“Türkiye’de basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değil. Eskiden patron tahakkümü vardı, şimdi patron artı hükümet tahakkümü var. Biz bir yandan örgütlenip bir yandan da basın özgürlüğü mücadelesi içinde yer almaya çalışacağız. Genç bir kadromuz var, enerjimiz yüksek ve mücadeleci bir yapıdan geliyoruz.”
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) başkanlığına seçilen Uğur Güç, Türkiye’de basın özgürlüğünün durumunu ve amaçlarını bu sözlerle özetliyor.
bianet’e konuşan Güç, yaş ortalaması 37 olan genç bir yönetim kurduklarını ve bu yönetimle birlikte Gezi direnişiyle başlayan örgütlenmedeki artışı sürdüreceklerini belirtiyor ve ekliyor:
“Gazeteciler özgürlük mücadelesi verdikçe ülkenin de özgür olacağını düşünüyorum.”
“Örgütlenme Gezi’yle arttı”
TGS’de karma bir yönetim olması gerektiğini, muhalif gazetelerden katılım olması gerektiğini savunduklarını dile getiren Güç, gazetecilerin yaşadığı örgütlenme sorununun Gezi direnişi ile birlikte daha çok ayyuka çıktığı ve artık örgütlenme konusunda önemli bir yükseliş olduğu görüşünde.
“Gezi sürecinde penguenlerin çok popüler hale gelmesi gazetecilerin kendisini sorgulamasını da tetikledi. Bu yüzden son zamanlarda örgütlenme konusunda önemli bir yükseliş var.
“Gezi sürecinde halkın gazetecilere yönelik de bir tepkisi vardı. Aslında gazeteciler, emekçiler işlerini yapıyorlar ama bunların yayınlanmaması yönetimin ve patronajın suçudur. Muhabir haberini yapar, müdürleri o haberi ya kullanırlar ya da kullanmazlar.
“TGS üyelerinin sayısı artıyor. Toplu İş Sözleşmesi (TİS) hakkı için baraj altındaydık ama büyük ihtimalle Ocak sonunda açıklanacak listede barajı geçeceğiz, toplu sözleşmelerimizi imzalayacağız, örgütlü olduğumuz yerlerde yetkimizi alacağız.
“Darbe dönemlerinde olmayan yasaklar…”
“Türkiye'de basın özgürlüğü yok. Anaakım medya, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) yakın şirketlerce satın alınmış durumda. Bir iki gazete dışında patronaj zaten AKP hükümetine boyun eğmiş durumda. Bu durumda basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değil.
“Eskiden patron tahakkümü vardı, şimdi patron artı hükümet tahakkümü var. Başbakan genel kurulda konuşuyor, bir laf söylüyor ve bir bakıyorsunuz, bir gazeteci işsiz kalıyor.
“Bu tahakküm açıkça görünürken basın özgürlüğünden söz edemeyiz. Biz bu basın özgürlüğü mücadelesini yükseltmek istiyoruz. Basın özgürlüğü olmadan doğru haber akışı da sağlanamıyor ve halkın bilgi alma hakkı engelleniyor.
“İnsanlar bir şekilde manipüle edilmiş haberleri görüyorlar. Bunun mücadelesini vereceğiz. Şimdi gazetecilerin emniyet binalarına girmesini yasaklayan uygulamayla ilgili yargı yoluna gideceğiz. Darbe dönemlerinde dahi bu gibi yasaklar konmamışken bugün yeni yasaklar konuyor.
“Haber sızmasın istiyorlar ve bilgileri sansürlemeye çalışıyorlar. Bu sansür her zaman işliyor. Bir de işin otosansür boyutu var. Ağzını açan, muhalif bir yazı yazan işsiz kalıyor. Nazlı Ilıcak örneğinde olduğu gibi en küçük bir itirazda bile insanlar kapı önüne konuluyor.
“Bireysel değil örgütlü tepki”
“Zamanında benim de çalıştığım ve greve çıktığımız Sabah grubunda yedi dergi birden kapandı, onlarca gazeteci işsiz kaldı. Radikal'de tensikat var. Her yılsonu olduğu gibi insanlar ya işten çıkarılıyor ya da tensikat olacağı yönünde söylenti dolaştırılıyor.
“Ben bunu insanlar zam istemesin diye firmaların politika haline getirdiğini düşünüyorum. Bazıları ‘işimiz var, çalışıyoruz, patrona şükürler olsun’ gibi şeyler söylüyor.
“Halbuki bu çalışma karşılığında bir ücret aldıklarını ve bu çalışma sayesinde o gazetelerin ayakta durduklarını düşünmüyorlar. İşim var diye şükrederek oturuyorlar, bu da tabii ki otosansürü beraberinde getiriyor.
“Son zamanlarda işten atmalar ve yasaklamalarla da görülüyor ki, artık gazetecinin bir örgüte ihtiyacı var. Bu örgüt de TGS'dir. TGS olarak her zaman basın özgürlüğü ve gazetecilerin özgürlüğü için mücadelemizi sürdüreceğiz.
“Son zamanlarda yaşananlar herkesin tepkisini ortak şekilde ve örgütlü olarak verebilmesinin önemini ortaya koydu. Gazeteciler özgürlük mücadelesi verdikçe ülkenin de özgür olacağını düşünüyorum.” (EKN)