Mahmurluğumun zirvesinde o cızırtılı kanal senin, o dalgalı kanal benim gezinirken, televizyonumda nasıl olmuşsa net olmuş bir kanal bulup duruyorum. Bir kadın tek başına konuşuyor: "Eviyle hiç ilgilenmiyor." Eviyle, kimin, niye hiç ilgilenmediği ve bu kadının neden bunu televizyon ekranlarından benimle paylaşma gereği duyduğu bir anda ilgimi çekiyor.
Programımızın adı bir kere ziyadesiyle janjanlı: "İhanet Avcıları". Biraz evvel benim dikkatimi celbeden Öznur Hanım, 11 yıllık evli. Derdi eve geç gelen kocası. İnternet kafe sahibi koca gece geç saatlere kadar fondaki spikerin alaylı ifadesine göre "mesaiye kalıyor". "Aman bu ne yargısız infaz, adam belki çalışıyordur" diye düşünemeden arka ses ekliyor: "Bakalım Ekrem Bey kiminle fazla mesai yapıyormuş!" Eyvah ki eyvah... Evet bakalım kimin canı yanacak? Sarıyor bu gerçek şov beni...
Boyu devrilesice öteki kadın...
Arka sesin "ekibimiz" dediği "ekibimiz" Ekrem Bey'in peşine düşüyor. Saat sabah 10. Ekrem Bey evden çıkmış. Gece saatlerine kadar sürüyor heyecan verici takip. Ekrem Bey çıkıyor İnternet kafesinden, bir eve gidiyor. Bu esnada, ben de "Joseph Erdem" karakteriyle tanışıyorum.
Bu programın "lideri, dedektifi, sunucusu, her şeyi" konumundaki zat-ı muhterem, Öznur Hanım'a telkin verip, beri yandan teskin etmekle meşgul. "Öznur Hanım hazır mısınız gerçeği duymaya?" Öznur Hanım ve ben kalbimizi tutuyoruz. Bu, acı ama gerçek durum uzadıkça uzuyor, reyting kaygısı heyecanımızı artırırken, insanı kaygılarımızı iteledikçe iteliyor. Ne önemi var Ekrem Bey'in hislerinin? Öznur Hanım'ın oğlu annesini babasının peşinde böyle "helecan" içinde ama mağdur görmüş ne gam? Biz şovumuza bakalım.
Soruyor Joseph Erdem, Öznur Hanım'a. "Biraz mahrem ama, yataklarınız ayrı mıydı?" Mahrem ne kelime? Dağıtalım her türlü mahremiyeti. Az sonra...
Ne işin var burada?
Joseph Erdem, nihayet bu "ağır sorumluluğunu" büyük bir üzüntü içinde yerine getiriyor. "Öznur Hanım, eşiniz Ekrem Bey size bahsettiği fazla mesaileri bir hanımla yapıyor. Hanımefendi maalesef eşiniz uslanmaz bir çapkın." Sanırsınız ki Joseph Erdem, Ekrem Bey'in ezelden tanıdığı. Bu sonuca varmasını sağlayan "üç günlük" dünyada "üç günlük" bir takipten ibaret. Ama zaten bu gerçeğin o da farkındaki, eleştirileri bertaraf etmek için ekliyor: "Biz yalnızca üç gün izledik, ama yetmiş üç gün izlesek daha çok şey bulurduk."
İçimize serpilen suyla gelişmeleri "takip ediyoruz". Soruyor Joseph Erdem; "Emin misiniz gerçekle yüzleşmeye?" Öznur Hanım cevap veriyor metanetle: "Yüzüne tükürmek istiyorum."
Olayın bu noktasında her şey gerçekten karmaşık bir hal alıyor. "Ekibimiz"e talimatlar yağdıran Joseph'in "arkadaşlar sessizlik istiyorum", "arka kapıyı tutun" sözleriyle geniş kapsamlı bir operasyonla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz.
Kapıya üzerinde "ev hali atletiyle çıkan" Ekrem Bey ve "boyu devrilesice kadın" karşılarında bir ordu görünce dumur oluyor.
Bu kadar insan arasında karısını seçen Ekrem Bey'in ilk tepkisi "Ne işin var lan burada?"
İşte, "evinde oturması gereken kadının", "evinde oturmayarak", "hakkını aramaya karar verdiğinde" düştüğü durumu ifade eden söz: "Ne işin var lan burada?"
Bu sözün benzerini şöyle sormak geliyor içimden: "Neden bir avukat bürosu değil, bir reality show ekibi?"
