Şimdiki evliliğinden önce iki kere daha evlenmiş. İlk evliliğinden iki çocuğu var. İlk evliliği, kocasının çalışmasını istemediği için, ikinci evliliği ise kocasının alkol sorunu bitirmiş...
"16 yaşıma kadar Bolu'da yaşadım. Sonra İstanbul'a akrabalarımın yanına geldim. Akşam Enstitüsüne gidiyordum. İlk eşimin neredeyse hiç parası yoktu. Bu yüzden çalışmak istiyordum ama izin vermiyordu. Anlaşamıyorduk, ayrıldık. İkinci evliliğimi ise eşimin alkol sorunu bitirdi."
Türkiye'de mankenlik okulunun ilk mezunlarından da olmuş, başörtülü de...
"Mankenlik okulunu bitirdim. Ama mizacım bu işi yapmama engel oldu. İkinci evliliğimde kapanmaya karar verdim. Ondan ayrılınca terzilik yapmaya başladım. İşi büyüttüm, atölye kurdum, hem giysi hem de ilginç aksesuarlar yapmaya başladım. Yanında çalışacakları hep kadınlardan seçtim. İstedim ki ekonomik özgürlükleri olsun. O dönem Rus kadınları Laleli'ye gelip ticaret yapıyordu. 'Onlar buraya gelmeye cesaret ediyorsa ben de Rusya'ya giderim' dedim ve gidip orada ürettiğim aksesuarları sattım."
Şimdiki eşiyle bir evlendirme şirketi aracılığıyla tanışmış.
"Cinselliği hiçbir zaman sevmedim bu nedenle yaşı benden çok büyük birisiyle evlenmek istiyordum. Maddi durumu çok iyiydi. Çalışmaktan yorulmuştum. Onunla evimin kadını olmak için evlenmiştim. Evleneli 5 yıl oldu. Evlendiğimizde ben 45, o 65 yaşındaydı."
Evliliklerinin başında her şeyin iyi gittiğini ama daha sonra bir cehenneme dönüştüğünü anlatmaya başladı:
"Eşim eski eşini bıçaklayarak öldürmüş. Bunu bilmeden evlendim. İsviçre'de 8 yıl cezaevinde kalmış. Daha sonra Türkiye'ye gelmiş. Şizofren olduğunu ve gittiği doktorlara söylediği bu itirafını ben çok sonra öğrendim. Bir gün lavabodaki küçücük pirincin tıkayacağını söyleyerek, bir gün yeleğini elimle yıkadığım için, bir gün de yüzüğünü koyduğu yeri bulamadığı için dayak yiyorum. Ama artık çürüklerimin görünmemesi için vücuduma vuruyor yüzüme değil."
Eşinin hastalığı nedeniyle ona "merhamet" duyduğunu anlatarak, sözlerini sürdürdü:
"Hastalığı yüzünden hep ona merhamet ettiğim için başıma bunlar geliyor. O tek başına da kalamaz, korkar. Bir yandan da bana ihtiyacı olduğunu düşündüğüm için onu bırakıp gidemiyorum. Bana tamam boşanalım ama yanımda kal diyor. Çünkü böylece bütün haklarımdan vazgeçmemi istiyor. Ama kendine yetecek birisi değil."
Eşinin şiddeti yüzünden ondan hiç şikâyetçi olamama nedeni için ise şöyle söylüyor:
"Ondan hiç şikâyetçi olamadım. Çünkü şikâyetçi olursam eski eşi gibi beni de öldürebilir. Şizofren olduğu için ne zaman ne yapacağını bilemiyorum. Kaç kere karakola, savcılığa gittim ama hep ismimi sordular. O yüzden de cesaret edemedim."
"Çok ani hareketlerle bana saldırıyor" diyor ama canını eşinin sözlü hakaretleri de çok sıkıyor.
"Bana sözlü olarak da çok hakaret ediyor. En çok 'cadde kadını' demesine bozuluyorum."
Bir işe girip çalışamadığı için ekonomik olarak eşine bağlı olduğunu, hayatını onun kısıtlamalarıyla sürdürmek zorunda kaldığını söylüyor:
"Bana para vermiyor. Şu anda üzerimdeki onun gömleği... Altımdaki pantolonu da çöpten buldum. Bana eskilerini veriyor, onları giyiyorum. Ama kendisi her zaman çok lüks giyinir.
Bir şey istediğinde bunu emrederek söylüyor. Ekmeği bile nereden alacağıma o karar veriyor. Şu parayla şu fırından şu kadar ekmek al gel diyor. Evde yemek yapmam, çamaşır, bulaşık makinesini kullanmam yasak. Zaten telefon açmam da yasak, eve telefon gelmesi de. Kız kardeşim aradığında bile telefonu hemen kapattırıyordu. Bugün de belediyeden para yardımı istemek için gittiğimi söyleyip çıktım."
"Bana bunları yaptığını bilenler var ama kimse karışmıyor. Bizim eve misafir de gelmez biz de gitmeyiz."
"Boyu benden çok kısa ama dışarıdan gören biri onun beni değil benim onu dövdüğümü düşünür. Ama elini kaldırdığında hemen ürküyorum. Onu arada hastaneye yatırmayı başarıyorum. Ama anlıyor ve giderken 'Sen görürsün geldiğimde sana göstereceğim' diyor. Geri geldiğinde birkaç zaman iyi oluyor ama sonra yine aynı..."(BT)