Bozalan, Gökbel, Mazı, Balcılar, Demirciler ve Hamamlar köylerinin yaylalığıymış Fesleğen... Karacahisar'ı geçtikten sonra asfalt bitiyor; yönlendirme tabelaları da... Toz başlıyor...
İlk kez yolu düşenler için, sora sora bulunabilen bir köy Fesleğen. "Sora sora Bağdat bile bulunur" diyen bir kültürden geldiğimiz için, yol da iz de hiç dert edilmemiş anlaşılan...
Bozuk zeminli yolda ilerliyoruz. Yol üzerinde dört beş kişilik bir topluluk... Yanlarına yanaştığımızda, Muhtar Muhittin Durmaz'ı farkediyoruz. Muhtar yanımıza geliyor ve Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü'nden görevlilerin geldiklerini ve o anda 2 no'lu pompadan depoya su basıldığını söylüyor... "İyi haber!" diyorum içimden... Suyun; 170 haneli ve yaklaşık 800 nüfuslu köyün, yıllardır çözülemeyen en büyük sorunu olduğunu biliyorum çünkü. Ve o nedenle gidiyorum Fesleğen'e... "Gözünüz aydın!" diyorum. Diyorum ama Durmaz, henüz dolmaya başlayan su deposundaki ıslanma ve sızıntıları göstererek; "Bu" diyor "gözle görülüyor. Esas sorun, döşenen boru hattında yaşanacak..."
Temmuz ayında, sisteme deneme için su verildiğinde, o kadar çok yerde patlama olmuş, su kaçağı yaşanmış ki... Köylüler, boruların altına ve üstüne özel bir malzeme dökülmesi gerektiği halde bunun yapılmadığını, hattın büyük bölümünün, son derece özensiz şekilde ve uygun olmayan malzemeyle örtüldüğünü söylüyorlar. Muhtar, Köy Hizmetleri Muğla İl Müdürlüğü'ne, hattı teslim alması için çağrıldığını belirterek, endişelerini dile getiriyor...
"Bunlar köylüdür, anlamazlar!"
Köylünün ve muhtarın anlatımları; Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü Kontrol Memurluğu'nun, köylerde yapılan bu gibi yatırımlarda görevini layıkıyla yerine getirmediği yönündeki duyumlarımıza, bir örneğin de Fesleğen'de yaşandığını düşündürtüyor...
Bu koşullarda, standartlara ve ihale sözleşmelerine uygun olmadan yapılmış bu yatırımı Muhtar'a teslim ederek, "oldu bitti"ye getirilmek mi isteniyor sorumuza yanıt alamıyoruz Muhtar'dan... Aslında, bu sessizlik çok fazla şey anlatıyor... Muhtar; "Teslim alırsam, yaşanacak olan tüm arızaları muhtarlık olarak bizim gidermemiz gerekecek. Benim o kadar bütçem yok ki!" diyor haklı olarak.
Fesleğen Köyü'nün su isale hattının, ihale şartnamesine uygun olarak inşa edilip edilmediğinin, başta Milas Kaymakamlığı ve İlçe Özel İdaresi olmak üzere ilgili tüm kurum ve yetkililerce denetiminin yapılması gerek! Müteahhidinden sorumlu memurlarına kadar; "Bunlar köylüdür anlamazlar nasıl olsa!" duygusuyla yapılan kalitesiz işlere son verilmeli artık...
"Fesleğen Köyü İçme Suyu Projesi" 10 yıl önce hazırlanmış. Grup Köy uygulaması içinde, Karacahisar, Çiftlik ve Pınararası köyleri suya kavuşmuş. Geriye sadece Fesleğen ve Demirciler köyleri kalmış. Müteahhit firma, isale hattının yapımını Temmuz ayı içinde tamamlamış. O sıra, deneme amacıyla sisteme su verildiğinde büyük sorunlar yaşanmış. Ardından, iki gün öncesine dek gelen giden olmamış.
Bu durumun, ödenek sorunları nedeniyle müteahhit firmaya ödeme yapılmamış olmasından kaynaklandığı söylenmiş köylülere. Duyumlara göre, Müteahhit Önder Tuğlu; "Ödemesi yapılmadan suyu salmam" demiş, gitmiş. Beklemişler, beklemişler köylüler...
Muhtar; seyyar arıcılığın yaygınlığından söz ediyor. "Çamlarımız basralı bizim" diyor ve sürdürüyor; "Adana, Kayseri, Mersin'den gelmiş 5 bin kovan var köyümüzde..." Halıcılıkla ilişkilendirerek soruyorum; "Yerli yabancı turist gelir gider mi Fesleğen'e?"
Muhtar, yine gülümseyerek "evet" diyor. Ciplerle gelip yürüyüş yaparlar burada. Bi güzel toza bulanıp Çökertme'ye giderler. Orada denize girip arınırlar Fesleğen'in tozundan..."
