Türkiye’de adalet sisteminin zedelendiği günlerden geçiyoruz. Adaletsizlik; genel anlamda önyargıların ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin normalleşmesi ve bu eşitsizliğin yargı yoluyla meşrulaştırılmasından kaynaklanıyor.
H.K.G. davasında sanık erkeğin avukatı davadan çekildi
Kadın cinayetleri ve çocuklara yönelik cinsel istismar davaları ya cezasızlıkla ya da tek bir faile/faillere orantısız, yani yüzlerce yıl ceza verilmesiyle sonuçlanıyor.
Cezaların bir iki yıl içerisinde infaz affıyla bozulması ile de karşılaşmak da söz konusu.
H.K.G. davasında mahkeme Kadir İstekli’ye 30, Yusuf Ziya Gümüşel’e 20, Fatıma Gümüşel’e 16 yıl 8 ay hapis cezası verdi.
Peki bu cezalar olayda adaletin sağlandığı, koruyucu önlemlerin alındığı konusunda kamu vicdanını rahatlattı mı? Yoksa sadece göstermelik cezalarla dosyalar kapatılıp kamu vicdanı susturuluyor mu? Hangi düzenlemeler çocukları evlilik yoluyla istismardan korumak için yeterince uygulandı ve uygulanıyor?
Çocukların evlilik yoluyla istismarını başka çocukların da yaşamayacağını, halihazırda yaşamadıklarını nereden biliyoruz?
Yıllardır söylediğimiz gibi: Kadınlara ve çocuklara yönelen şiddet münferit değil.
Kamu politikaları her bir olayda zincirleme şekilde ihmali olanları korumaya yönelik oluşturulduğu için yapısal bir şiddet mekanizmasına dönüştü. Mahkeme kararları “Çocuğun rızası var” diyen eski Adalet Bakanı’ndan veya olayın üzerini örten Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan bağımsız değil.
Tarikat ve benzeri dinî yapılarda çocuklar eğitim haklarına erişemiyor ve istismara maruz bırakılıyor.
Devletin denetlediği okullarda bile Eğitim Bakanı, aileleri kız çocuklarını okutmaları için ikna etme gerekçesi olarak karma öğretim yerine kız çocuklarına özel okullar açılmasını savunabiliyorken “Devlet çocukların ihmal ve istismardan korunması için önlem alıyor” diyebilir miyiz? Kadınların, çocukların ve LGBTİ+’ların maruz bırakıldıkları hak ihlalleri çoğu kez kamu kurumlarınca örtbas ediliyor.
Bir çocuğun 6 yaşından itibaren “evlilik” türünde bir cinsel istismara maruz bırakılabilmesi için; çocuğun yaşı büyütülürken, eğitim hakkı engellenirken, tarikat/cemaat gibi bir yapıda var olur ve büyürken, sağlık taramaları ve gelişimi esnasında başvurmak zorunda olduğu tüm devlet kurumlarının zincirleme olarak bu istismarda işbirliği (yani ihmali) gerekmektedir.
O zaman soruyoruz: Yapısal şiddetin faillerine yani istismarda işbirliği olan kamu görevlilerine ne ceza verildi?
Bu karar kimsenin vicdanını rahatlatmadığı gibi, kamu kurumlarına olan güvensizliği de arttırdı. Sivil Toplum Örgütlerinin, bu faillerin gizli kapaklı ve çeşitli gerekçelerle serbest bırakılmaması için kamu adına ve maalesef kamu kurumlarıyla mücadele ederek kurumları denetlemesi gerekecek.
Çünkü denetleme sorumluluğu olanlar İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelerden bir gecede “Biz daha iyisini yaparız” diyerek çıktı.
İstanbul Sözleşmesinin 12. maddesi “… toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.” der. Biz de çocukları, kadınları ve LGBTİ+’ları ataerkil şiddetten koruyacak yapının kurulması ve başta İstanbul Sözleşmesinin yürürlüğe girmesi için mücadele edeceğiz.