiddete maruz kalan kadınlar, emniyet ve karakol tarafından Selis Derneği’ne yönlendiriyordu.”
“KJA ile Selis Derneği kime şiddet uyguladı?”
Adıbelli, Kongreya Jinên Azad (KJA) ile Selis Kadın Derneği çalışmalarının iktidarı korkuttuğu için “terörize edilip kapatıldığını” söyledi:
“Yaptığımız çalışmalarımız tamamen kadına dönük şiddete karşı çalışmalardır. KJA ile Selis Derneği de çalışmalarını bu esaslar üzerinde yapıyor. Ki şunu da sormak istiyorum; KJA ile Selis Derneği kime şiddet uyguladı? Biz kadınlar olarak kadına karşı her türlü şiddetine karşı mücadele ederken, şiddetle suçlanıyoruz.
KJA’nın tüzüğü de felsefesi de yeni yaşamı inşa etmek istemektedir. Kadın ile erkeğin kollektif yaşamını savunuyor. Erkeğin kadın şiddetini ortadan kaldırmak istiyor. Erkek iktidarına, cinsiyetçi, eril zihniyette karşı.
KJA çalışmaları sınır tanımadan, kadınların kendi varlığını sürdürmesi için çalışmalar yaratıyor. Kadının dili birdir. Kadınlar kendilerini bu esas üzerine kurguluyor ve kadınlar; savaşın bir seçenek olmadığını söylüyor. Kadın çalışmalarımız iktidarı rahatsız etti ve iktidarın saldırılarına maruz kalarak terörize edildi.
Dertleri kadın derneklerini kendi himayelerine alıp, sistemlerini bununla sürdürmek istediler. Böyle yaparak kadını eril zihniyetine teslim etmeyi hedeflediler. Şunu söylüyorum; iktidar kadın derneklerini işgal ederek, kadın kazanımlarını yok etmek istedi.”
“Suçlandığım şey, tam da kadın çalışmalarım’
Adıbelli’nin konuşmasını kesen mahkeme heyeti, Adıbelli’ye üzerine atılı suçlamalara dair savunma yapmasını istedi.
Adıbelli, bunun üzerine, “Aslında tam da suçlandığım şey üzerinde savunma yapıyorum. Size diyorum ki, kadın alanında yaptığım çalışmalarım terörize edildi. İddianamede yaptığım çalışmalar terörize edilmiş” diye cevap verdi.
Ayrıca kadınların siyasetteki katılımın fazla olması gerektiğini düşünenlerden olduğunu da belirterek; “Çünkü toplum kadınla inşa edilir. Kadın hem zihinsel olarak hem de ruhsal olarak erkekten daha güçlüdür. Kadının kültüründe, düşüncesinde savaş yoktur, iktidar yoktur. Barışçıldır kadın. Gerçekten de kadın siyasetin içinde yer aldığında sadece erkek zihniyetini değiştirmiyor aynı zamanda erkeğin şeklini de değiştiriyor” dedi.
“Hakkımda iddia edilen suçlamaların gerçekliği yok”
Adıbelli son olarak şunları söyledi:
“Mütalaada suçlandığım suçlarla uzaktan yakından alakam yoktur. Hakkımda iddia edilen suçlamaların gerçekliği yoktur. Savcı TCK’da terörle ilgili ne kadar madde varsa hepsini alakasız olarak iddianameye ve mütalaaya koymuş. Hukuk adına birilerini suçlayacaksanız onu ispatlamanız lazım.
İnsanlara delil olmadan büyük cezalara mahkûm ederseniz bu vicdansızlık olur. İnsan yaşamı bu kadar ucuz olmamalı. Onun için biz diyoruz ki, bizi yargılayacaksanız hukuki çerçevede yargılayın. Mütalaada iki insanın ölümünden sorumlu olduğum söyleniyor ama nerde ne zaman ve ne yaptığıma dair tek bir delil yok.
‘Örgüt kadrosu’ olduğum iddia ediliyor. O zaman soruyorum, kadro isem sorumluluğum, misyonum nedir? Sadece 6-7-8 Ekim olaylarında yer aldığım söyleniyor ve Mardin’de yaşanan tüm olayların sorumlusu olarak gösteriliyorum. Savcı bunu yaparken bir tane delil gösteremiyor.