Toz turizmi var!
"Desene Muhtar, Fesleğen'de 'toz turizmi' var" sözlerime gülüyoruz hep birden...
"Ağlanacak hallerimize gülüyoruz işte" diyor.
"Daha ne kadar, nereye kadar?" sorusu düşmüş akıllarına, tak etmiş canlarına, nihayet!...
Köy içinde bulunan irili ufaklı göletlerdeki çamurlu suları kullanıyor Fesleğenliler. "Bu suyu içenler bile var. Çoluk çocuk ishalden kırılıyoruz. Kendimize yetecek kadar sebze bile ekemiyoruz. Pazardan alıp geliyoruz domatesi, biberi, patlıcanı... Küçük çanaklarda tavuklara su koyuyoruz. Onu da arılar içip bitiriyor" diyor Erol Kara. Muhittin Durmaz ile Erol Kara, muhtarlık seçimlerinde birbirlerine rakip olmuşlar. Durmaz kazanmış seçimi. Ama, ikisi birden anlatmaya çalışıyor Fesleğenin dertlerini...
810 kilometre uzaktan su getirmek
170 hanenin en az 150'sinde sarnıç var. Köyün girişinde de, yöremizde sıkça rastlanan sarnıçlardan biri hala daha kullanılıyor. İçme sularını, "Ziftlik Deresi'nden" temin ettiklerini söylüyor Muhtar. Köyün yaklaşık 810 kilometre uzağındaki bu yerden eşek, at ve katırlarla getiriyorlarmış suyu.
"Bu su da iyi bir su değil. Üstelik çok az. Bir katır yükü alındı mı, uzun zaman beklemek lazım. Yakın köylerin muhtarlarıyla birlikte Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'ne dilekçe yazdık bu yılın ikinci ayında. Dedik ki, bu suyun önüne bir set yapılsın. Ama şimdiye kadar herhangi bir cevap almadık..."
Peki, Fesleğenliler neyle geçiniyorlar?
"Eskiden" diyor Erol Kara, "köyün yüzde 95'i arıcılık yapardı. Şimdi, 34 kişi anca... Yine hayvancılık yaygındı. Orman kapanınca o da bitti... Şimdi, az miktarda keçi, koyun ve sığır var. Aslına bakarsan, hayvanlarımız da susuzluktan kırılıyor. Süt de satamıyoruz. Buzağılar içip duruyor sütümüzün çoğunu..."
Eskiden beri gelen bir tek halıcılık kalmış Fesleğen'de. Hemen hemen her evde bir tezgah var. Sürekli halı dokunuyor. Dokunuyor ama, iyi koşullarda pazarlanamıyor halılar. Yöremizde, yıllardan beri çözülemeyen bu sorun, belki de en yaralayıcı biçimiyle Fesleğen'de yaşanıyor. "El emeği göz nuru halılarımızı yok pahasına satıyoruz..." diyorum...
"Hep öyleyiz" diyor Erol Kara...
"Başka?..."
"Az tütün, biraz balıkçılık ve bir o kadar da zeytin..."
"Hepsi bu mu?..."
"Hepsi bu!"
Fesleğen, Faselika'nın kızıymış...
Fesleğen adının nereden geldiğini soruyorum.
Erol Kara yanıtlıyor; "Burası, Faselika isimli bir Rumun çiftliğiymiş önceden. Faselika'nın Fesleğen adında bir kızı varmış. Sonradan buraya el konmuş. Bizim atalarımız dedelerimiz tarafından. O zaman Faselika, 'Tamam' demiş, 'Ama hiç olmazsa benim de bir izim, payım kalsın burada. Buraya kızımın adını verin'... Dedelerimiz böyle anlatırlardı.."
Yayla'da eski bir yerleşim izi olup olmadığını soruyoruz. "Var" diyorlar, "Olmaz mı hiç!" Asar dedikleri bir yere götürüyorlar bizi. Çam ormanı içinde, Bir yandan Gökova Körfezi'nin rüzgarını alan, öbür yandan yaylaya da hakim bir tepedeki kalıntılar, tahminimizden öte değerli. Muhtar; "Müze'ye bir dilekçe yazacağım. Gelip baksınlar buraya" diyor ve sürdürüyor; "Bu çok zamandır aklımda ama, bir türlü yapamadım..."
Hilal, Milas Lisesi'nde okuyacak
Fesleğen'de, birleştirilmiş üç sınıf bulunuyor. Okulun iki dersliği var. Birinde birinci sınıflar, diğerinde ise ikinci ve üçüncü sınıflar öğrenim görüyorlar. 16 Eylül'de başlayan olan yeni dönemde, yaklaşık 35 öğrenci öğretim görüyor. Dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci sınıf öğrencileri, taşımalı sistemle Çamköy İlköğretim Okulu'na gidiyorlar. Fesleğen'den bugüne dek yüksekokul öğrenimi gören olup olmadığını soruyorum. "Biz" diyor bir köylü, "İlkokulu bile öğretmenlerimize yumurta verip bitirdik..."
