İçerikli program yapmak maliyeti yüksek, gelir garantisi olmayan bir yöntemdi. Ama televizyonlar da "günde 24 saat yayın yapacağız" iddiasını sürdürmek istiyorlardı. Tam bu sıralarda video-klipler imdatlarına yetişti. Televizyonlar gece programlarını kliplerle doldurdukları gibi, "sabah şekerleri" gibi sabah programları da maliyetli olduğu için gündüz kuşağında da klip programları yayınlamaya başladılar. Klip programlarının çoğu genç, liseden yeni mezun olmuş, çoğu üniversiteye gitmeyen, ancak ekranda verdikleri görüntü güzel olan kadınlar tarafından sunuluyordu.
Programların çoğu, daha birinci yılları dolmadan ekrandan kaldırıldı. Aralarından sadece biri, Ece Erken'in sunduğu, başlangıçta Klip 98 olan, ancak yıllar geçtikçe, adı da dahil her şeyi değişen program bugünlere kadar gelmeyi başardı.
Ece Erken, programa başladığı zamanlarda neredeyse çocuktu. Henüz 10'lu yaşlarını sürüyordu, ilk televizyon deneyimiydi, ufak tefek görüntüsü ve sarışınlığı, televizyon için en önemli avantaj olan "şirinlik" kisvesini getirdi ona. Halkın tabiriyle "Ececik", pek çok evin "küçük kızı" olmayı başardı. Artık ev kadınları, emekliler ve hatta orta yaşlı erkekler bile sabahları Ece Erken'i mutlaka izliyorlardı.
Televizyonda şımarıklık dersleri...
Programın formatı başladığı günlerde diğerlerinden farklı değildi. Basit bir müzik programıydı. "Günün konusundan" ve "istek alan kliplerden" oluşuyordu. Ece Erken her sabah "olanca sevimliliği ile" ekrana çıkıyor, üç saate yakın program yapıyor ve programda sadece "sevgilinizle kavga ettiniz, nasıl barışırsınız" gibi "içerikli" sorulardan ve bu soruya fakslarla verilen cevaplardan oluşuyordu. Yani program dönemin "yayın sürsün de, ne konuşulduğu önemli değil" mantığıyla yapılan programlarından biriydi.
Ece Erken, program Klip 2000 olduktan sonra başladı değişim göstermeye. Artık "gerçek televizyoncu" olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu. Tam da bu sıralarda Müyap'ın getirdiği klip yayını karşılığı ödeme uygulaması da ekmeğine yağ sürdü aslında. Kliplere para ödenmesi kararıyla birlikte programın yavaşça değişmeye çalışan formatı da ani bir şekilde tam bir sabah programına dönüştü; artık programa her sabah konuk geliyor, gelen konuklar canlı şarkı söylüyor, böylece program kurtarılıyordu.
Ancak Ece Erken, Türk televizyonlarında görmeye pek de alışık olmadığımız - ya da tam da alışık olduğumuz- bir sunucuydu. İzleyiciyle çok iyi kurduğunu iddia ettiği ilişki, onu "evin küçük kızı" yapmıştı, evet, ama sorun kurduğu ilişkinin tanımadığı bir hakla "evin şımarık küçük kızı" olmayı tercih etmesiydi.
Erken, belki de televizyon programcılığının en büyük hatasını yaptı, ama bu ona gerektiği gibi tepki olarak dönmedi. Ekranda asla sorulamayacak sorular soruyor, aldığı cevapları beğenmediğinde "küstüm bana ne" gibi cümlelerle konuğuna sırtını dönüyor, özel yaşamında sorunlar yaşadığı "ünlü" arkadaşlarının cep telefonu numaralarını bile ekranda verebiliyordu.
Örnek Genç Kız...
Ece Erken, bir dönem genç kızlarının idolu olmayı başardı. Ailelerin onayını almış bir idol belki de ilk kez görülüyordu. Normalde televizyonlarda gördükleri kadınları asla beğenmeyen, hele de kadın gençse, hakkında söylemediklerini bırakmayan orta yaşlı teyzeler, liseyi bitirmek üzere olan kızlarının Ece Erken'e özenmesine asla itiraz etmediler.
Ece Erken, "evin kızı" yakıştırmasından oldukça memnundu. Hatta, ekranda bunu elinden geldiğince kullandı. Bir ara programa "evinizin kızı geldi" diye bile başladı. Özel hayatı ile çok fazla gündeme gelmemeye çalışıyor, hakkında çıkan her dedikoduyu en kısa zamanda yalanlıyordu. Evin kızı olmasını en fazla garantileyen cümlesi ise "evlenmeden asla bir erkekle beraber olamam" idi. İşte tam da bu nedenlerle kadınlar, kızlarının Ece Erken'i örnek almasına asla itiraz etmiyorlardı.
