Kadınlara açıktan, sistematik ilk seslendiği yer Kadınca oldu Asena'nın. Kadınca dergisini 1 Aralık 1978den 1 Mart 1992'ye kadar yöneten Duygu Asena, aynı zamanda Kadınca'nın çizgisini de asıl belirleyen kişiydi.
Şimdi yaklaşık otuz yıl öncesine gidin... O yılları kafanızda canlandırmaya çalışın. Yaşı buna uygun olanlar, o yıllarda kadınların ve erkeklerin nasıl düşündüklerini, nasıl yaşadıklarını hatırlayın, yaşı daha genç olanlar, siz de hayal edin... Otuz yıl önce...
Kadınca... İlk fark ediş
Duygu Asena bir söyleşisinde, "Kadınlarla erkekler arasında bir çelişki olduğunu fark ettiğimin de farkında değildim aslında ama hep kavga halindeydim. Sonra yavaş yavaş bilinçlenmeyle, bunun ne olduğunu anlamam paralel gitti," demiş.
İlk fark ediş, yani aslında fark ettiğinin de farkında olmadığı dönem, yani seksenlerin ilk başı, yani yaklaşık otuz yıl önce...
Onunla bianet.org için yaptığım söyleşide şöyle anlatıyordu, "Kadınca 'yı. "Dergiyi patronumuz Ercan Arıklı ve stilist Necla Seyhun planlamışlardı. Sıradan bir kadın dergisiydi. Moda, patronlu modeller, güzellik, nakış, dikiş falan. Ben geldiğimde satışı 17 bin civarındaydı. Ayşeler uyanın Aliler'i uyandırın diye bir yazı koydum...
"Çok fazla ilgi gördü... Dergiyi değiştirmeye karar verdim ama patronum Türkiye'de böyle bir derginin satmayacağına inanıyordu... Ben ısrar ettim ve hızla satış artmaya başladı... 90 binlere kadar çıktı ve tabii artık kimse bana karışmaz oldu. Elbette bu kadar büyük bir ilgi tahmin etmiyordum. İyi gideceğini biliyordum ama böylesi bir yoğunluk ve satış kimsenin aklına gelemezdi. Ama kadınlar öyle yalnızdı ki, binlerce dostumuz oldu."
Duygu Asena'nın "İlk"leri
Kadınca'nın ilk yılları, kadınları tek tek ele aldığı, tek tek kadınların başarılarını öne çıkardığı bir dönem. Bir kadının, "kadın olduğu için" başına gelen olumsuz bir olay, ya da bir kadının başarısı, örneğin ilk kez bir kuruma bir kadının yönetici olması ele aldığı konular arasında.
Ama bu dönemin asıl "ilk"i Duygu Asena'nın "ben" diye konuşması. Batılı feministlerin teorize ettiği, ama Türkiye'de henüz bilinmeyen "özel olan politiktir" sloganını ilk pratiğe geçiren kişi o.
Bazen kendi yaşadığını, bazen bir yakınının, bazen bir okurunun yaşadığı bir olayı anlatıp yorumlayan ve hepimize yarayacak dersler çıkaran Duygu Asena, aslında "özel olanın politik" olduğunu "fark ettiğinin farkında olmadan", özel alanın politikasını yapan ilk kadın.
Kadınların iş ya da özel yaşamlarında başarılarını dergisine, yazılarına aktaran, kadınların "başarısızlığıyla" uğraşmayan, herhangi bir kadın kadınlara zarar vermediği sürece çok kızsa da, hiç beğenmese de eleştirmeyen, "kadınlar birbirini desteklemeli" diyerek, bugün politikleştirdiğimiz "kadın dayanışması" kavramını da ilk uygulayan kişi. "Kadın dayanışması"nın politik yanını "fark ettiğinin farkında" olmadan...
Ama bu öyle bir fark ediş ki... Hakkında iğneleyici, küçük düşürmeye çalışan demeçler veren kadınlara bile karşılık verdirmeyen, sadece dost sohbetlerinde "kadınlar niye birbirini çekemiyor" diye hayıflandıran, bir fark ediş.
