Herkesin bir sınırı vardır. İfade özgürlüğünün de bir adabı.
Bugün 29 Temmuz 2011: Hrant Dink cinayetinin ana davasının 19. duruşmasının olduğu gün.
Dört buçuk yıl önce, "Suça sürüklenen çocuk" Ogün, Trabzon'da internet kafede oyun oynarken Yasin Hayal'in gelip de, "Bi Ermeni var. Sen vuracaksın" demesiyle yüz binlerce insanın vicdanının 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ni doldurduğu gün.
Hrant Dink'in özetle, "Ermeni olduğu için" vurulduğu günün adaletini arayan gün.
Rakel Dink'in acıdan sesi kısıldığı zamanda bile "Bir bebekten katil yaratan karanlık" diyerek, öfkeden titreyen binlerce kişiyi intikamdan adalete yönlendirdiği gün gibi bir gün.
Rakel Dink ve ailesinin mahkeme salonlarında, yüce Türk Adaletinin evinde, Ermeni oldukları için sanık sandalyesinde oturanlarca hakarete uğramasına izin verilen günlerden biri.
Ama bugün öyle bir gün ki...
Yılmaz Özdil'in kaleminden kan damlıyor.
Kimse Hrant için üzülmek, Beşiktaş'a gelip "Sen benim kardeşimsin" demek ya da adaletsizliğe sinirlenmek zorunda değil.
Çünkü kimse, hiç kimseden bir şey hissetmesini, acıyı paylaşmasını, mücadele etmesini isteme hakkına sahip değildir. Ve ifade özgürlüğünün mutlakıyetine inananlar, kimsenin fikirlerini dile getirmesinin karşısına engel olarak çıkmaz. "Neden bugün?" sorusunun bile fazla olduğunu bilir.
Ancak bir de, hayatın ve kalemin adabı vardır.
Yılmaz Özdil, biraz hafızasını tazelerse, "Benim neslim... 'Hepimiz Ermeniyiz' diye sokaklarda yürüdü" diye öfkelenirken, "Hepimiz Ermeniyiz" diye yürüyenlerin neden yürüdüğünü hatırlayacaktır.
Hatırlayamıyorsa,
Onu bir sonraki duruşmaya davet ediyorum.
19 Eylül 2011'de sabah saat 10.00'da. Beşiktaş 14. Ağır Ceza'da.
Kimsenin yanında dursun diye değil.
Görsün diye.
Cinayet öncesi görüntüler izlenirken Yasin Hayal'in yüzündeki gülümsemeyi görsün diye.
Orhan Dink'in "Gülünecek ne var Yasin?" diye bağıran sesindeki öfkeyi duysun diye.
Ne Yasin'e, ne görüntülere bakabilen Rakel Dink'in gözlerinde, belki onun bile içini acıtacak hüzne baksın diye.
Hayat o kadar kolay değil.
Çok konuşulacak o yazının altına imza atarken, birden Yasin Hayal'in yüzündeki gülümsemeye benzeyebiliyorsunuz.
Aferin Yılmaz Özdil'e!
29 Temmuz 2011'de, neden hepimizin hala Ermeni kalmak zorunda olduğunu tekrar hatırlattı. (IC/ŞA)