Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dün Almanya'da "Açlık grevi diye bir şey yok, hepsi şov" yönündeki sözlerini "ahlak dışı" bulduklarını söyledi.
Dicle Haber Ajansı'na (DİHA) konuşan Demirtaş, açlık grevleri konusunda hükümetten beklentileri olmadığını ifade ederek, radikal eylemlere hazırlandıklarını duyurdu.
Açlık grevlerinin Adalet Bakanı'nın yanı sıra doktor ve istihbarat raporlarıyla da ispatlandığını dile getiren Demirtaş, Başbakan'ın tek amacının, Kürt halkında ve kamuoyunda oluşan duyarlılığın, Türkiye'nin batısına yansımaması olduğunu vurguladı.
"Oluşan duyarlılık Erdoğan'ı korkutuyor"
Demirtaş, Erdoğan'ın Türkiye ve dünya kamuoyunda olaşacak duyarlılığı çarpıtma amacıyla yalan söylediğini iddia ederek, bunun başbakanın ahlaki düzeyini gösterdiğini belirtti.
"Bu insanlar niye ölüme yattılar, onun sorulmasını engellemeye çalışıyor. Aslında sorulması gereken soru, bu insanlar niye ölüme yattılar?"
"Bu sorunun cevabı Başbakan'dan istenmesin diye Ahmet Türk'ün evindeki yemeği gündeme getiriyor. Meseleyi çirkin bir noktaya çekmeye çalışıyor; ama bunlara takılmamak lazım."
"Bunun ciddi gündem oluşturmaması gerektiğini düşünüyorum. Bizim gündemimiz cezaevinde açlık grevinde bulunan tutsakların talepleridir. Onun dışında hiçbir şeye takılmamak lazım."
"Tutsakların talepleri milyonlar tarafından sahiplenilmiş taleplerdir. Milyonlar, daha dün her yerde yaşamı durdurarak, bu taleplerin arkasında olduğunu göstermiştir. Bu durum tabi devleti de Başbakan'ı da ürkütmüştür."
"O nedenle taleplerin arkasında çok güçlü durarak, her gün bulunduğu her yerde eylem yaparak talepleri sahiplenmek dışında hiçbir şeye kafa yormamak lazım."
"Ölümlere izin vermeyeceğiz"
Demirtaş, Erdoğan'ın cezaevlerindeki açlık grevlerini inkar ederek Adalet Bakanı ile de çeliştiğine dikkat çekerek, "Başbakan kendi bakanını bile yalanlayarak, onun açıklamalarını boşa çıkararak ne derece bir siyasetsizlik içinde olduğunu gösterdi" dedi.
"Başbakan çaresizlik içinde olduğu için psikolojik savaş yürütüyor. Çünkü Avrupa veya batı bu meseleye ilgi gösterirse, açlık grevi yürütenlerin taleplerine ilişkin bir duyarlılık oluşursa, Başbakan'ın ne kadar sıkışacağı açığa çıkacak. Hükümetin ne kadar baskı uyguladığı, ne kadar anti demokratik yöntemler uyguladığı açığa çıkacak."
"Açlık grevlerinin başladığı ilk günden bu yana hükümetten somut hiç bir beklentimiz olmadı. Adalet Bakanlığı çaba sarf ediyor ama Bakan Sadullah Ergin de başbakanı aşamıyor."
"Açlık grevi yapanlar başbakana güvenerek açlık grevine girmedi. Başbakan orada kendi bakanlarını bile ezecek bir tutum içerisinde."
"Önümüzdeki bir hafta çok kritik bir süreç, açlık grevlerinin her haftası kritiktir; ama her gün ölüme biraz da yaklaşıyoruz bu nedenle giderek eylemimizi, söylemimizi tırmandırmamız, yükseltmemiz lazım."
"Biz de BDP milletvekilleri olarak daha farklı ne yapabiliriz, bunları tartışıyoruz. Önümüzdeki günlerde, kararlarımızı halkımızla paylaşacağız. Biz de radikal bir duruş sergileyeceğiz tabii ki. Ölümlerin olmasına izin vermeyeceğiz."
"Açlık grevi falan yok. Bunlar şov"
Başbakan Erdoğan, dün Almanya'da düzenlediği basın toplantısında bir muhabirin "Açlık grevleri konusunda Türkiye'de en temel hakların bile ihlal edildiğini görüyoruz. Şiddet dışında ne gibi alternatifleriniz var?" sorusuna karşılık, açlık grevleri başlamadan iki ay önce BDP'lilerin yediği yemekten söz etti.
Türkiye'de ölüm orucunda olan tek bir kişi olduğunu ifade eden Erdoğan sözlerini şöyle sürdürmüştü:
"Onlara ölün diyen siyasi parti ve bölücü terör örgütüdür. Onlara ölün diyenler ise bu sırada kuzu kebap yiyorlar. Tam tarihini de vereyim. 17 Temmuz 2012'de milletvekilleri ve terör örgütünün bazı üyeleri Ahmet Türk'ün verdiği yemekte kuzu kebabı gayet şen şakrak götürdüler."
"Şu anda açlık grevi falan yoktur. Bunlar tamamen şovdur. Bunların yarısından fazlası da dilekçeyle bundan vazgeçtiklerini açıladılar. Bu konuda bir sağlık sorunu doğarsa da buna müdahale edilir."
"Bunlar neyi talep ediyor diye baktığınızda talepleri bölücü örgüt başının bırakılmasıdır. Bizim meselemiz Türkiye'de sadece Kürt kardeşlerimizin değil 75 milyonun meselesidir."
"Siz bir etnik unsur adına konuşuyorsunuz ben ise tüm Tük milleti için konuşuyor ve onların derdini çözmeye çalışıyorum. Aramızdaki fark bu." (EKN)