Cumartesi Anneleri, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 692'nci kez Galatasaray Meydanı'nda bir aradaydı.
Eylemde üzerine beyaz tülbent ve karanfiller bırakılan "Failler belli, kayıplar nerede?" yazılı pankart açılırken gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları da taşındı.
692'nci haftadaki eyleme HDP Milletvekilleri Musa Piroğlu ve Hüda Kaya, kayıp yakınları ve çok sayıda yurttaş katıldı. Eylemde, 17 Haziran 1995 yılında Diyarbakır'da gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Edip Aksoy ve Orhan Cingöz için adalet istendi.
Piroğlu: Sorumluları korudular
İlk sözü HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu aldı.
Piroğlu, "Gelmekte olan dönemi anlamanın en kolay yolu buradaki fotoğrafa bakmaktır. Buradaki insanlar, baskı süreçlerinin bedellerini en ağır şekilde ödeyen insanlardır. Bu ülkeye biçilen gelecek aslında bizim tarihimizden, yaşadıklarımızdan ibarettir" dedi.
Siyasal iktidarların yıllardır kayıpların akıbetini açığa çıkarmadığına dikkat çeken Piroğlu, şöyle devam etti:
"Sorumluları korumak için her türlü tedbiri aldılar. Bununla da yetinmediler, iktidar Mehmet Ağar ve Tansu Çiller gibi sicilleri kayıplarla, yargısız infazlarla döşenmişleri vitrine çıkararak halkı tehdit ettiler. Biz kayıplarımızı aramaya, sorumluları bulmak için mücadeleye devam edeceğiz. Aynı zamanda önümüzdeki süreçte yeni kayıplarımızın oluşmaması için de mücadelemiz sürecek.
"Kayıplarımızın bulunması bu ülkenin demokratikleşmesinin kilit noktalarından biridir. Çünkü biz biliyoruz ki sorumlular açığa çıktığı gün, o sorumluları besleyen düzen de çökmüş olacak" diye konuştu.
"Aramaya devam edeceğiz"
Hasan Ocak'ın kardeşi Maside Ocak, 22 yıldır ülkenin daha kötü bir hal aldığını, daha çok hak ihlaliyle karşılaştıklarını söyleyerek bunlara karşı mücadele edeceklerini söyledi.
Cumartesi insanı Av. Gülseren Yoleri, "Kayıplarımızı aramaya devam edeceğiz. İnsan onurunu savunmaktan vazgeçmeyeceğiz" dedi.
"Ölülerimizden bile korkuyorlar"
Edip Aksoy'un kızı Beritan Aksoy'un Diyarbakırdan gönderdiği mektubu, Cumartesi insanlarından İkbal Eren okudu. Beritan Aksoy, mektubunda "Ben 24 yıldır onunla yaşıyorum, onunla gülüyor, onunla ağlıyor, onunla birlikte mücadele ediyorum ve şundan da eminim; 70 yaşına da gelsem bu böyle devam edecek. Peki babam nerede? 'Öldürdük' diyorlar, artık sebebini sorgulamıyorum" dedi ve ekledi:
"Çünkü biliyorum, korktular. Verdiği mücadeleden, savunduğu ideolojiden korktular. Öldürünce korkularının biteceğini sandılar, yanıldılar.
"Hesaba katmadıkları bir şeyler vardı, her Edip'in bir Beritan'ı, her Orhan'ın bir Amed'i kalmıştı geride ve onların ayak izlerinden yürümeye devam edeceklerdi. Babamın yürüttüğü kutsal mücadeleden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim, ondan vazgeçmediğim gibi. Onun mezarı başına oturup konuşabileceğim günler de gelecek elbet. Bugün gelinen süreçte görüyorum ki onlar bizim ölülerimizden bile korkuyorlar".
"İnsanız, haklarımız var"
Ardından Cumartesi İnsanlarından Gönül Sonbahar basın açıklamasını okudu. Sonbahar, "İnsanız haklarımız var. Devlet bu haklarımızı korumak ve geliştirmekle yükümlüdür" dedi. Sonbahar, sonrasında 23 yıldır akıbetleri açıklanmayan Edip Aksoy ve Orhan Cingöz dosyasını paylaştı.
Gönül Sonbahar, Edip Aksoy'un Lice'ye bağlı Zenge (Dolunay) köyünde yaşadığını, tanık olduğu hak ihlallerini üyesi olduğu İHD'ye bildirdiği için güvenlik güçlerinin baskısıyla karşılaştığına dikkat çekti. Aksoy'un 3 kez gözaltına alınıp ağır işkence gördüğüne değinen Sonbahar, baskılar sonucunda Aksoy Ailesinin 1993 yılında Diyarbakır'a göç etmek zorunda kaldığını hatırlattı ve ekledi:
"Ölüm arabalarıyla götürüldüler"
"Edip Aksoy, 7 Haziran 1995 sabahında Diyarbakır'a gelen köylüsü 23 yaşındaki Orhan Cingöz'le buluştu. Birlikte saat 12.00 civarında Diyarbakır Dağkapı'daki Yeşilçınar Çay Bahçesi'ne gittiler. Burada arkadaşları ile birlikte oturup sohbet ederken çay bahçesinin önünde beyaz, Toros marka bir araç durdu.
"Araçtan inen sivil giyimli, silahlı ve telsizli üç kişi yanlarına geldi. Kendilerini polis olarak tanıtan bu kişiler Edip ve Orhan'ın kimliklerini aldıktan sonra 'ifadenizi alacağız' diyerek onları bölgede 'ölüm arabaları' diye bilinen beyaz Toros'a bindirerek götürdüler".
Sonbahar, Aksoy ve Cingöz'ün gözaltına alındığının inkar edildiğini söyledi.
"Bir dere kenarına konuldu"
Sonbahar, olaydan 10 yıl sonra JİTEM mensubu Abdulkadir Aygan'ın itiraflarında Aksoy ve Cingöz'ün JİTEM tara
fından sorgulandığını, sonra da infaz edilerek Silopi yolu üzerinde bir dere kenarına gömüldüğünü açıkladığını hatırlattı. Sonbahar, "Savcılık, Aygan'ın tarif ettiği yerde 2 kişiye ait cesedin belediye aracılığıyla Kimsesizler Mezarlığı'na gömüldüğünü tespit etti. Adli Tıp Kurumu yapılan DNA testi sonucunda kemiklerin Aksoy ve Cingöz aileleriyle eşleşmediğini açıkladı" ifadelerine yer verdi.
Sara Aksoy ve Ayşe Cingöz'ün "Oğullarımızı istiyoruz, onları kaybedenlerin yargılanmasını istiyoruz!" talebinin bu güne kadar karşılıksız kaldığına değinen Sonbahar, "adalet" çağrısı yaptı. (PT)