Hane başına 10 tona kadar bedava su veren Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven'e, bu uygulaması nedeniyle, 2008'de ilçeye gelen Sayıştay denetçileri tarafından soruşturma açılmıştı.
Devleti zarar uğratmaktan yargılanan Özgüven, geçen sene sonuçlanan davadan "kamu yararı gözetildiği" gerekçesiyle beraat etmişti.
Başkan Özgüven, uyguladığı su politikasının yanı sıra ekmek fiyatını 50 kuruşa indirmiş ve öğrencilerin toplu taşım araçlarını bedava kullanmalarının önünü açmıştı. Belediye kurumunun ticarethane olmadığını, hizmet için var olduğunu söyleyen Osman Özgüven, Türkiye'de çok nadir karşılaşılan "sosyal belediyecilik" anlayışını 1989'dan bu yana uygulayan nadir belediye başkanlarından.
Suya değil suyun miktarına zam
Devleti zarara uğratmadığı onaylanan Osman Özgüven, bu sefer de hane başına verdiği bedava su sınırını, "Su parayla satılamaz. Çünkü insanın en temel ihtiyacı sudur" diyerek 10 tondan 13 tona çıkarttı. Doğan Haber Ajansı'na (DHA) açıklama yapan Özgüven, suyun tamamının bedava verilmesinden yana olduğunu, ancak kanunların buna müsaade etmediğini söylüyor ve ekliyor:
"Bu yolla hem bu ilkemizi yerine getiriyoruz hem vatandaşın cebine yararımız dokunuyor, hem de su tasarrufunu teşvik ediyoruz. Vatandaş 13 ton kullanırsa para ödemeyecek ancak 14 ton kullanırsa tonu 1.70 TL'den para ödeyecek."
Dikili'nin Don Kişot'u
Yerel yönetimler alanında, Mersin Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü'nde Yardımcı Doçent olarak görev yapan Ali Ekber Doğan, bianet'e yaptığı açıklamada, Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven'in, Dikili'nin Don Kişot'u olduğunu söylüyor.
AKP'li ve CHP'li belediyelerin su, ekmek, ulaşım, enerji gibi mecburi yaşam araçlarını ticari birer unsur olarak gördüklerini ifade eden Doğan, fiyatları denetlemek, düşürmek ya da bunları kamusal olarak karşılamak bugünün belediyecilik anlayışında "demode" olarak kabul edildiğini söylüyor ve ekliyor:
"Yerel halkın yaşam maliyetlerini ucuzlatmak son derece manalı. Sosyal anlamda ortak ihtiyaçları kamu hizmeti olarak görmek, son derece değerli bir yaklaşım. Buna bir de doğrudan katılım mekanizmasının eklenmesi durumunda gerçek anlamda sosyal belediyecilik kavramı uygulanmış olacaktır."
Halkın doğrudan katılımı olmayınca eksik kalıyor
Sosyal belediyeciliğin, halkın doğrudan katılımı ve kentte yaşamaktan kaynaklanan maliyetlerin düşürülmesi ana başlıklarıyla iki temel üzerine kurulması gerektiğini savunan Ali Ekber Doğan, bunlardan biri olmayınca sosyal belediyeciliğin eksik kaldığı görüşünde.
Halkın taleplerini belediye ile doğrudan paylaşabilmesi, belediyenin kararlarına doğrudan dahil olabilmesi gerektiğini savunan Doğan, özellikle belediye bütçesinin nereye harcanacağı ve imar konuları söz konusu olduğunda katılımcı belediyecilik anlayışının uygulanması gerektiğinin altını çiziyor:
"Belediye başkanının iyi niyeti sayesinde bazı şeyler yürüyor. Başkan gittikten sonra bütün uygulamalar rafa kalkabilir. Oysa halk yönetimde ve alınan kararlarda doğrudan etki gücüne sahip olursa, o zaman doğal olarak insanlar bilinçlenir ve talepleri çerçevesinde baskı unsuru olabilir. Bunun için de sıradan insanların, kadınların, erkeklerin, işçilerin söz haklarının olması gerekir. Bu anlamda halk konseyleri, mahalle meclisleri gibi oluşumların yaratılması gerekiyor." (EKN)