Yeni adım şu; 7 Ocak Cumartesi günü saat 17.00'den sonra, İzmir Barosu Başkanı ve bazı Yönetim Kurulu Üyeleri hiç kimsenin olmadığı bir saatte, hamallarla gelerek İnsan Hakları Merkezi ve İşkenceyi Önleme Grubunun kullandıkları odalarda bulunan bütün evrakı, masaları, sandalyeleri, raporları, bilgisayarları, dosyaları, mağdurlara ait işkence izlerini içeren en önemli kanıtlarımız olan fotoğrafları, çalışanların kişisel eşyalarını bir kamyonete yükleyip götürdüler.
Bugün (10 Ocak) Baro Binasına gelen İşkenceyi Önleme Grubu çalışanları ve İnsan Hakları Merkezi Müdürü ile proje personeli, oda kapılarının kapatıldığını, kilitlerin değiştirildiğini gördüler. Kendilerine nerede çalışacakları bildirilmediği gibi, iş akitlerinin devam edip etmediği de bildirilmedi. Yine, şahsi eşyalarının nerede olduğu ve bu eşyaları nasıl alacakları ve niçin şahsi eşyalarına el konulduğu konusunda da bir bilgi verilmedi.
İnsan Hakları Merkezi ve İşkenceyi Önleme Grubunda çalışan avukatlar binaya geldiklerinde karşılaştıkları manzara şuydu. Her iki odanın da kapı kilitleri değiştirilmiş ve kapılar kilitlenmişti.
Cümle kapılarını açma olanağı olmadığı için, balkon kapılarından odalara girildiğinde, İşkenceyi Önleme Grubunun kullandığı odada müsvette kağıtları dahil her şeyin götürüldüğü, geriye sadece İşkenceyi Önleme Grubu bülteni ile grubun yıllık raporunun kaldığı, İnsan Hakları Merkezi odasında masaların götürüldüğü, sadece birkaç koltuğun kaldığı, bir masanın kırıldığı, kitapların bırakıldığı, dairenin ana kapısı ile oda kapılarında bulunan tabelaların sökülerek çöpe atıldığı görüldü.
Aralarında İnsan Hakları Derneği ile Af Örgütü tarafından basılan işkence karşıtı kampanya afişleri de olan afişlerin yırtıldığı, tabelalar ile birlikte çöpe atıldığı görüldü.
Irak'ın işgaline karşı hazırlanmış savaş karşıtı afişlerin de yırtılıp çöpe atıldığı görüldü.
Manzara bu da, yeniden sormak lazım, bu işi yapan adamlar kim, ne istiyorlar, niye bunu yapıyorlar?
Biz kimiz, önce bununla başlamak lazım ve en özet haliyle cevap vermek lazım. Biz kimiz?
Biz, insanın insana uyguladığı bir vahşete, işkenceye karşı çalışan bir grup avukatız.
Peki, bu adamlar kim?
Bu adamlar, vakti zamanda dergilerinde çarşaf çarşaf "devrimcilerin" adını, fotoğrafını, adresini yayımlayan adamlar.
Bu adamlar kim?
Bu adamlar, Musul'u - Kerkük'ü işgal etmeyi hayal eden, sabah beş rüyalarında Eflak ve Boğdan için fetih rüyaları gören adamlar.
Bu adamlar kim?
Bu adamlar, sürüle sürüle sayıları binde ikiye düşmüş 100 bin gayrimüslimin dinlerini elden alacağını ve ülkeyi böleceğinin çığırtkanı, başka dinleri ve kültürlerin ismini küfür olarak kullanan adamlar.
Bu adamlar kim?
Bu adamlar "130 bin şehitle" Yunanistan'ı almayı tasarlayan cin fikir adamlar.
Bu adamlar kim?
Bu adamlar, "ya sev ya terk et" adamları.
Bu adamlar kim?
Bu adamlar, kamu otoritesinin karşısında hazır olda durmanın erdemine inanan adamlar. (Bu adamlar, Baroyu adliye içine taşıyıp başsavcı ile komşu olmayı da erdem sayıyorlar.)
Kim bu adamlar?
Bu adamlar, Denktaş'ın bir sloganını yüzbin Kıbrıslıtürk'ün iradesine üstün tutan adamlar.
Bu adamlar kim?
Bu adamlar, siyaset yapmayı kıyım yapmakla eş tutan adamlar.
Bu adamlar kim?
Elbet bu adamlara dair çok şey söylemek mümkün, ama bu adamlar gibiler için söylenebilecek en güzel sözlerden birisini söyleyen Nazım Hikmet'in dilinden söylemek en güzeli;
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına
- çürüyen diş, dökülen et -,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler.
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle
işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet...
Bursada havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir-köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim,
onlar vatana düşman...
(AK/YS)