Yemek için sıraya girdiğimiz okul kantininde TOHAD Başkanı Süleyman Akbulut bana 10 puanlık soruyu sordu. "Sence bana kuyrukta öncelik tanımalılar mı?" Hayır diyerek puanı kaptım.
Siz sorunun üstüne biraz düşünün. Sonra da Süleyman Akbulut'a kulak verin. Kendisiyle engelsiz bir üniversite olma yolunda çok iyi adımlar atan Bilgi Üniversitesi Santral kampusünde görüştük.
Malum bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Türkiye nüfusunun yüzde 12,29'u yani en az 9 milyonu engelli.
Ama artık resmi törenlerde "merhamet objesi" olarak yer almaktan çok sıkılmış durumdalar.
Gözlerine bağladıkları bezle görme engelli olup yürümeye çalışan, yollara rampa koymayıp hediye dağıtan belediye başkanları artık kabak tadı veriyor.
Üniversiteli engelli oranı 0,0035
Çünkü her şey ortada. Rakamlara bakalım.
Engelliler arasında okuma yazma bilmeme oranı yüzde 41.
Öğrencilerin sadece yüzde 1,5 engelli. Üniversitede ise sadece 6500 engelli öğrenci (10 binde 35 kişi) okuyor.
Son sekiz yılda iş arayan 401 binden engelliden sadece 249 bini iş buldu. Üstelik iş bulan her 7 kişiden biri kadın. Kamuda hala 25 bin engelli kadrosu açık.
Otobüsler, yollar engel
61 ilde; 12 bin 417 toplu taşıma aracının sadece yüzde 33’ünde rampa, yüzde 7’sinde anons sistemi, yüzde 6’sında işitme egnelliler için bilgilendirme ekranı var.
51 ilde; 110 bin 538 cadde ve sokağın sadece yüzde 16’sında rampa, yüzde 3’ünde hissedileblir yüzey, yüzde 2’sinde sesli sinyalizasyon var.
Yukarıdaki veriler Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği’nin (TOHAD) Bilgi Üniversitesi ile Sabancı Vakfı Toplumsal Hibe Geliştirme Programı'nın desteğiyle gerçekleştirdiği Engelli Hakları İzleme Raporunun sonuçları.
Hep majesteleri lütfediyor
Söz projenin koordinatörü Süleyman Akbulut’ta. 44 yaşındaki Akbulut, üniveriste son sınıftayken geçirdiği kaza nedeniyle felç oldu. Uzun yıllardır engelli hakları aktivisti. Aynı zamanda iki romanı bulunuyor.
En büyük engel ne?
Şimdi engellilerin sorununu "rampamız yok, otobüsümüz yok"a indirgerseniz yanılırsınız. Erişilebilirlik, tek başına okula gidememek önemli bir sorun ama hepsinin çekirdeğinde ne var? Ayrımcılık.
Türkiye’de engellilere yapılan her şey majesteleri lutüf buyurdular oluyor. Majesteleri cumhurbaşkanı, kaymakam ya da okul müdürü olabilir. Yani bize sunulan bir şey bizim hakkımız değil de, engelliler konusunda duyarlı, engellileri seven idareciler tarafından verilmiş bir lütuf olarak görülüyor. Yahu bizi sevmeyin hakkımızı verin sadece.
Oysa Türkiye’nin taraf olduğu BM Engelliler Hakları sözleşmesi ve Anayasa'da zaten eşitiz ama uygulamada tamamıyla aşağıdayız, ötekiyiz, lutüf bulunanız.
Anayasa eğitim hakkından kimse mahrum bırakılamaz der. Ama gidersiniz okul müdürü, ben bu çocuğun sorumluluğunu alamam, okulda fiziki engeller var ya da çocuğun diğer çocukların psikolojisini bozuyor, sizi kaydetmiyorum diyebiliyor. Aile direttiği zaman “senin sakat çocuğunla mı uğraşıcam, git nereye istiyorsan” der. Çünkü dediğim gibi o lütuf buyuruyor. Suç işlediğinin farkında değil.
İyi niyetinden engelli kiracı almıyor
Ya toplum nasıl bakıyor?
