Fotoğraf: TGS
Çağdaş Gazeteciler Derneği Ekim 2020 medya raporunu yayınladı. Raporla birlikte Ekim ayında öne çıkan gelişmeleri değerlendiren dernek yaptığı basın açıklamasında Türkiye'de gazetecilerin ve basın kuruluşlarının her dönem baskı gördüğünü hatırlattı.
Dernek yaptığı açıklamada “İktidar temsilcilerinin açık tehditleri, basın kuruluşlarına yönelik mali kuşatmalar (resmi ilanların kesilmesi, yayınların birkaç gün süreyle tamamen durdurulması, idari para ya da vergi cezaları), iktidarı oluşturan partilerin düşüncesine sahip kişilerce gazetecilerin darp edilmesi; yazılan haberlerden kaynaklı açılan soruşturmalar, yaşanan gözaltılar, hukuki dayanağı olmayan suçlamalarla gerçekleştirilen tutuklamalar bilindik, rutinleşen uygulamalar halini almış durumda” ifadelerine yer verdi.
Baskı yöntemlerinin, içinden geçilen siyasi süreçlerin özelliğine göre yenilerinin eklendiğini aktaran dernek “Ekonomik, siyasal ve toplumsal krizlerin yaşadığında dönemlerde rutinleşen baskı yöntemlerine -temel özelliği halkın yaşananlara ilişkin gerçek bilgiye sahip olmasını engellemek için- gayrı meşru yöntemler de eklenmektedir. Tıpkı son aylarda yaşadığımız örneklerde olduğu gibi” dedi.
"Helikopterden atılma olayını yazan gazeteciler tutuklandı"
Dernekten yaptığı açıklamada raporun bir özetini sundu. Açıklamada şunlar kaydedildi:
"Çağdaş Gazeteciler Derneği olarak Ekim 2020’ye ait, yılın onuncu raporu olma niteliği taşıyan son Medya İzleme Raporumuzda öne çıkan iki gelişme, ifade ettiğimiz üzere içinden geçilen sürece mahsus özellikler taşımakta.
"Bunlardan ilki, Eylül ayında Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yatan Servet Turgut (daha sonraki günlerde vefat etti) ile Osman Şiban’ın, 11 Eylül 2020 tarihinde Van’ın Çatak ilçesinde gerçekleştirilen askeri operasyon sırasında gözaltına alınmalarının ardından götürülmek üzere konuldukları helikopterden atıldıkları iddiasını gündeme getiren gazetecilerin tutuklanmasıydı.
"Servet Turgut ve Osman Şiban’ın gözaltına alınmalarından iki gün sonra Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakım servisinde yattıkları ortaya çıkmış; yaklaşık bir hafta sonra da Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Cemil Uğur, Osman Şiban’ın hasta epikriz raporuna ulaşarak, Osman Şiban’ın ‘Helikopterden düşme sonrası yaralanma’ şikayetiyle hastaneye yatırıldığını haberleştirmişti.
"Haberin kamuoyunda geniş yankı uyandırması üzerine soruşturma açılırken, dosyaya yayın yasağı konulmuştu. 6 Ekim 2020 tarihinde ise aralarında iddiayı gündeme getiren MA muhabiri Cemil Uğur’un da bulunduğu dört gazeteci (diğerleri MA muhabiri Adnan Bilen, JinNews muhabirleri Şehriban Abi, Nazan Sala), büro ve evlerine baskın yapılarak gözaltına alındı. Muhabirler çıkarıldıkları mahkemece ‘örgüt üyeliği’ suçlamasıyla tutuklandı.
Gazetecilere tehdit
“Ekim ayında yaşanan ve Türkiye’de basına yönelik baskıların hangi yöne doğru evirildiğine işaret eden diğer gelişme ise gazetecilerin, 90’lı yıllarda çok sayıda faili meçhul cinayet ve yasadışı olayda adı geçen, profil fotoğrafında ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’ın yer aldığı ‘JİTEM’ isimli hesap üzerinden tehdit edilmesiydi. Gazeteci Hayri Demir ile Burcu Karakaş’ın sosyal medya hesaplarına, Ekim ayı içinde söz konusu ‘JİTEM’ hesabı üzerinden ölüm tehdidi mesajları gönderildi. “Ölüm seni bulacak” şeklindeki mesajlara karşı her iki gazeteci suç duyurusunda bulunarak, hesabın sahibi ya da yönetenlerinin bulunmasını talep etti.
"Sıradanlaştırılamayacak kadar ciddi vakalar"
"Hem Van’ın Çatak ilçesindeki iddiayı ortaya çıkaran gazetecilerin tutuklanması hem de iki gazetecinin açıkça ölümle tehdit edilmesi, siyasi ve toplumsal gerginliklerin had safhaya vardığı içinden geçtiğimiz günler göz önüne alındığında sıradanlaştırılamayacak kadar ciddidir. Türkiye tarihinde; Sabahattin Ali, Musa Anter, Uğur Mumcu ve Hrant Dink’in de aralarında olduğu ve neredeyse tamamı siyasi nitelik taşıdığı 79 gazeteci cinayetinin yaşandığı ortadayken, meslektaşlarımıza yönelen bu tehdit ve baskılar, yapılanların ‘tek merkez’den organize yürütüldüğünün açık göstergesidir.
"Hukuk devletinden gittikçe uzaklaşan iktidar döneminde devlet içindeki ‘karanlık odaklar’ın etkilerini attırdıkları dikkatlerden kaçırılmadan değerlendirilmesi gereken bu baskılarla ilk kertede, halk adına kamu otoritelerini denetleme görevini yapan gazetecilerin susturulması, böylelikle gerçeklerin halktan kaçırılması hedeflenmektedir. İkinci aşamadaki hedef ise, hukuk devleti kuralları yok edilerek, demokratik toplum düzenine doğrudan suikasttır. Başta tüm meslektaşlarımız olmak üzere; halkın doğru haber alma hakkını savunan, demokratik hukuk devleti çatısı altında yaşama idealinde olan herkesi bu gelişmelere ve yaşanacak olası gelişmelere karşı uyarıyor; ölümleri, ölüm tehditlerini değil yaşamı, yaşatmayı savunmaya çağırıyoruz.
(HA)