Bu yargılama hukuki değildir. Savcı kendi iddialarının bizler tarafından ispatlanmasını, delillendirmesini istiyor. Hukukta böyle bir şey var mı sizce? İddia makamı suçlama yaparken bunu delillendirmek zorundadır. Bizden bunu delillendirmemizi istiyor.
Aslında tüm bu gelişmelere baktığımızda; erkek egemen sistem biz kadınlara tek bir rol biçmiş o da erkek egemen zihniyetli sisteme köle olmamız rolü. Bu zihniyete karşı çıkan kadınlar ya katlediliyor ya da cezaevlerine atılıyor. Meselenin özeti budur. Ben hem beraatımı hem de tahliyemi talep ediyorum ama, bunu gerçek hukuk, gerçek adalet ve gerçek vicdandan istiyorum.”
Avukat Baran: Torba mütalaa
Adıbelli’nin ardından Avukatı Mustafa Kemal Baran söz aldı. Savcının dosyaya kabarık bir mütalaa sunduğunu söyleyen Baran, mütalaayı “torba” mütalaa olarak tanımladı:
“Olaylar ve oylular arasında bağlantılar olmadığını, iddia makamının yapması gereken çalışmaları yapmadığını görüyoruz, kimin neyle suçlandığı tam olarak anlaşılmıyor. Yine iddianame bir yerde, mahkemedeki yargılama bir yerde, mütalaa bir yerde duruyor.
Olayları olguları ortaya konulmuş ve müvekkilime ‘sen suçlusun, suçlu olmadığını ispatla’ deniliyor. Müvekkilim hakkında mütalaanın sonuç kısmında, devletin birliği ve bütünlüğünü bozduğu iddia ediliyor.”
“Aynı suçlamadan yargılanıp beraat etmişti”
Baran müvekkili Adıbelli’nin daha önceki süreçte de bugün yargılandığı bazı konularda yargılandığını, yargılamanın da İzmir 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldığını, müvekkilinin yargılamada beraat kararı aldığını hatırlattı:
“Örgüt üyesi, kadrosu olma iddiası bu kararda da tartışılmış herhangi bir suç unsuruna rastlanılmamış. Böylece müvekkilim hakkında beraat kararı verilmiş. Bu karar, 6-8 Ekim sonrasında yapılan bir yargılama olması itibariyle de önem arz ediyor.
2011-2013 yıllarında müvekkilim teknik takipte ve fiziki takibe alınmış buna dair araştırma raporunda ‘HDP üyesi ile Özgür Kadın Derneği üyesi’ olduğu belirtilmiş. Örgüt çalışanı olduğuna dair bir bilgi bulunamadığı emniyet raporlarında da yer almış.
Ne hikmetse; savcılık arşiv kaydını almış, müvekkil hakkında daha önce açılan dosyaları mütalaaya eklemiş ama yargılamanın sonucunu eklememiş. Yani sadece müvekkilim hakkında soruşturma olduğunu dosyaya eklemiş. Savcının taktiği kurnazca. Savcı dosyanın sonucunu dosyaya eklememiş.”
Tanık ifadeleri
Avukat Baran, gizli tanık Ulaş’ın müvekkili hakkında ‘örgüt üyesi’ ve ‘örgüt kadrosu’ ’ile KCK Türkiye yapılanmasında sorumlu düzeyde faaliyetler yürüttüğü yönünde beyanlarda bulunduğunu ancak buna şahitlik etmediğini belirtti:
“Ulaş isimli gizli tanığın huzurda alınan ifadesinde müvekkilin kadro olduğunu, toplumsal alanda faaliyette bulunduğunu ancak doğrudan bir şahitliğinin olmadığını söyledi. Ulaş kendisine ezberletilmişi söyledi ve herhangi bir somut delillendirme yapmadı. Bir diğer tanık Kerem Gökalp, müvekkili tanımadığını birkaç kez söyledi. Gökalp, müvekkilin KCK bünyesinde çalıştığını söyledi. Gizli tanık Ulaş ise, müvekkilin 2012-14 yılları arasında Bilim Aydınlanma Komitesi’nde yer aldığını söylemişti. Kerem Gökalp ise aynı tarihlerde örgüt içerisinde sorumlu düzeylerde yer aldığını ifade etmişti. Hal böyleyken Kerem Gökalp’ın müvekkili tanımaması mümkün değildir. Ama Kerem Gökalp, müvekkili tanımadığını söylüyor.”
Duruşma bugün devam edecek. (AS)