Evet. Sosyalist Başkanlar Meclis'e.
Diyelim olmadı; kimi partilerimizin başkanlarına kendi ihtiyacı var. O zaman, olmayanın yerine Ümit Kardaş olsun, serbest avukat, emekli askeri hakim. Express dergisi (sayı 72, Mayıs) dün çıktı, dumanı üstünde. Orada Ümit Kardaş'la söyleşiyi okuyun. "Olmayan cumhuriyeti koruyoruz" diyen, 1980-81'de Diyarbakır'da askeri savcıyken karşılaştığı manzarayı anlatan Ümit Kardaş'ı okuyun.
Fotoğrafına iyi bakın; insanı göreceksiniz.
Sonra Arnavutköy'deki -hayır, Boğaz'da olan değil, şehrin en dış eteğindeki- Kürt anaya, amcaya anlatın ve sorun: "Diyarbakır Savcısı'na oy verir misin?" Vereceklerdir. Onların aklı vardır.
Orhan Dink olsun. Artık abisi için yaşayan, dimdik bir devrimci. Diyarbakır'dakiler kadar beter işkencelerin Orhan'ı... Sadece siyah giyer, yeğenleri gibi.
Onu vekiliniz yapmakla kalmayın, Meclis Adalet Komisyonu'na da seçtirtin. Orada arayacağı bir adalet var çünkü. Anamıza ve amcamıza yine bir sorun; bu "öteki"nin adını da arar bulurlar mı müşterek oy pusulasında.
Abdullah Aysu olsun Konya'dan. Kürtlerin de desteklemek için aday beklediği illerimizden birisi Konya.
Sevip saydığımız bir ablamızın nitelemesiyle "Türkiye'nin Jose Bove'si"nin karşısında ister kampanya zamanı TV'de, ister seçimden sonra Meclist'e, hangi tarımdan sorumlu bakan ne diyebilir? Nasıl tutunabilir?
Anlatsın bize Aysu halkın tarım programını. Anlatsın tüm aleme, bütün yürütmeyi durdurma kararlarına rağmen, rüşvet karşılığı, Cargill emperyalist tröstüne mecliste bir gecede verilen faaliyet izinlerini... Böylece memleketin tarımına, çiftçisine yapılan kötülükleri, bağımlılaştırmayı.
Bereket Kar olsun Antakya'dan. Sadece Arap, Türk, Kürt hemşehrilerinin değil, Arap yarımadasında her sol, sosyalist gücün tanıyıp saydığı Türkiyeli Arap sosyalisti. Antakya ÖDP'nin kurucu başkanı.
Bilge Contepe olsun Muğla'dan ya da Antalya'dan. Yeşiller Partisi Genel Başkanı. Ne yerinde olur ama, çevresel yıkımın eşiğinde olduğumuz bir dünyada ve ülkemizde, muktedirlerin siyasilerinin bu konudaki akıl almaz cehaletlerinin ve aymazlıklarının karşısına Contepe'nin aklını koymak... Halkın aklı olarak.
Korkut Boratav olsun... Olmazsa, Mustafa Sönmez olsun Ankara'dan. Anlatsınlar 40 yıldan beri o çatı altında hiç duyulmamış bir sesle meclisin kürsüsünden, nedir, nasıl bir kuştur yeni liberal kapitalizmin yıkım politikaları... Biz hangi alemi isteriz... Karşılarına konuşabilecek bir Unakıtan, bir Babacan çıkabilir mi?
Bursa, Mersin, Kocaeli, İzmir 2. bölge ve daha niceleri... Bunların hepsinde ezilenlerin, yoksulların, emekçilerin, dışlananların, bombalananların ortak yerel adayları vardır.
İtişmeden, dövüşmeden, kıskançlık etmeden, göz göze bakarak bunları belirlemek için kalan 9 gün, bu iş için gayet yeterli bir zaman.
Bunların toplamının ortaya koyacağı resim, bunların arkasındaki halk iradesinin ortaya çıkaracağı bambaşka program, büyük bir ses verecektir. Bu büyük bir imece olacaktır. Bu sesi biz halka duyuracağız, dünkü yazısında kendisine bir Hitler aradığı apaçık olan emekli büyükelçinin gazetesi değil; Allah kıyaklarından korusun.
Burada kurulan hayal, hayal değil. 1999 seçimlerinin arifesinde oy oranımızın yüzde 1 olduğunu parti merkezine yazılı olarak bildirmiş ve uçulmamasını dilemiş olan gerçekçi kötümserliktir.
Bu hayalin sahipleri bugün düşünüyorlar ki, 22 Temmuz günü yaşıyor olacaklarsa eğer, şu iki işten birini yapacaklar o gün:
Ya ülkenin dört bir yanında binlercesinden biri olarak, sandık başında gün boyu müşahit olacaklar, bağımsız adaylarının tek bir oyunun çalınmasına göz yummayan amansız bir sandık hakimiyeti grubunun parçası olacaklar.
Ya da sabah kalkacaklar, telefon defterlerini açacaklar, sayfalarını tek tek çevirecekler ve birçok numarayı defterden silecekler.
O gün ya çok çoğalacağız, ya çok daha yalnızlaşacağız. (HA/TK)