Japonya başbakanı Yoshihiko Noda'nın geçtiğimiz ay tekrar çalıştırmak istediğini ilan ettiği, Fukui'deki Ohi santralindeki 3 no'lu nükleer reaktör 1 Temmuz günü yeniden açıldı.
Düzinelerce insan, açılışı protesto etmek için nükleer santralin kapısında toplandı. Ohi santralindeki 3 no'lu reaktör, ülkede yaşanan tartışmalara ve fikir ayrımlarına rağmen açıldığı için yoğun tepki görüyor. Japon halkı, özellikle de santralin bulunduğu Fukui bölgesi sakinleri, Fukuşima'da yaşanan kazadan sonra nükleere güvenmiyor ve nükleer enerjiye dönmek istemiyor. Ülke genelinde nükleer santrallerin bulunduğu bölgelerde yaşayan halk, nükleer santrallerin yeniden çalıştırılmasına kesinlikle onay vermiyor.
Noda, Çernobil'den sonraki en büyük nükleer facia olarak nitelendirilen Fukuşima kazasından beri Japonya'da tamamı kapalı olan nükleer reaktörlerin yeniden açılması gerektiğini bir süredir belirtiyordu. Halkın geçimini ve ülkenin ekonomisini korumak için böyle bir karar aldığını söyleyen Noda, hükümet tarafından olası bir nükleer sızıntıya karşı gereken güvenlik önlemlerinin alındığını ekledi.
Noda, yaptığı basın açıklamalarından birinde Japon toplumu için nükleer enerjinin hayati önem taşıdığını söylemişti. Japonya elektrik üretimi konusunda nükleer olmayınca sıkıntı yaşıyor. Nükleer olmadan elektrik üretimi ağırlıkla fosil yakıt ile sağlanıyor, bu da elektrik faturalarını artırıyor ve küçük işletmeler için büyük yük haline geliyor: "İnsanların geçimini sağlayabilmesi için ve halkın hayat kalitesinin düşmemesi için Ohi'deki 3 ve 4 no'lu reaktörleri yeniden açmamız gerekiyor. Japon halkı tüm nükleer reaktörler kapalı kalırsa varlığını devam ettirmekte zorlanacak."
"Nükleer sokağı" sakinleri kaygılı
Noda, halkın reaktörlerin yeniden çalıştırılması konusunda tedirgin olmasını anlayışla karşıladığını da belirtti ve Ağustos ayı içinde Japonya'nın nükleere olan bağımlılığını nasıl azaltacağını ve yenilenebilir enerjiye doğru nasıl bir geçiş sağlanacağını bir rapor halinde sunacağının sözü verdi. Noda, benzer bir sözü Haziran ayı için de vermişti.
Kıyıya kurulmuş olan dört farklı kompleks içinde 13 nükleer reaktöre ev sahipliği yapan Fukui, Japonya'nın "nükleer sokağı" olarak biliniyor. Hükümet, Fukui sakinlerinin kaygılarını azaltmak için Nisan ayında nükleer enerji ile ilgili yeni güvenlik ilkelerini sunmuştu. Soğutma fonksiyonlarının korunması ve Fukuşima'da yaşanana benzer erimelerin önlenmesi için gereken en önemli önlemler alındı fakat yayımlanan listedeki önlemlerin üçte biri hala tamamlanmadı. Radyasyona dayanıklı bir kriz yönetimi binası ve tsunami esnasında oluşacak yıkıntının suya kapılıp gitmesini engelleyecek korumalar 2015'e kadar hazır olmayacak. Bu da nükleer santral çalışanlarının ve bölgede yaşayanların Fukuşima seviyesindeki bir krizde radyasyon sızıntılarından tamamen korunamayacağı anlamına geliyor.
Başbakan Noda, bu açılışın sadece yaz için değil, kalıcı olmasının planlandığını, güvenlik konusu teyit edildikten sonra başka reaktörlerinde yeniden işleme sokulacağını söyledi.
Gürbüz: "Santrali yeniden açmaları şaşırtıcı değil"
Konu hakkında bianet'in sorularını yanıtlayan gazeteci aktivist Özgür Gürbüz, bu gelişmenin Japonya'nın yeniden nükleere döndüğü anlamına gelmediğini, kamuoyunda daha önce olmadığı kadar büyük boyutta bir nükleer karşıtlığı olduğunun altını çizdi.
"Japonya'da 54 nükleer reaktör vardı ve bunlar ülkenin elektrik ihtiyacının yaklaşık yüzde 30'unu karşılıyordu. Bu nükleer gücün megawatt olarak karşılığı da 47-48 bin megawatt'dı. Türkiye'nin şu andaki tüm kurulu gücü 53 bin megawatt'ın biraz üzerinde. Türkiye'deki tüm santrallerin gücü kadar Japonya'da kurulu nükleer santral vardı. Japonya'nın 1 ya da 2 reaktörü çalıştıracak olması benim için şaşırtıcı değil. 2-3 ay içersinde elektriğin yüzde 30'unu karşılayan bir kaynak kapanıyor."