Cinsellikle ilgili ilk "feminist" yazıları yazan, yazdıran da, Türkiye'yi "orgazm" sözcüğüyle tanıştıran da o. Kadınların da haz duyması gerektiğini, erkeklerin kadınların haz duymasını önemsemediğini, dahası erkeklerin sevişmeyi bilmediğini, kadınların nasıl haz alabileceğini, önce Kadınca'dan okudu pek çok kadın.
Tabii aslında bütün bunların toplamı, yani "kadınlar" ve "erkekler" vurgusu, kadınların bir toplumsal bir grup ezilmişlerinin "farkında olduğunu fark etmeden", böyle teorize etmeden, kadınların bir toplumsal grup olarak ezilmişlikleri dile getirmesi nedeniyle Duygu Asena kadınların tarihinde önemli bir yer ediniyor.
Cinsiyet rollerini dönüştürme
Kadınca'da, ilerleyen yıllarda, "erkekler yapıyor, biz niye yapmayalım" vurgusu öne çıkıyordu. "Biz de gece sokağa çıkabilmeliyiz", "Biz de aşkta ilk adımı atmalıyız", "Biz de yönetmeliyiz..." Ve buna paralel, "Erkekler de ağlar", "Erkekler de çocuk bakar" yazıları...
Ki o yıllar, örneğin İbrahim Tatlıses'in böyle şakır şakır ağlamadığı tam tersine kadınlara vurması nedeniyle gündemde olduğu yıllardı. Yani Duygu Asena ve onun Kadınca'sı cinsiyet rollerinin dönüştürülmesini "fark ettiğinin farkında olmadan" cinsiyet rollerinin dönüşmesini savunuyordu.
İlk hareket ve karşılıklı beslenme
Duygu Asena kadınlara anlattı, kadınlar Duygu Asena'ya... Her gün onlarca mektup, onlarca telefon, çok uzaklardan kalkıp dergiye gelen kadınlar... Deyim yerindeyse karşılık bir deneyim aktarımı, karşılıklı bir beslenme söz konusuydu. Kadınlar Duygu Asena'dan öğrendi, Duygu Asena kadınlardan.
Feminizmin örgütlü bir güç olarak sahneye çıkması, kampanyalar, feminist dergiler, paneller, yazılar, tartışmalar... Bu kez Kadınca, Duygu Asena ve feminist hareket arasında bir bağ kuruldu. Feminist hareketten çok önce şiddet, sığınak gibi konular Kadınca'nın ve Duygu Asena'nın gündemindeydi ama bu kez feministlerin kampanyaları, önerileri, yaptıkları da Kadınca'ya taşınıyordu.
İşte bu yıllarda Kadının Adı yok çıktı. Dönemin en çok satan kitabıydı. Pek çok kadın, Kadının Adı Yok'u okuyarak hayatını sorguladı. Değiştirmeye çalıştı. Değiştirdi. Pek çok kadın kitabı okuduktan sonra feminist oldu. Yeni bir karşılıklı akış söz konusuydu, feminizmden Duygu Asena'ya, Duygu Asena'dan feminizme, kadınlara, kadınlardan...
Kadın, erkek... Evlilik, aşk, cinsellik... Şiddet... Mücadele... Örgütlenme... Kadın Dayanışması... Feminizmin pek çok konusu artık Türkiye'nin gündemindeydi. Ve bu gündeme gelişte, bununla da kalmayıp değişmede ve değiştirme de Duygu Asena fitili ilk ateşleyenlerdendi. Belki de ilk ateşleyen...
Sadece çok sevdiğim bir arkadaşım olduğun için değil, bir kadın olarak kendimi tanımama, hayatımı sorgulamama, mücadele etmeme katkıda bulunduğun için, bütün kadınlar adına iyi ki doğdun Duygu Asena... Çok yaşa...
* Filiz Koçali'nin yazısı 28 Nisan 2006'da Cumhuriyet Dergi'de yayımlanmıştı.