Cansu Kaya cinayeti davasının bugün görülen duruşmasında, “Kasten öldürme”, “Cinsel saldırı” ve “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından yargılanan sanıklar N.D. ve M.P.C., yurtdışına çıkış yasağı ve adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Muğla Barosu Kadın Hakları Komisyonu’ndan ve Kaya ailesinin avukatlarından Berna Babaoğlu Ulutaş “Delilleri kararma tehlikesi olan sanık N.D. ve suça sürüklenmiş çocuk M.P.C’nin, deliller henüz tam olarak toplanmadan, TİB’den telefon kayıtları gelmeden ve otopsiyi gerçekleştiren doktor dinlenmeden serbest bırakılması hukuka aykırıdır. İtiraz edeceğiz” dedi.
Sanıkların bu akşam Seydikemer- Eşen T Tipi Kapalı Cezaevi’nden tahliye edilmesi bekleniyor.
Bir sonraki duruşma 18 Ekim saat 13.30’da görülecek.
Cansu Kaya Haziran 2015’te öldürülmüş, katil zanlılarından M.P.C.’nin Özgecan Arslan cinayetini protesto için düzenlenen eylemlerden birine katıldığı ortaya çıkmıştı.
Ölümünden sonra telefonundan görüşme yapılmıştı
Geçtiğimiz haftalarda dalgıçlar, Cansu Kaya’nın cesedinin çıkarıldığı yerde keşif yapmıştı. Keşif sırasında çekilen fotoğraflar mahkemeye sunulurken, keşif raporu henüz çıkmadı.
Cinayetin ardından ilk otopsiyi yapan doktorun bugün dinlenmesi planlanıyordu ancak bu doktor İstanbul’da geçici olarak görevlendirilmesi nedeniyle duruşmaya katılmadı. Bir sonraki duruşmada dinlenmesine karar verildi. Muğla Adli Tıp Kurumu’nda hazırlanan ilk otopsi raporunda Kaya’nın midesinde su olmamasının dikkat çektiği, ayrıca boynunda elle ya da bağla boğmaya ilişkin bulgular olduğu belirtiliyordu.
Ayrıca TİB’den ve telefon operatöründen beklenen cevaplar da henüz gelmedi. Daha önceki celselerde sanıklar, Cansu Kaya’nın telefonunu kanala attıklarını iddia ederken, Cansu Kaya’nın ölümünden sonra telefonun kullanıldığı, 10 ve 29 saniyelik görüşmeler yapıldığı tespit edilmişti. Kaya ailesinin avukatları, TİB kayıtlarının sanıkların yalan söylediğini gösterdiğini savunmuş, mahkeme telefon cihazı suya atılmışken bu görüşme kayıtlarının meydana gelmesinin mümkün olup olmadığının TİB ve telefon operatörüne sorulmasına karar vermişti.
Cansu Kaya’nın ablası da kardeşine Facebook üzerinden gönderdiği mesajların, kardeşinin ölümünden sonra açılıp okunduğunu vurguladı. Avukatlar, Cansu Kaya’nın Facebook hesabına hangi IP adresinden girildiğinin tespit edilmesini istedi. Mahkeme bu talebi reddetti.
Sanıklar ayrı ayrı dinlendi
Bugünkü duruşmada sanıklar sırayla duruşma salonundan çıkarılarak, birbirlerinin ifadelerini duymayacakları şekilde dinlendi.
Cansu Kaya’nın elbiselerini ve telefonunu attıklarını söyleyen sanıklara, ayakkabıları ve saati soruldu. M.P.C. hatırlamadığını söylerken, N.D. ayakkabıların teknede kalmış olabileceğini, bunun tekne sahibine sorulması gerektiğini söyledi.
Bu beyan ve sanıkların birbiriyle çelişen ifadeleri nedeniyle Kaya ailesinin avukatları soruşturmanın genişletilmesini istedi.
Savcı ise sanıkların tutuksuz yargılanmasını istedi. Mahkeme yurtdışına çıkış yasağı ve adli kontrol şartıyla N.D. ve M.P.C.’nin tahliyesine karar verdi.
Ne olmuştu?
14 Haziran 2015'te, garson olarak çalıştığı restorandan mesai bitimi ayrılan ve daha sonra kendisinden haber alınamayan Cansu Kaya'nın cesedi 3 gün sonra Dalyan Kanalı Çandır Geçişi Mevkisi'nde, su üzerinde bulunmuştu.
Muğla Adli Tıp Şubesi’nde yapılan otopside, Kaya’nın midesinde su olmamasının dikkat çektiği, ayrıca boynunda elle ya da bağla boğmaya ilişkin bulgular olduğu belirtilmişti.
Ardından Adli Tıp İstanbul Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu otopsi fotoğraflarına bakarak bir rapor hazırlamış, raporda “ölümün suda boğulma sonucu meydana gelmiş olduğu, suda boğulma olayında bir başkasının ya da başkalarının etkisinin veya katkısının olup olmadığının adli tahkikatla aydınlatılmasının uygun olacağı” söylenmişti.
Sanık avukatları “raporun savunmalarını doğruladığını” söylerken, Cansu Kaya’nın ailesinin avukatları, raporda Kaya’nın suda boğulduğunun söylendiğini ancak bunu destekleyen bulgular sunulmadığını söyleyerek itiraz etmişti.
Bunun üzerine Adli Tıp Kurumu Genel Kurumu mahkemeye Nisan ayında bir rapor daha yollamış ve bu raporda da önceki raporunu aynen tekrar edip “kişinin ölümünün suda boğulma sonucu meydana gelmiş olduğunun kabulü gerektiğini” söylemişti.
Cansu Kaya ailesinin avukatları, raporların çelişkili olduğunu ve çelişkilerin Adli Tıp Genel Kurulu raporunda açıklanmadığını, ayrıca bu raporda ilk otopsideki bulguların göz ardı edildiğini söyleyerek Süleyman Demirel Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı’ndan yeni bir bilirkişi raporu aldı.
Üniversitenin raporunda, cesedin çürümesi ve uzun süre suda kalmasına rağmen mide ve bağırsaklarda su bulunmaması, akciğerlerin anlamlı derecede şiş ve ödemli olmaması nedeniyle, ölümün suda boğulmaya bağlı gerçekleştiğine dair bir kanıt olmadığını söyledi.
Üniversite fotoğraf üzerinden bakılarak konulan tanıya kıyasla, çıplak gözle bakan adli tıp uzmanının görüşünün daha önemli olduğunu belirtirken, “kişinin ölümünün elle boğmaya bağlı mekanik askifsi (oksijensiz kalmaya bağlı solunum dolaşım durması) sonucu gerçekleşmiş olduğunu” söyledi.
Raporda cesedin çürümüş olması nedeniyle, Cansu Kaya’nın öldürülmeden önce cinsel saldırıya maruz kalıp kalmadığına dair kanıt olmadığı belirtildi. (ÇT)