Gülüşüyoruz.
Bu eğitim öğretim döneminde, Milas Kaymakamı Hulusi Doğan'ın yakın ilgi ve desteğiyle, Hilal Kaba, Milas Lisesi'nde okuyacak. Hilal çok mutlu. Gözlerinin içi gülüyor hep. Hilal ile buluştuğumuz sırada, Kazım Avcı adlı yurttaşımız, oğlu Serdar'ın çok başarılı bir öğrenci olduğunu, ama oğlunu okutmaya gücünün yetmediğini söyleyerek; "Gazeteci Bey" diyor, "Benim oğlanı da bi yazsanız. Kaymakam Bey benim oğlana da bir iyilik yapsa..." ve gözleri dolarak şöyle sürdürüyor; "Bi olsa var ya, ne deyim ben, sevineyim desem az. Bi söyleseniz, benim oğlana da bir imkan olsa..."
Söğüdün erenleri, çevirin gidenleri
Fotoğraftaki, bir söğüt ağacıdır.
Çocuklar, söğüt ağacı ve benim aramdaki özel bir buluşma biçimidir bu fotoğraf. Bir anı kalsın diye çekilmemiştir. Üstelik, bir sözleşmedir de bu fotoğraf: İnat sözleşmesi...
Sözü yine "inat"a getirmek üzere, kısa bir özgeçmiş öyküsü anlatmak istiyorum, söğüde dair...
Kahveci Cemal ekmiş onu Fesleğen'in girişindeki kahvenin önüne.
"Kırşehir'den arıcı arkadaşlar getirdiler" diyor.
Cemal'in, söğüt ağacına ilgisinin, sevgisinin nedenini özellikle sormadım.
"Neden söğüt ağacı?" demedim. "Söğüt ağacının huyunu suyunu bilir misin?" de demedim.
Nedir söğüdün huyu suyu?
Huyu suyu birdir söğüdün.
Suyu sever söğüt, hem de çok sever.
Bu nedendir, en çok sevdiği yerdir su kenarları.
Suyunu eksik etmezseniz hep çok iyi huyludur.
Uzatır dallarını, uzatır, uzatır... Yerlere dek eğer dallarını. Toprağa tapınırcasına eğilir toprağın üzerinde, başı göğe ersin istemez. Dalı toprağa, suya değsin yeter.
Suyunun çok oluşundan hiç yakınmaz. Ama ne zaman ki su bulamaz; işte o zaman huysuzlanır.
Uzamaz, eğilmez dalları. Güneşin altında eğilir bükülür. Sırma saçlar gibi olması beklenen dalları utanır sıkılır, ezilir büzülür, rengi solar, süzülür... Dört mevsim eksik olmayan güzelim yaprakları, sapır sapır sararıp dökülür...
Fesleğenli çocuklarla birlikte büyüyor bir süredir Cemal'in kahvesinin önündeki söğüt. Fesleğenli çocuklar kadar büyüyor. Fesleğen'deki çocuklar o söğüde benziyorlar. Söğüt görüyor bunu, farkında her şeyin, biliyor.
Söğüt bilmekle kalmıyor, bilinçli!
Söğüt, Fesleğen'in inadı!...
"Toz turizmi" haberinden öğrendiniz umarım:
Fesleğen susuz.
On yıllardır kıştan bahardan kalma sularla geçirmeye çalışıyor yaz aylarını. Kullandıkları, zaman zaman da içmek zorunda kaldıkları su değil, çamur!
Bu yüzden söğüt, inadını simgeliyor Fesleğen'in...
Denilebilir ki; bu nasıl bir inatmış da, uzun yıllar boyunca susuzluğa razı olmuş, susmuş ve oturmuş?
İşte tam da budur inadı Fesleğen'in.
Beklemek nasıl mümkün olabilir inat olmasa...
Başkaca bir sermayeniz olmamışsa, kalmamışsa inattan başka, ne yapabilirsiniz düşünsenize.
"Siz kaç yıldır köylüsünüz?" gibi, aslında kolayca anlaşılamayacak soruma verdikleri; "doğuştan" yanıtını not etmeliyim. "Doğuştan köylü olmak" tam da bu işte!
Cemal, "suluyorum" diyor.
Dedim ya, Cemal'e sormadım diye.
Cemal'in haberi yok çektiğim bu fotoğraftan...
Ama söğüt biliyor.
Söğüdün her şeyden haberi var.
Söğüt, Fesleğen'i, suyu sevdiği kadar seviyor bu yüzden... Söğüt de oralı olmuş... Bir "inat heykeli" o... (AKK/NH/BB)