2011'de Işıl Cinmen'in Müge Anlı'ya Dava Açılıyor ve Aferin Yılmaz Özdil'e!, Ahmet Şık'ın Öğrencinin Biri Bir Porno Film Çekmiş, Ekin Karaca'nın 50 Kilo Esrarla Yakalandı, Tahliye Edildi ve Mardin Semalarında Kanat Çırpan Hazine: Taklacı Güvercinler, Başar Başaran'ın Defne Joy'un Ardından: Nebbaşlar, Ahlakçılar ve Mutsuzluk Üzerine, Burçin Belge'nin derlemesi Yeni Türk Medeni Kanunu'nda Boşanma, Sevda Alankuş'un ''Porno Film Projesi'', İletişim Fakülteleri ve Medya Sorumluluğu, Çİğdem Mater'in İmparatorluk Dediğin Böyle Olur yazıları ve Ertuğrul Kürkçü ile Sırrı Süreyya Önder'in ''Acil ve Onurlu Bİr Barış Sorumluluğumuzdur'' açıklamaları bianet'te en çok okunan on haber/yazı arasında yer aldı.
Van depreminin ardından ATV'den Anlı ve Habertürk'ten Canbaş'ın kullandığı ayrımcı ifadelere tepki büyüyor. ÇGD, ırkçılık içeren yorumlara yer vermenin suç olduğunu belirten bir açıklama yaptı. Beşi ve Şahin, Anlı'ya dava açıyor.
Işıl CİNMEN
* * *
Öğrencinin Biri Bir Porno Film Çekmiş...
Mesele hayli karışık ama bir o kadar da tartışmaya muhtaç. Lezbiyen pornolarında bile patriyarkal sistemi, erkeğin zevk almasını özne alan pornoyu mu yoksa üniversitede porno film çekmenin akademik özgürlük olup olmadığını mı savunacağız?
"İlklerin üniversitesi" diye anılan İstanbul Bilgi Üniversitesi yine medyanın gündeminde. Konu malum; bir öğrencinin bitirme projesi olarak porno film çekmesi. Bir yıllık mazisi olan konu ilk kez aylık Tempo dergisinde Işıl Cinmen imzalı bir haberle kamuoyuyla paylaşıldı.
Ancak bu kadar tartışılmasında Radikal Gazetesindeki köşesinde meseleyi anlatan ve sahibi olduğu www.dipnot.tv isimli internet sitesinde de "acar " gazetecilik örneği sergileyen haberlere yer vermesiyle Cüneyt Özdemir'in payı büyük. Haberler öyle bir hal aldı ki deyim yerindeyse "sansasyon ve linç" kültürü harekete geçirildi.
Ahmet ŞIK
***
50 Kilo Esrarla Yakalandı, Tahliye Edildi
Geçtiğimiz yıl 50 kg. esrarla yakalanan ve yedi kişiyle beraber cezaevine gönderilen Başbakan Erdoğan'ın yeğeni Mehmet Erdoğan, satıcı değil içici olduğunu ileri sürdü ve tahliye edildi.
12 Şubat 2010'da 50 kg. esrarla yakalanan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yeğeni Mehmet Erdoğan Pazartesi günkü (27 Haziran) duruşmada tahliye edildi.
* * *
Mardin'in Semalarında Kanat Çırpan Hazine: Taklacı Güvercinler
Altı yaşından beri haşır neşir olduğu güvercinlere duyduğu sevginin kendisine iki yıl önce 105 yaşında vefat eden babasından geçtiğini söylüyor Toparlı. Ona göre babasının 105 yaşına kadar gayet sağlıklı şekilde yaşamasının yegâne sebebi güvercinler.
"Nasıl, Amasya'nın elması, Afyon'un kaymağı, Sivas'ın kangalı, Antep'in baklavası, Malatya'nın kayısısı varsa Mardin'in de taklacı güvercini var" diyen Veysi Toparlı, Mardin'in en önde gelen güvercin sevdalılarından.
Günde en az altı saatini yüzlerce güvercinine antrenman yaptırarak geçiren Toparlı, bugüne kadar tek güvercinini dahi satmamış. "Merak parayla satılır mı?" diyen Toparlı, çocuklarına güvercin sevgisi aşılamaktan kaçınmış; kendisi gibi "güvercin hastası" olmalarını istememiş. Kâbusu ise atmacalar ve güvercinlerinin oyuna dalıp takla sayısını abartmaları...
Ekin KARACA
* * *
Defne Joy'un Ardından: Nebbaşlar, Ahlakçılar ve Mutsuzluk Üzerine
Bugün, Defne Foster'in ölümüyle yeniden gün ışığına çıkan nebbaşlara, magazinin gözü dönmüş zevzeklerine, kifayetsiz yorumculara ve kısır kavgaların tüm kötü ruhlu muarızlarına 'Yeter'' demenin zamanıdır...
Gencecik bir kadının beklenmedik ölümünde bile sade ve sahici bir üzüntü yaşayamayan bir ülkede yazı yazmanın ne anlamı var bilmiyorum. Şiir söylemenin, beste yapmanın ya da film çekmenin neye iyi geldiğinden emin değilim.
Bu bölük pörçük ruh halinin tedavisi nedir ya da kayan şiraze tamir olur mu, sanmıyorum. Bildiğim, her şeye rağmen bu olan bitenden rahatsız olan, kulaklarını tıkayan, gözlerini kapayan, yer yarılsın da içine gireyim diyen birilerinin olduğudur. O vakit hiç değilse onlar adına bu rezil yabancılaşmayı teşhir etmemiz gerekir.