Anladık, Ekrem Bey zeytinyağından hallice bir insan. Ayan beyan bir aldatma sırasında bile karısına ilk hatırlattığı şey, teklemeden "neden evinde oturmadığı". Ama eni konu gururu paramparça edilen Öznur Hanım, bunu niye böyle "milyonların gözü önünde" yapıyor? Gerçek kitlelerle paylaşılınca mı dayanılır bir hal mi alacak? Bilmiyoruz bilemiyoruz. İzleyelim gelişmeleri...
Bipppp
Buraya kadar bana neredeyse eğlenceli gelen durumun, ne kadar trajik bir hal aldığını görüyorum. Joseph Erdem, montaj sırasında uzun bir "bippp"e dönüştürülmüş küfürler esnasında, Ekrem Bey'e durumu "Biz ihanet avcıları ekibiyiz ve eşinizi bu hanımefendiyle aldattığınızı tespit ettik" sözleriyle açıklıyor.
Arkada kalan "öteki/boyu devrilesice kadın", "kocana sahip çıksaydın" diye tartışmaya katılırken, Ekrem Bey de "sana mı düştü" diye canhıraş bağırıyor. Bir anda mahşer yerine dönen ortamda dikkat çeken, başından beri her şeye "anında" müdahale eden ekibin, bu olay karşında sanki "nezih bir tartışmaya seyircilik ediyor" gibi sessiz kalması.
Arada "suçlu" ve "uslanmaz" koca, Öznur Hanım'ın belki üçüncü sayfalara manşet olmasına neden olabilecek bir olayın kehanetini dillendiriyor: "Seni İstanbul'da yaşatmayacağım." Ekip "ha müdahale etti ha edecek" derken beklenen asla olmuyor, Öznur Hanım Ekrem Bey'e, Ekrem Bey Öznur Hanım'a vurdukça vuruyor...
Neden sonra, iyimserlik içinde olayın vahametini kavradığını zannettiğim "İhanet Avcıları ekibi" ve Öznur Hanım arka sesin tabiriyle "güvenli bir şekilde geri çekiliyor".
Arka ses "geri çekilme görüntüleri sırasında" şöyle diyor: "Joseph Erdem, Ekrem Bey'in gariz küfürleri karşısında sabır göstererek kulak asmadı. Büyük bir olgunlukla işini yaptı."
Joseph metanetini kaybetse, şu durumda ne facialara yol açabilirdi. Gayri resmi bir cürmü meşhut tanığı olarak üzerine düşeni layıkıyla yerine getirdi iyi ki.
Bir tel kopar ve ahenk ebediyen kesilir...
Ekip ve Öznur Hanım binadan çıktıkları sırada bir el ateş ediliyor. O ana kadar "soğukkanlılığını koruyan" Joseph Erdem'in ayaklarının birbirine dolandığına şahit oluyoruz böylece. Talimatlar yağdırdığı telsizine son ricası "polis çağrılsın" oluyor.
Bir anda donuyoruz ekranlarımız karşısında. Bu güzelce kotarılmış tezgahta, kolluk güçlerinin yokluğunu anladığımız an bu çünkü. Hemen senaryolar yazıyor zihnimiz:
*Üzerinde silah taşıyan adam, gece yarısı kaldığı eve gelenlere karşı tedbir olsun diye silahı yanına alıp, bir anda ateşleyebilir...
*Öznur Hanım bizim "reality şov"da çerez olup, "ani bir öfke sonucu" "yaşamını yitirebilir"...
*Kadın programları bir günlüğüne keder temin edilmiş yüzlerle sunulur...
*Gazeteler sorumlu yayıncılıktan söz eder, köşelerde "bizde böyle habercilik yok" denilir, arka sayfada bir cinayet haberinin mozaikli resmi uzanmış yatıyordur...
*Tedbirsizlik ya da böyle bir programın neden var olduğunu sorgulanır.
Gereksiz senaryolar bunlar. Nasıl evine teslim edilen kadınlar "tesadüfen töre cinayetiyle" öldürülüyorsa, Öznur Hanım da, binde bir olabilecek bir silahlı saldırı sonucu ölebilir. Bu kadar kusur İhanet Avcıları'nda da olur.
İşin doğrusu, sonuçta "İhanet Avcıları", en sonunda takır takır daktilo yazıyla beni bilgilendirip, Öznur Hanım'ın hukuk yollarını kullanmada kararlılığını açıkladı.
Bu biraz dolayla ama "tatmin edici" sonucun ardından, "İhanet Avcıları" ekibinin ziyadesiyle yararlı olduğunu anladım. Bu programlar, "Çete Avcıları", "Namus Bekçileri", "Derin Devlet Kazıcıları" şeklinde çoğalır da, vatanca milletçe yararlanırız inşallah... (AÖ/TK)