Kobanî davasının 39. duruşma periyodunun 1. oturumu, Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
TIKLAYIN-Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
TIKLAYIN - “Mahkeme, iktidarın çizdiği sınırdan çıkamıyor”
TIKLAYIN - “Kobanî davasında mahkeme, kendi yarattığı hukuku uyguluyor”
“Esas olan, zamanın ruhuna uygun bir cumhuriyet”
MA’nın haberine göre bugünkü duruşma, siyasetçi Bülent Parmaksız’ın savunmasıyla başladı.
Parmaksız, esas hakkındaki savunmasına geçmeden önce Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılına ilişkin olarak, “Cumhuriyet’in mülkiyetçi bir düzen içinde; sınıfsal eşitsizlikleri barındıran, Kürtler başta olmak üzere diğer halkları görmezden gelen, egemen sınıfların yönettiği bir düzen olduğunu farkındayım. Cumhuriyete ilişkin yaklaşımım var olan cumhuriyetin demokratikleşmesidir. O da yetmez. Esas olan zamanın ruhuna uygun bir cumhuriyetin kurulmasıdır” dedi.
“HEDEP Türkiye için bir şanstır”
Parmaksız, HDP fikriyatının Türkler ile Kürtleri bir araya getiren bir program olduğunu ve kıymetli olduğunu vurgulayarak, “HDP’nin kıymeti Türk halkı ve egemenler nezdinde bilinmedi. HDP fikriyatının reddi, iki halk arasında bir yarılma ile sonuçlanacak. Bir gün Kürtler Türkler ile duygu birliğinde vazgeçerlerse, bunun sonuç çok ağır olacaktır. Ancak yeni ismiyle HEDEP Türkiye için bir şanstır ve mücadelesinde başarılar diliyorum” diye konuştu.
“Yargı eliyle toplum terbiye edilmeye zorlanıyor”
Parmaksız, Gezi ve Kobani eylemlerine atıfta bulunarak, sözlerine şöyle devam etti:
“Her ikisinin de yaratacağı siyasal sonuçlar büyük. Şunu söylüyorum, siyasal nedenlerle örgütlenen büyük kitlesel eylemler, ceza davasının konusu olamaz. Ama yönetenlerin çeşitli hesapları nedeni ile bu iki dava da ceza davasının konusu haline geldi.
Açılan ceza davaları üzerinde yargı eliyle toplum terbiye edilmeye zorlanıyor. Yani her iki davayı açarak sorunların çözümünden kaçınıyorlar hem de yargıyı bu anlamda sopa haline getirerek, toplumu terbiye etmeye çalışıyorlar. Her iki dava da şeytanlaştırılmaya çalışılıyor. Aslında egemenler farkında olmadan Gezi ile Kobani kitlesini birbirine yaklaştırıyorlar. Egemenlerin en çok korktuğu şey budur. Gezi ve Kobani esas olarak sınıf kardeşliğidir. Her ikisini de selamlıyorum.”
“Karşımızda koca bir cahillik var”
Parmaksız, AYM’nin Kobani eylemlerinin ifade özgürlüğü sınırları içerisinde görmesi gerektiğini, görmezse dahi olayların ne olduğunun herkes tarafından bilindiğini söyledi. Kobani eylemlerinin açığa çıkartılması amacıyla Meclis’e verilen araştırma önergelerinin reddedilmesinin dahi meseleyi ortaya çıkardığını söyledi:
“Burada bir kez daha söylüyorum; yaşanan olayların çapı iddia edildiği gibi ülke topraklarını parçalamak değil. Biraz tarih bile herkes o günlerde yaşanan olayların bir ayaklanma girişimi olmadığını görür. Karşımızda koca bir cahillik var. Peygamber efendimiz cahiliyet devrimi ortadan kaldıralı çok oldu ama ne yazık ki karşımızda koca bir cahillik var.
Hala Kürtlerin ayrı bir devlet kuracağı söyleniyor. Kürtlerin stratejisinde ayrı bir devlet kurma yok. Bunu böyle yorumlamak, yönetenlerin işine geliyor. Kürtler Türkler birlikte yaşamak istiyor ama haklarının hukuken tanınması şartıyla. Yerinden yönetim istiyor, anadilinde konuşmak istiyor. Kürtler bölünmeyi tercih etmediler. Fakat kimliklerinin tanınması ve güvenceye kavuşturulmasını istiyorlar. Bu doğrultuda Kürtlerin taleplerini bastırmak için ‘Kürtler memleketi bölmek istiyor’ gerekçesi ile gerçekler saptırılıyor.
Talep edilen en ufak demokratik ulusal bir hakkı vermemek için ‘siz ayrılıkçısınız’ denilerek, hiçbir adım atmamanın tekçi siyasal çizgiyi devam ettirmenin gerekçesini oluşturuyorlar. Fakat o dönemler geçti. Ne dünya bu politikaları kabul eder ne de Kürtler. Kürtler artık eski Kürtler değil. Dünyanın birçok yerinde etkili lobiler yapan Kürtlerden bahsediyoruz. ‘Kürtlerin kafasına vururuz istediğimizi kabul ettiririz’ dönemi geçti.
“Türklere seslenmek istiyorum”
Bu toprakların bir insanı olarak, bu topraklara kendisini borçlu hisseden sosyalist biri olarak; Türklere seslenmek istiyorum. Çünkü Kürtler yapacaklarını yaptılar ve ‘biz bir yere gitmiyoruz’ diyorlar.
Eğer gelecekte olumsuz bir şey yaşanırsa, haritalar değişirse işin sonunun nereye gideceği bilinmez. Böyle bir şey yaşanırsa, bunun vebali Türk devleti ve Türkler olacak. Neden Türkler olacak. Çünkü devletin yaptığı günahlara sermayenin yaptığı günahlara sessiz kalarak ortak oluyorlar. Bu işin vebali onların sırtında. Bunları çok samimi duygularımla söylüyorum; Kürtler bölünmeyi istemiyor.
Tanık beyanlarında birçok kez çelişkileri gördünüz, Kobani sürecindeki olayları ülke topraklarını parçalama olarak bölüyorsunuz ama buna bir tane delil göstermiyorsunuz. Bunun bir tane planını gösterin.
Mesele bir şehrin ayaklanma planını, hedefi programını göstermiyorsunuz. Bunları gösteremiyorsunuz ama bize devletin birliği ve bütünlüğünü bozma diyorsunuz. 40 tane çağrı yapılmış o dönem bir tek bizim çağrımızı cezalandırmaya kalkışıyorsunuz.” (AS)