"Urfa Cezaevi'ndeki yangın ülke çapında cezaevlerinde yaygınlaşan ve yeni ölümlerin yaşanmasından kaygı duyduğumuz olayların ilk kıvılcımı oldu."
İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği (TAYAD), Türk Tabipleri Birliği (TTB) cezaevi isyanlarıyla ilgili ortak açıklama yaptı.
Hak ve meslek örgütleri, "tutuklu ve hükümlülerin, cezaevlerinin insan onuru ile bağdaşmayan yaşam koşulları ve aşırı doluluğuna karşı volkan gibi patlayan tepkilerinin beklenmedik bir gelişme olmadığını" ifade etti.
"Urfa Cezaevi'nde 13 insanın ölümü ile sonuçlanan bu patlama bir birikimin sonucudur ve yıllardır tüm uyarı ve önerilerimize karşın göz göre göre gerçekleşti."
"Cezaevlerinde işkence ve tecrit uygulamaları, sağlık hakkı ihlalleri, anadil yasağı gibi öne çıkan ihlallerin yanı sıra denetimli serbestlik, cezanın paraya çevrilmesi, hükmün açıklanmasının ertelenmesi gibi farklı uygulamalara karşın cezaevlerinin aşırı doluluğu sorunların ana kaynağını oluşturuyor."
"Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı 2005'te 55 bin 870'ken 31 Mart 2012 tarihinde 132 bin 369'a yükseldi. Denetimli serbestlik gibi düzenlemeler ile 31 Mayıs 2012 tarihinde toplam sayı 125 bin 100 oldu."
"Yetersizlikler mazeret olamaz"
Hak ve meslek örgütleri, bu yolla otorite tesis edileceğini ancak insan haklarına saygılı demokratik bir devlet olunamayacağını belirtti.
"Demokratik bir devlette tüm yurttaşların, özellikle da cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü yurttaşların yaşam hakları ve güvenlikleri mutlak olarak güvence altındadır. Fiziksel yapı, insan gücü ve mali yetersizlikler, cezaevlerine kapatılmış insanların haklarının korunamamasının mazereti olamaz. Bu tür mazeretlere dayalı ihlaller, işkence yasağı ve yaşam hakkı ihlali kapsamına girer."
Hak ihlalcisi, hak koruyucusu olur mu?
Örgütler, Urfa Cezaevi'ndeki çocuklar dâhil her yaştan tutuklu ve hükümlünün, insani iletişim yolunun tıkanması sonucunda, son seçenek olarak, yanmak pahasına, yetkililere ve topluma seslerini duyurmaya çalıştıklarını açıkladı.
"Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 'konuyu araştıracaklarını' ifade ediyor. Bakan, olası hak ihlalcisinin aynı zamanda hakların koruyucusu olamayacağı, ihlallerden doğrudan sorumlu olanların kendilerine yönelik soruşturma başlatamayacağı gerçeğini, bu ülke cezaevlerinde yaşanan onca acı deneyimin sonucu öğrendiğimizi unutarak, bizleri buna inandırmaya çalışıyor."
"Gerek bu son olayın sorumlularının tespiti, gerekse de bundan sonra benzer acıların yaşanmasının önüne geçilebilmesi için uluslararası insan hakları belgelerinde yer aldığı gibi, derhal etkin ve bağımsız bir inceleme ve soruşturma heyetinin görevlendirilmesi gereğini bir kez daha hatırlatıyoruz."
"Meclis Genel Kurul gündemine getirilen Türkiye İnsan Hakları Kurumu (TİHK) yasa tasarısı kabul edilemez. Yasa tasarısı, bağımsızlığı güvence altına alınmış Ulusal İnsan Hakları Kurumu'nu hükümete bağlı basit bir araç/kuruluş haline getiriyor."
Bağımsız bir İnsan Hakları Kurumu
Örgütler, şu önerilerde bulundu:
* Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceye Karşı Sözleşmeye Ek Protokolü'ne (Seçmeli Protokol) göre oluşturulacak "önleme mekanizması" mutlak olarak bağımsız ve ayrı bir örgütlenmeye sahip olmalı.
* Her düzeydeki ilgili sorumlulara yönelik soruşturma süreçleri hızla tamamlanıp sorumluların hesap vermeleri sağlanmalı.
* Çoktandır insan hakları ihlallerinin katlanılmaz boyutlara ulaştığı açık olan cezaevlerinde çözüm yollarına ışık tutacak bütünlüklü bir çalışma yapılmalı.
Örgütler, doğrudan olay yerindeki inceleme ve araştırmalarına dayalı olarak ortaklaşa hazırladıkları "Urfa Cezaevi Raporu"nu 22 Haziran Cuma günü saat 12:00'de Ankara Yeni Karamürsel Mağazası (YKM) önünde buluşup, Adalet Bakanlığı önüne geçerek kamuoyu ile paylaşacaklarını açıkladılar. (AS)