"Santraller maliyetini çıkartmıştı"
Gürbüz meseleye maliyet hesabıyla bakıldığını belirtiyor. Nükleer santrallerin yatırım maliyetlerini çıkarmaları için uzun bir süre çalışmaları gerekiyor ve daha sonra karlı olmaya başlıyor. Gürbüz santrallerin çok önceden çok ucuza yapılabildiği için bir şekilde maliyetlerini çıkardığını ve kar ettiği döneme gelindiğini söylüyor. "Ellerinde çok iyi kar eden enerji santralleri var ve bunları kullanamıyorlar. Onun yerine daha yüksek fiyattan yakıt alan termik santralleri kullanmak zorundalar."
"Yaz geldi, enerji ihtiyacı arttı"
Tek bir santralin açılması haberinin Japonya'daki 50 reaktörün yeniden devreye sokulacağı anlamına gelmeyeceğini düşünen Gürbüz, bu kararın nedenini şöyle açıklıyor: "Reaktörün yeniden açılmasının birinci sebebi şirketlerin baskı yapması. İkincisi de Japonya'yı zorlayan teknik sorumluluklar. Yazın gelmesiyle birlikte elektrik ihtiyacı da artıyor. Yedek kapasite bunun hepsini karşılamaya yeterli olmuyor. Bu baskıyı azaltmak için bir güce ihtiyaçları var. Birkaç santrali devreye alarak bunu hafifletmeye çalışıyorlar. Üçüncü neden de Japonya'daki hükümetin Fukuşima kazasından pek ders almamış olması."
Siyasi iktidarın bu kararı almasının bir nedeni de aslında Japonya'da nükleer endüstriye çok yakın bir hükümetin olması. "Fukuşima kazasının ardından bile olan bitenin doğru anlatılmadığını son bir buçuk yıllık süreçte gördük" diyor Gürbüz. Zaten Japonya'da yıllardır nükleer konusunda benzer bir politika izleniyor. Ancak Fukuşima sonrası dengeler değişmiş: "Daha önce Japonya'da böyle protestolara rastlamıyordunuz çünkü onlar devletin her sözüne inanıyorlardı. Fukuşima'dan sonra Japonlar hem medyanın, hem de hükümetin ciddi anlamda nükleer endüstrinin etkisi altında olduğunu gördüler. Gerçekten teknik bir zorunluluk olsa bile Japon halkı buna inanmamakta haklı."
Nükleerden vazgeçmek
Peki bu kadar bilinçli bir muhalefete karşı Japon hükümeti böyle bir kararı nasıl aldı? "Eğer nükleer enerjiye bu kadar büyük oranda bel bağlarsanız, elektrik üretiminizin yüzde 30'unu nükleerden karşılamak gibi bir hata yaparsanız ondan çıkmanız da kolay olmaz. Bugün nükleer karşıtlığının daha yüksek olduğu Almanya'da bile parlamento içindeki partilerin nükleer karşıtı tavrı var, böyle bir siyasi koalisyon ve anlaşma da sağlanmış durumda. Buna rağmen Almanya, nükleerden çıkışı 2022'ye kadar planladı. Fukuşima öncesi ülkede 17 reaktör vardı, sekizini kapadılar ve kalan dokuzu da zamanla kapayacaklar. Bu teknik sorumluluktan kaynaklanıyor."
"Tabii Almanya ve Japonya arasında coğrafi farklılıklar da var. Japonya bir ada ülkesi, elektrik alabilecek kaynakları kısıtlı. Avrupa'da böyle bir kaza olsaydı eminim Almanya'da şu anda hiçbir santral kalmazdı, böyle bir zaman dilimi bile belirlemezlerdi. Kıta Avrupa'sında başka ülkelerden elektrik alabilirdi. Japonya'nın bu anlamda da bir sorunu var, komşuları arasında yedek kapasiteye sahip bir ülke yok. Almanya'dan verdiğim örnek sadece şunu gösteriyor: Bir kaynağı-nükleer olmak zorunda da değil, kömür de olabilir bu kaynak-elektriğinizin yüzde 30'unu, 20'sini, 40'ını üretmek için kullanırsanız, ani bir kararla kömürü 'kötü' ilan etseniz bile çıkışınız zaman alacaktır. Gerçekten de elektrik talebi düşmediği sürece teknik olarak o elektrik talebini karşılayacak bir santrale ihtiyacınız var. Nükleeri sıfırlamanın teknik olarak böyle bir zorluğu olduğunu kabul etmek gerek."
"Türkiye'de nükleeri destekleyen kimle konuşsanız 'Elektriksiz mi kalacağız? Mum ışığında mı oturacağız?' diyorlar. Japon halkının elektrik üretimindeki eksiklik ne olursa olsun nükleere dönmek istememesi bize de örnek olmalı. Elektrik önemli, ama hayat daha önemli." (EK/HK)