İnsan Hakları Derneği (İHD) Barış Nöbeti açıklamalarının 16’ncısını bugün düzenledi.
Açıklamasında “Barış için, cezasızlıktan vazgeçin” diyen dernek, hukuksuz ve antidemokratik uygulamaların, hak savunucuları olarak önlerindeki engelleri çoğalttığını, sorumluluklarını ağırlaştırdığını belirtti.
Türkiye toplumunun bulunduğu krizlerin tek çözümünün, toplumsal barışını tesis etmekten geçtiğini ifade eden İHD, toplumsal barışın tesisinin ilk adımının da geçmişte yaşanmış ağır insan hakları ihlalleri ile yüzleşme, benzer ihlallere neden olacak güvenlikçi politikalardan vazgeçme, etkili, adil ve bağımsız yargı mekanizmaları oluşturmaktan geçtiğini açıkladı.
“Cezasızlık zırhı”
Derneğin bugünkü açıklamasında cezasızlığa dikkat çekildi:
“İnsan Hakları Derneği olarak yürüttüğümüz hak mücadelesinde tespit ettiğimiz hak ihlallerinin çok büyük bir kısmı Kürt Meselesinin çözümsüzlüğünden kaynaklanmaktadır.
Türkiye’de, başta 90’lı yıllarda yaşananlar olmak üzere faili meçhul siyasi cinayetler ile gözaltında zorla kaybettirmeler, yaklaşık kırk yıldır süren çatışmalı ortamda yaşanan can kayıpları, gerek gözaltı birimlerinde gerekse gözaltı birimleri dışında uygulanan işkence ile kötü muamele uygulamaları ve mahpusların maruz bırakıldığı gayri insani fiiller gibi birçok ağır insan hakları ihlalleri sürekli ve sistematik bir şekilde devam etmektedir.
Kürt Meselesinin demokratik yol ve yöntemlerle çözülememesi nedeniyle devam eden çatışmalı sürecin mağdurları; bazen ifade özgürlüğünü kullanmak isteyen 70 yaşında bir kadın, bazen de dünyada olup bitenden habersiz 18 aylık bir bebek bazen de tek amacı insan haklarını koruyup geliştirmek için çaba gösteren hak savunucuları olmuştur.
Türkiye’de, kamu gücünü elinde bulunduran kişilerin neden olduğu hak ihlallerine ilişkin savcılıklar eliyle başlatılan soruşturma ve açılan davaların çok büyük bir kısmında yargı makamları dava konusu olaya ilişkin yapılması gereken tahkikat işlemlerini eksik/özensiz bir şekilde ve olayın üstünden çok uzun zaman geçtikten sonra tamamlamışlardır.
Yine Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden kaynaklı yaşanılan çatışmalı süreçte yurttaşların uğramış oldukları ihlaller nedeniyle açılan ceza davalarında, mağdurların etnik kimlikleri ve siyasi tercihleri yargılamaların önüne geçmiş, fail durumunda olan kamu görevlileri ‘bölgenin hassas durumu’ gerekçeleriyle işlemiş oldukları fiillerin karşılığı olan cezalar ile ya hiç karşılaşmamış ya da kendilerine verilen cezalarda üst sınırda indirimler uygulanılarak cezasızlık zırhı ile korunmuşlardır.
İnsanlığa karşı suçlarda zamanaşımı kararları
Son yıllarda yargı makamları tarafından verilen zamanaşımı nedeniyle düşme kararları da hak savunucuları ve insan hakları hukukçuları tarafından uzun yıllardır kurumsallaşmasından rahatsızlık duyulan cezasızlık pratiğinin en belirgin örneklerindendir.
Özelikle 90’lı yıllarda gerçekleşen ağır insan hakları ihlallerinin bir kısmı hakkında açılan Lice Katliamı Davası, Vartinis Davası, Sivas Madımak Davası, Musa Anter Davası gibi sembol dava dosyalarında dava konusu katliamların üzerinden 30 yıl geçmiş olması nedeniyle verilen düşme kararlarının insan hakları hukuku açısından hiçbir meşru yönü olmadığını belirtmek isteriz.
Zira söz edilen davalarda görülen olaylar ve başkaca onlarca örnek durumlarda yaşanan ağır insan hakları ihlalleri, belli bir sistematik içinde, belli bir grup tarafından yine belli bir gruba karşı işlenen suçlar olmaları nedeniyle uluslararası hukuk tarafından insanlığa karşı suçlar olarak tanımlanmaktadır.
İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı müessesinin uygulanamayacağı yönündeki evrensel hukuk kurallarına rağmen Türk Yargısı tarafından failleri cezasız bırakma amacıyla verilen bu kararların, hakları ihlal edilenlerin adalete erişimini engellediği gibi, ihlali yaratan kamu görevlilerini suç işleme konusunda cesaretlendirmektedir.” (AS)