Ekonomik kalkınmayla paralel bir şekilde geliştiği düşünülen şehirleşme kavramı artık değişiyor. Avrupa ve Kuzey Amerika’da 19. yüzyılda hızla tırmanan şehirleşme oranları 20. yüzyılın sonlarına doğru doyum noktasına ulaştı. 1950’lerden sonra Asya ve Afrika’da atağa geçen nüfus patlaması ise önümüzdeki yıllarda buradaki şehirlerin nüfus olarak şu anki şehirleri geçeceğini düşündürüyor. Şehirleşme oranlarının bu hızda devam ettiği senaryoda da aklımıza şu soru geliyor: Artık metropol denildiğinde aklımıza New York, Los Angeles yerine Lagos, Kinşasa gibi şehirler mi gelecek?
Kinşasa
The Guardian’ın haberine göre şehirde yaşayan nüfus ülke nüfusuyla karşılaştırıldığında beş kıta içinden Avrupa yüzde 73’lük, Güney Amerika yüzde 83’lük, Kuzey Amerika ise yüzde 82 oranlarında en üst sırada yer alıyor. Dünya nüfusu bu yazı yayına girdiği sırada 7 milyar 609 milyon 792 bin 305 idi. (Kaynak: worldometers)
Afrika ve Asya’da ise bu oran sırasıyla yüzde 40 ve yüzde 48’e düşüyor. Bu iki kıta ise artan doğum oranları ve göçün etkisiyle meydana gelen dudak uçuklatıcı büyümelerle birlikte diğer üç kıtayı geçeceğinin sinyallerini veriyor.
Ontario Üniversitesi’nden Daniel Hoornweg ve Kevin Pope’un 2016’da gerçekleştirdiği çalışmaya göre ülkelerin doğum kontrol oranlarını ve şehirleşmeyi kontrol altına almadıkları bir durumda 35 yıl içinde 100’den fazla şehir 5,5 milyondan fazla nüfusa sahip olmuş olacak. 2100 yılına gelindiğinde ise dünyanın nüfus merkezleri Asya ve Afrika’ya kayacak. 101 en büyük şehirden yalnızca 14 tanesi Avrupa ve Amerika metropollerinden oluşacak.
Lagos en kalabalık şehir olmaya aday
Lagos
Nüfus patlamasının en çarpıcı örneklerinden biri Nijerya’daki Lagos. 1960 yılından günümüze 200 bin nüfuslu sahil kenarı bir kırsal kasaba olan Lagos, günümüzde 20 milyon insana ev sahipliği yapıyor. Şu anda dünyanın en büyük kentinden birisi olan bu şehir bir yanında varlıklı mahalleleri bir yanında gecekondu mahalleri ile kaotik bir metropol resmi sunuyor. Sokaklar trafik ile felç olmuş, hava dumanla kaplı, şehrin ana çöplüğü 40 hektarlık bir alanı kaplamış durumda ve burada yaklaşık günde 10 bin ton atık birikiyor.
Ancak Hoornweg ve Kevin Pope’un 2016’da gerçekleştirdiği çalışma Lagos’ta son 60 yılda yaşanan değişimin önümüzdeki 60 yılda olacak değişimin yanında bir hiç olacağını öngörüyor. Eğer Nijerya’nın nüfusu bu hızda artmaya devam ederse ve şehre göç bu hızında olursa Lagos 85 ile 100 milyon arasındaki bir nüfus ile dünyanın en büyük metropolü olabilir. 2100 yılına geldiğimizde Kaliforniya’dakinden ya da İngiltere’den daha fazla insana ev sahipliği yapacağı ve büyük bir şekilde genişleyip çevresel sorunlara sebep olacağı ön görülüyor.