Uzun zaman hiç sevgilisi olmadı. Sevgilisi olduğu iddia edilen erkeklerle hep çok iyi arkadaş olduğunu söyledi. Zaten hayatında biri olsa, bunu medyayla paylaşmaması için hiçbir sebep olamazdı. Zaten birlikte olacağı adam evleneceği adamdı. Zaten... Zaten... Zaten...
Telli Babaya Adaklar Adandı...
Sonra bir gün, gazetelerde "sosyetik bir ailenin" genç ve yakışıklı oğluyla birlikte olduğuna dair haberler çıktı. Erken, haberleri doğruladı. Artık evin küçük kızının evlenme zamanı geldiğine inanan binlerce izleyeni de rahata erdi. Ayşe teyze, "Ece evde kalacak" diye korkmaya bile başlamıştı. Nesrin ablaysa, "hayırlı bir koca bul diye, senin için Telli Babaya adak adadım" diye programa telefon bile etmişti.
Sonunda dualar kabul oldu. Erken kendine bir sevgili buldu. Ufukta henüz bir evlilik yoktu, ama müstakbel koca adayı, genç, yakışıklı ve zengindi. Yani, tam hayal edildiği gibi...
Buraya kadar her şey normaldi. Ece Erken ilişkisini daha önce de söylediği gibi basından saklamadı. Ama sonrasında söyledikleri inanılır gibi değildi. Birlikte olduğu Tuncay Öztarhan'la ilgili sorular birbiri ardına sorulurken, verdiği cevaplarla en azından bir kısım insanı çok etti Erken. Tuncay'a göre çok rüküş ve bilgisizdi. Nerede nasıl davranacağını bilmiyordu, nereye nasıl giyinileceğini bilmiyordu. Ama yavaş, yavaş öğrenmeye, ona uygun bir kadın olmaya başlıyordu. Ait olmadığı bir ortamda rahatsız olan her kadın gibiydi Erken.
Kendisini yabancı ve fazlalık hissediyordu, birlikte olduğu adam, "ona fazlaydı". "Ama o, bu açığı kapatmak için elinden geleni yapıyordu". Erken, tüm hayatını televolelere anlatmaya alışkın meslektaşları gibi, Öztarhan'ın düzgün giyinmediği zaman kendisine kızdığını, hatta bazen yanlış şeyler söylediğinde azarladığını da medyayla paylaştı. Tuhaf olan, bu durumdan rahatsız olmayışıydı. Ona göre, Öztarhan her şeyi biliyordu, ona da böyle davranması normaldi...
Tam da ilişkinin düzgün gittiği, Erken'in "üst sınıf hayatı" öğrendiği günlerde, iki manken arkadaşı Ebru Destan ve Nefise Karatay'la birlikte "iş kadınlığına soyundular", İstanbul Bağdat Caddesinde bir kafe-bar açtılar. Cafe Rouge adlı mekan bir anda, İstanbul'un en kalabalık kafelerinden biri haline geldi. İyi para kazanıyorlar, işlerini de iyi yapıyorlardı.
Her şey iyi giderken, Erken, ortaklıktan ayrılma kararını açıkladı. Sebepleri basitti, o ortakları gibi çok zaman ayıramıyordu, zaten henüz başladığı dizinin çekimleri başlamıştı. Yani, kafeye ayıracak zamanı yoktu...
Aradan birkaç gün geçti. Bu kez, yine ekrandaydı Erken, kendisine uzatılan mikrofona "gerçek ayrılma" kararını açıklıyordu. Sevgilisinin ailesine saygısı sonsuzdu, onları "rencide edecek" bir davranış yapmaktan ürküyordu, en doğru karar, bu işi bırakmaktı. Konuşmalarında sadece sevgilisinin ailesini dile getirmesi elbette ilginçti, ama şaşırtıcı değildi, ne de olsa müstakbel gelin sayılırdı. Ama sorun, neredeyse çocuk yaştan beri ekranda program sunan, dolayısıyla ekonomik özgürlüğü olan ve öyle ya da böyle hayat hakkında fikir sahibi olması beklenen birinin, sevgilisinin "aile prestiji için" iş hayatına nokta koymasıydı. Günün birinde, televizyon programıyla ilgili benzer bir karar verirse, anlayın ki, evleniyor...