Buradan sarmal bir şekilde ne oluyor, belediye başkanı, kanunların emrettiği halde, 97 yılından beri yolları kaldırımları, mekanları, engellilere uygun halde yapmıyor. O böyle yapmadığı için engelli kapısından dışarı çıkamıyor. Otobüse binemiyor. Okula gidemiyor. Meslek sahibi olamıyor. Sonunda yardıma muhtaç oluyor. Bunun sonunda da engellilerimizin yardıma ihtiyacı var, biz onları çok seviyoruz, hadi yardım edelim diyoruz.
Vatandaşların büyük bir çoğunluğu acıma ve merhamet etme ekseninden bakıyor. Ama aslında bu da ayrımcı bakış. Engelli ayrımcılığı, diğer ayrımcılıklara göre daha az görülür halde. Mesela ev kiralamak istiyorsunuz, ev vermezler çünkü en iyi ihtimalle sakatla uğraşmayacağım filan değil, ya bu yarın kirasını ödeyemez, ben bunu çıkartamam herkes beni eleştirir diye almıyor. Al sana iyi niyet ama sonuç yine ayrımcılık.
Niye battaniye örtüyorum ki
Temel sıkıntı şu, bir hak yardım konusu olamaz. Öyle bir noktaya gelmiş ki şu anda sosyal güvenlik kurumu mevzuatı içersinde engellilere tekerlekli sandalyeler veriliyor olmasına rağmen biz 5 liralarla akülü sandalye kampanyalarına milyonlar yağdırıyoruz. Türkiye’ye seferber ederek yapılan mavi kapak çılgınlığı ki engellilere yapılan en büyük ama en büyük kötülüktür. Engelliyi bir mavi kapağa muhtaç gibi gösteriyor. Arkasındaki rantı söylemiyorum bile.
Filmlerde de mesela engelliler ne kadar kötü gösterilir. Ben sakat kalınca altı yıl evden çıkmadım. Bir gün baktım üşümediğim halde evde de ayaklarıma battaniye koyuyorum. Neden? Hep o kapalı perdeler arkasında eve kapanan engelli film karakterleri yüzünden.
Hak temelli dernekler çok az
Peki engelliler nasıl tepki veriyor?
Bu yaklaşım engellilerde de karşılık bulunuyor. Evet ben bir yere gidemiyorsam, iş bulamıyorsam, okuyamıyorsam, demek ki ben eksiğim. Zaten Allahın cezalandırdığı kişiyim, ya da ben acınacak kişiyim diye benimsiyor ve kendini hayattan izole ederek bir döngü yaratıyor.
Engelli bireyler haklarını bilmiyor, engelliler için çalışan sivil toplum kuruluşları hak temelli çalışmıyor, yardım temelli çalışıyor. Şunu söyleyeyim, sadaka dernekleri olmasaydı biz beş sene önce birçok şeyi çözmüş olurduk. Bizi sabote ediyorlar.
Engelli, sakat farkını biraz açar mısınız?
BM’nin birinci maddesi, sizin bir fonksiyon kaybınız var ise (fiziksel olabilir duygusal olabilir) sakatsınız der. Mesela ben omurilik felçliyim. Öbürü kör. Ama toplum tarafından çıkartılan engeller yüzünden haklarınızdan faydalanamıyorsanız o zaman engellisiniz. Ama engellilik değişkendir.
Mesela ben otobüsler düzgün yapılmadığı için binemiyorsam o zaman engelliyim. Ama şu okulda engelli değilim, her tarafına tek başıma gidebiliyorum.
Engellilik Türkiye'de etiketleyici kimlik haline geliyor. Engelli çalışanlar az çalışan, engelli yazar dediğimiz zaman kötü yazan gibi bir algı olşuyor. O yüzden de yemeğe gidersiniz, yanınızda anneniz vardır, ısrarla hastamız ne yer diye sorarlar. Halbuki annemi yemeğe götüren benimdir.
Ya da havalanına gidiyorsunuz ordaki görevliler bütün yolculara siz diye hitap ederken, “mehmet, al bunu uçağın dış kapısına götür” olursunuz. Çünkü o hiyerarşi içersinde siz herkesin altınızdasınız. Oysa o anda siz başbakan ile görüşmeye giden çok büyük bir sivil toplum koordinatörüsünüzdür. Ben takım elbisemle bile, dilenci muamelesi gördüğüm yerler biliyorum.
AKP'ye teşekkür ama eleştiriye gelemiyor
Türkiye’de AKP dönemi boyunca gelinen noktayı nasıl görüyorsunuz?
