Aydın Engin, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki “Tırmık” köşesini bugün tutuklu Die Welt muhabiri Deniz Yücel’in mektubuna ayırdı.
Yücel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Almanya Başbakanı Merkel’e dediği “Sizde çok Deniz var, ben size bunların dosyalarını da verdim” sözlerine yanıt verdi.
Almanya’da her iki ülkenin vatandaşı olup Türkiye medyasında çalışıp tutuklanan gazeteci olmadığını belirten Yücel, “Almanya’da ‘çok Deniz’ yoktur” dedi.
İfade vermek üzere gittiği İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde 13 gün gözaltında tutulan Die Welt gazetesi Türkiye muhabiri Deniz Yücel "örgüt propagandası ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla sevkedildiği mahkemece 27 Şubat 2017'de tutuklandı. Yücel'in tutuklanmasına çok sayıda ifade özgürlüğü örgütünden tepki geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise "Bu adam terörist, gazeteci değil" açıklamaları yaptı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 26 Mayıs 2017'de Brüksel'deki NATO zirvesinde, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in, Deniz Yücel'in serbest bırakılması ile ilgili talebine şöyle yanıt verdiğini açıklamıştı: "Onlar kafayı Deniz'e (Yücel) takmış durumdalar. Ben de kendilerine 'Sizde çok Deniz var, ben size bunların dosyalarını da verdim' diye hatırlattım." |
“Almanya’da tutuklu kaç Türk gazeteci var?”
Deniz Yücel’in Tırmık köşesinde yayınlanan mektubu şöyle:
“Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta Brüksel’deki NATO zirvesi dönüşünde uçağında bulunan gazetecilere Şansölye Angela Merkel ile gerçekleştirdiği görüşmeden söz etmiş. Merkel’in benim serbest bırakılmamı talep etmesi üzerine Erdoğan, Hürriyet’teki habere göre şöyle demiş: “Kendilerine ‘Sizde çok Deniz var, ben size bunların dosyalarını da verdim’ diye hatırlattım.”
“Çok ilginç bir yanıt.
“Acaba Almanya’da her iki ülkenin vatandaşı olup Türkiye medyasında çalışan ve hapsedilen kaç tane gazeteci var? Üstelik sadece haberleri ve köşe yazıları yüzünden tutuklanan? Zamanaşımına uğramış yazılar ‘suç’ sayılarak, yanlış çeviriler esas alınarak cezaevine gönderilen, orada tecrit altında tutulan? Ortada bir iddianame bile yokken Alman Devleti’nin en tepesindeki kişi tarafından ‘ajan’ ve ‘terörist’ ilan edilen kaç Türk gazeteci var?
“Yok tabii ki.”
“Takas hesabı tutmaz”
“Bu açıklama ancak şöyle bir mantığa dayanabilir: ‘Karşı taraf, benim salıverilmemi istiyor. Bu taraf ise, Türkiye’de aranıp Almanya’ya sığınan bazı kişilerin iadelerini istiyor. Bu iş ancak takasla olur.’ Böylesi bir hesap, benim 100 günü aşkın bir süredir rehin tutulduğumu gösterir.
“Fakat bu hesap tutmaz.
“15 Temmuz'da Cumhurbaşkanıyla aramda üç metre vardı”
“Darbecileri, görevlerini kötüye kullanan savcı ve hakimleri savunacak değilim. Ama benim o kişilerle hiçbir benzerliğim yok. Ben, die Welt gazetesinin Türkiye temsilciliğini sürdürdüğüm bu iki sene boyunca sadece ve sadece gazetecilik yaptım.
“Mesela 15 Temmuz gecesi dışarıya çıkan çok az sayıda yabancı basın mensuplarından biriydim. Cumhurbaşkanı sabaha karşı Atatürk Havalimanı’nda halka seslendiğinde aramızda iki, üç metre mesafe vardı.
“İade değil adil yargılama talep ediyorum”
“Hakkımda yakalama kararı çıktığını teyit ettikten sonra kaçmadım; aksine kendi irademle ifade vermeye gittim ve tutuklandım. Ondan sonra ne kendim ‘iade’ talebinde bulundum ne de benim adıma bir başkası... Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak başka bir ülkeye ‘iade’ edilmem ne hukuken mümkündür ne de ben bunu isterim.
“Talep ettiğim yegane şey, adil bir şekilde yargılanmaktır. Yani başta Basın Kanunu olmak üzere mevcut kanunlara ve anayasaya uygun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ve evrensel hukuk ilkelerinin dikkate alındığı bir yargılanma. Ve bu talebin bir parçası olarak -ve yine Türk hukuk mevzuatına uygun şekilde- tutuksuz yargılanmaktır. Bu koşullarda gerçekleşecek bir yargılanmada beraat edeceğimden adım gibi eminim.
“Almanya’da ‘çok Deniz’ yok, Türkiye’de çok”
Kısacası: Cumhurbaşkanı, daha önceki bir açıklamasında ‘iade edilmeyeceğimi’ söylerken haklıydı, ama bu sefer yanılmaktadır. Almanya’da bu anlamda ‘çok Deniz’ yoktur; uzaktan yakından benzer konumda olan kimsecik yoktur.
“Ama Türkiye’de Ahmet Şık’tan Tunca Öğreten’e, Kadri Gürsel’den Mahir Kanaat’a, Şahin Alpay’dan İnan Kızılkaya’ya, Barbaros Muratoğlu’ndan Bünyamin Köseli’ye, Meşale Tolu’dan son olarak aramıza katılan Mediha Olgun’a kadar hepsinin ismini sayamayacağım kadar çoktur.” (BK)