Hoornweg ve Pope’a göre Asya ve Afrika’daki küçük şehirler katlanarak artabilir. Dünyadaki en yüksek doğum oranına sahip ve dünyanın en fazla nüfusa sahip sekizinci ülkesi olan Nijer’in başkenti Niamey bir milyondan daha az nüfusa sahipken 2100 yılına gelindiğinde 46 milyon nüfusa ulaşabilir. Malavi’nin en yüksek nüfusa sahip ikinci şehri olan Blantyre ise daha da şehirleşerek bugünkü New York’un yerin alabilir.
“Seul da 1980’de bugünkü halini tahmin edemezdi”
Seul
1920 yılında yalnızca 20 bin kişinin yaşadığı Kinşasa ise 1940 yılında 450 bin, günümüzde ise 12 milyon kişiye ulaştı. 50 yıl içinde 75 milyon kişiye ulaşacağı öngörülüyor. Şehre genel olarak baktığımızda batı standartlarından farklı bir metropol ile karşı karşıya geliyoruz. Altyapısı olmayan veya var olanın da sallantıda olduğu, gecekondular ile sürekli plansız bir şekilde genişleyen bir şehir. Guardian’ın haberine göre Dünya Bankası Afrika temsilcisi Somik Lall şu değerlendirmede bulunuyor:
“Bugün oraya gittiğinizde düzensizlik ve kargaşa görürsünüz. Evet 2050 yılına gelindiğinde Afrika’nın en büyük ikinci şehri olacak ama şehrin gelecekte de böyle görüneceğine, şu anki halinin ileriye dönük bir model olduğuna inanmıyorum. Seul da 1980 yılında bugünkü halini asla tahmin edemezdi. Kirli, pis bir endüstri şehriydi. Afrika da genç bir çalışma nüfusu var. Kinşasa gibi yerler dünyanın en dinamik yerleri.”
Asıl korktuğu şeyin ekonomik gelişmenin nüfus artışını karşılayamayacak olması olduğunu belirten Lall “Pislik ve kir için o kadar endişelenmiyorum. O sonraki aşama. Üretken bir şehir istemekle sevimli bir şehir istemeyi birbirine karıştırıyoruz. Ben herkesin iyi bir işi olmasını garantilemeye çalışıyorum” diye belirtiyor.
1950 ile 1990 yılları arasında her yıl nüfusuna neredeyse yarım milyon ekleyen Tokyo’nun şu andaki nüfusu 36 milyon. Ancak önümüzdeki yıllarda Tokyo’da çok büyük bir artış gözlenmeyeceği ve 2050 yılında dünyanın en kalabalık şehri statüsünden Kinşasa ve Lagos şehirlerinin de arkasında kalarak yedinci sıraya düşeceği öngörülüyor.
Dünya nüfusunun yüzde 40’ı Afrikalı olacak
Çin Seddi
BM 2017 yılı nüfus tahminlerine göre 33 yıl içinde dünya nüfusu 2,9 milyar artacak. Bu da başka bir Çin ve Hindistan’ın daha oluşması demek. Her ne kadar nüfusun tam olarak ne kadar artacağını tespit etmek olanaksız da olsa genç nüfusun fazla olduğu, doğurgan olduğu ve gittikçe şehirleştiği birer gerçek.
2100 yılına gelindiğinde, dünya nüfusunun yüzde 40’ının çocukların ise yüzde 50’sinin Afrikalı olacağı öngörülüyor. Dünya’daki en hızlı demografik değişimlerinden biri bizi bekliyor. BM ise hazırladığı raporda bunun nasıl bir sonuç getireceğinden emin değil. Ya üst üste gecekondular, solunamaz bir hava, su ve yiyecek sıkıntısı çeken yoksullaşmış bir topluluk ile bu büyüyen şehirler yeni metropol imgesi olacak ya da sürdürülebilir bir forma doğru geçiş yapacaklar. Bunların hepsi bu değişikliklere nasıl cevap vereceklerine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. (EÜ/HK)
Kaynaklar: The Guardian, UN World Population Prospects