Başar BAŞARAN
* * *
Yeni Türk Medeni Kanununda Boşanma
Boşanma sebepleri; anlaşmalı boşanma; boşanma davası nerede açılacak; yargılama nasıl yapılacak; boşanan kadının soyadı ne olacak?
Geçmişte, Osmanlı İmparatorluğu'nda uygulanan Şeriat hukukunda, kocanın kadına "Boş ol" demesiyle evlilik birliği sona eriyordu. Kadının iradesi önemli değildi. Evlilikte kadının hiçbir güvencesi yoktu. Kadınların boşanmaktan, kapı önüne konulmaktan ödleri kopuyor, boşanmamak için de ellerinden geleni yapıyorlardı. Çünkü baba evinden, "Bu evden gelinliğinle çıkar, ancak kefeninle girersin" sözleriyle uğurlanıyorlardı.
* * *
"Porno Film Projesi", İletişim Fakülteleri ve Medya Sorumluluğu
Akademik özgürlüğün, "porno film çekme özgürlüğü" üzerinden tartışılmasında da bir demokratlık görmüyorum. Ya da zaten feminist bir perspektif taşımayan demokratlığın samimi ve sahici olabileceğine hiç ama hiç inanmıyorum.
Türkiye'deki örnekleri itibariyle her ne kadar bundan epey uzak durumda olsalar da, Üniversiteler elbette ki akademik özgürlüğün ya da her türden düşünce özgürlüğünün merkezi olmak durumundadırlar.
Diğer yandan üniversiter eğitim, özellikle de iletişim eğitimi, iletişim "ötekileri" ve "kendi(leri)mizi" kurarak, kadın, erkek, siyah, beyaz, Türk, Kürt vb. olmayı öğrendiğimiz dolayısıyla "ortaklaşa yaşamak" üzerinden toplumsalı/siyasalı mümkün kılan biricik alan olduğu ölçüde, öncelikle etik sorumluluğun öğretilmesi ve öğrenilmesini gerektirir.
Sevda ALANKUŞ
* * *
İmparatorluk Dediğin Böyle Olur
25 yıl kadar önce, daha ortalıkta özel televizyonlar ve televoleler cirit atmazken, Bandırma Devlet Hastanesinin inşaatında çalışıyordu...O şimdi kral...
50 yıl önce Şanlıurfa'da fakir bir ailenin çocuğu olarak başladı hayata İbrahim Tatlı. İlkokuldan sonrasını okuyamadı, sonraları kendisi de söyledi zaten, Urfa'da Oxford olsaydı okuyacaktı.
Babasından farklı bir geleceği olmayacaktı aslında. Ama o Şanlıurfa'dan çıkmayı aklına takmıştı bir kere, çıktı ve Türkiye'nin pek çok kentinde mevsimlik işçi olarak çalıştı. Bugün Türkiye'nin dört bir yanında konserlere gittiğinde "Ben buranın hastanesini bilirim," demesi boşuna değildir yani.
Çiğdem MATER
* * *
Hürriyet Gazetesi yazarı, 29 Temmuz 2011'de neden hepimizin hala Ermeni kalmak zorunda olduğumuzu tekrar hatırlattı.
Herkesin bir sınırı vardır. İfade özgürlüğünün de bir adabı. Bugün 29 Temmuz 2011: Hrant Dink cinayetinin ana davasının 19. duruşmasının olduğu gün. Dört buçuk yıl önce, "Suça sürüklenen çocuk" Ogün, Trabzon'da internet kafede oyun oynarken Yasin Hayal'in gelip de, "Bi Ermeni var. Sen vuracaksın" demesiyle yüz binlerce insanın vicdanının 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ni doldurduğu gün.
Hrant Dink'in özetle, "Ermeni olduğu için" vurulduğu günün adaletini arayan gün. Rakel Dink'in acıdan sesi kısıldığı zamanda bile "Bir bebekten katil yaratan karanlık" diyerek, öfkeden titreyen binlerce kişiyi intikamdan adalete yönlendirdiği gün gibi bir gün.
Rakel Dink ve ailesinin mahkeme salonlarında, yüce Türk Adaletinin evinde, Ermeni oldukları için sanık sandalyesinde oturanlarca hakarete uğramasına izin verilen günlerden biri. Ama bugün öyle bir gün ki...
Yılmaz Özdil'in kaleminden kan damlıyor.
Işıl CİNMEN
* * *
"Acil ve Onurlu Bir Barış Sorumluluğumuzdur"
Korku Kürt halkına nasıl ebediyen boyun eğdiremediyse, Türkleri de barışa ve Kürt halkının haklarına saygıya sevketmek için hiçbir işe yaramayacaktır. Korku ile kardeşlik arasında hiçbir illiyet bulunmayacağını Kürtler ve Türkler kadar kim bilebilir...
Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Mersin milletvekili Ertuğrul Kürkçü, savaşın yeniden alevlenmesiyle birlikte yaşanan gelişmelerle ilgili "kamuoyuna" ortak imzalı bir basın açıklaması yaptılar. Aynen yayınlıyoruz.
"Savaş başladığı zaman ilk önce hakikat ölür."
Burada öldürülen hakikat, öncelikle "Kürt" meselesidir; tarihseldir ve sadece doğuştan sahip olunması gerekirken gasp edilmiş olan hakların iadesiyle bile barışcıl bir çözüm zeminine oturması mümkündür.
Ertuğrul KÜRKÇÜ - Sırrı Süreyya ÖNDER