Bugüne kadar engelliler konusunda hiç kimsenin yapmadıklarını yaptılar. Ama yapamadıkları konusunda öz eleştiri gelince neden eleştiriyorsunuz diyorlar. Ben sakat olarak, bir STK öncüsü olarak, özellikle teşekkür ediyorum. Ama yetmiyor.
2005’te çıkan yasada her şey 7 yıl içinde engellilerin kullanılmasına uygun hale gelecek dendi. Ama kanun çıkartmak yetmez. Etkin ceza sistemi, iyi bir izleme sistemi kuracaksınız. Sivil toplumdan ama yardım temelli değil sadece hak temelli çalışanlardan sürekli geri bildirim alacaksınız.
Hükümet tez canlılık etti bunların hiçbirini yapmadı. Ama 2012 Temmuzda akılları başına geldi. Şimdi belediyelere ceza veriyor ama toplamı 500 bin lirayı geçmiyor. Bakın ceza bir maliyettir. Kardeşim bir engelli asansörü 250 bin lira. İmkanım yok, cezasını öderim yapmam diyor. Cezanın maliyetten yüksek olması ve denetlenmesi gerekiyor.
Ceza ve denetim yok
Ama yeni getirilen izleme kurullarının henüz kimseye ceza kestiğini duymadık. Çünkü hak temelli çalışan sivil toplum örgütlerinden temsilciler yok, ya da iyi niyetli olsa bile engelli sandartlarından haberi yok. İşi bilenleri alın diyoruz ama almıyorlar.
Bakın bugüne kadar kamu binalarının durumuna dair ilk kapsamlı raporu biz yeni çıkardık. Hükümet bu işe yeni başladı. Binalara bakacak, politika üretecek en az beş yıl. Oysa yasayı çıkartırken buna başlasaydın, şimdi başka bir noktada olurduk.
Bir belediye otobüsünün ekonomik ömrü 8-10 sene değil mi? 2005’de başlayıp yavaş yavaş değiştirseydi şimdi hepsi bitmişti. Yani artık ne yapılacaksa bir an önce yapılsın. Ben artık boşa zaman harcamamızı istemiyorum, 7 yıl kaybettik.
Engelli parkı falan yanlış
Kaynaştırma sistemi ile ilgili de çok fazla sorun yaşanıyor? Siz bu sistem hakkında ne düşünyorsunuz?
Eskiden biz sosyal modelde bu hatayı yaptık. "Engelliler okulu" dedik. Sonra engeliler parkı, engellier kampı vb. Yani ghetto gibi. Hayır, bu yanlış. Asla ayırmayacaksınız. Devletin politikası da şu anda bu yönde.
Okulları ayırmayacaksınız. Ya aynı sınıfta olacaklar ya da aynı okulda özel eğitim sınıflarında olacaklar. Akran desteği çok önemli. Türkiye’nin alt yapısı daha yeni, ama hızla kaynaştırmaya geçmek şart.
Ekonomik olarak bile düşünemiyor
Hala kamuda zorunlu olmasına rağmen 25 bin engelli kadro açık. Bu sene engelli memur alımı için dört engelli açlık grevi bile yaptı.
Öncelikle kamuda engellileri çok kötü işlere yerleştiriyorlar. Mesela hukuk mezunusun santrala koyuyorlar. Raporumuzda var üst düzey engelli memur sayısı bir parmağı geçmez.
Bakın, Türkiye işin ekonomik boyutunu düşünmüyor. Engelliler çalışmayınca devlet engelli maaşı veriyor, hastalandığı zaman bakıyor. Halbuki çalışsalar kendi maaşını alacak, vergi, sigorta primi verecek. Sağlıklı bir aile kuracak ve sosyal sorunlar yaşamayacaksınız.
Bunun araştırması yapılmadı ama biliyoruz. Engelliler depresyondan panik atağa birçok psikolojik sorun yaşıyor. Mutsuz insanlar, mutsuz hale getiriyoruz onları. Özgüven eksikliği oluyor.
Şimdi, engellisin, işin yok, eğitimin yok, mahcupsun. Herkesin hakkı, aşık olmak, evlenmek, çocuk sahibi olmak... Bakın nerelere varıyor iş? Ben mesela, bireysel bağımsızlığımı kazanmış bir insanım, emekli maaşım var ama 60 yaşıma geldiğimde ne olacağımı bilmiyorum. (NV)