Kadınlar; her toplumsal gelişmede ve insanlığın ileriye atılmış her adımında önemli role sahip olmuştur. Buna rağmen kadınların ezilmişliği hala devam eden bir gerçekliktir.
Bugün bir çok ülkede ve Türkiye'de de olduğu gibi, kadınlara ve erkeklere hukuksal boyutta biçimsel eşitlik tanınsa da gerçekte kadınların ekonomik, toplumsal ve politik ezilmişliği, eşitsizliği sürüp gitmektedir.
Kadının tarihsel gelişimine baktığımızda, kapitalist toplumun ortaya çıkmasıyla birlikte kapitalist üretim ilişkileri cinsiyetçi iş bölümünü dayatmakta ve kadın, savaş vb. koşullar haricinde, toplumsal üretimin dışında tutulmaktadır. Ayrıca ucuz ve vasıfsız iş gücü olarak görülmektedir. Kadınların eğitimine erkeklere oranla fırsat eşitliği ve toplumsal önyargılarda, uygulanan,istihdam politikalarına dayanak olmaktadır.
Bugün kadının geleneksel ikinci derece üretme rolünün değişerek fiilen ücretli çalışanlar arasına katılması olumlu ve olumsuz nitelikli olguları toplum hayatına kazandırmıştır.
Başlangıçta ev ve çocuk bakımı ile sınırlı olan kadın, zaman içinde öncelikle ekonomik nedenlerle ve zamanla kazandığı ekonomik özgürlüğün kendisine kazandırdığı kimlik ile çalışma hayatında ücretli çalışalar arasında kendine yer edinmeye başlamıştır.
Kadının ücret karşılığı çalışmaya başlaması ile birlikte kadının ailedeki ve toplumdaki rolünde farklılaşma meydana gelse de, kadın ev yaşamının getirdiği yükten kurtulamamıştır. Bir taraftan evin ve ailenin ağır yükü diğer taraftan sistemin ağır sömürüsü ve de çalışma yaşamının yükü ile kadın çifte sömürüye maruz bırakılmıştır. Bu yüzden kadına "emekçinin emekçisi" denilmektedir.
Kadının üretime katılımının önündeki en büyük engel ise, doğurganlığı, analığı, ev işleri ve çocuk bakımının toplumsallaşmamasıdır. Ayrıca bu durumu özelleştirme uygulamalarıyla yoğunlaşan işten atılmalarında gerekçesi de yapılmaktadır. Kadın istihdamı; ücretsiz ve işçiliği, yarı zamanlı çalışma, tarım işçiliği, parça başı üretim, emek yoğun imalat Sanayi ve ev işlerinin devamı olarak görünen hizmet sektöründe yoğunlaşmaktadır.
Özelleştirme, kamu harcamalarının kısıtlanması kamu hizmetlerinin daralmasının sonucu kamusal alanın hizmetleri kadınların sırtına yüklenmektedir.
Kadının iş gücüne katılımı kent ile kırsal alanda da farklılık göstermektedir. Ülke genelinde erkeğin iş gücüne katılımı yüzde 69.5 iken kadının iş gücüne katılımı yüzde 27.9'dur. Kadının işgücüne katılım oranı kentlerede yüzde 15.2, kırsal alanda ise yüzde 44.4'tür. Bu oran da gittikçe düşmektedir. İş gücüne erkeklerle kıyaslandığında eşitsiz katılan kadın, aynı zamanda istihdam olanakları bakımından da geridedir. Kadın işsizliği erkek işsizliğinden daha fazladır.
Kadının en düşük oranla çalıştıkları meslek ise, üst düzey yöneticiliktir. Kadın yöneticilerinin az olması cinsiyet ayrımcılığının eğitim alanına yansıması sonucu, eğitimde fırsat eşitliğinden kadının yararlanmamasıdır. Ayrıca, bu tür görevler daha çok nitelik gerektirmekte, daha çok zaman ve enerji istemektedir. Çalışan kadının vasıflı işlerin getirdiği bilgi ve beceriyle donatılmamış olması ve de eş, annelik görevlerini üstlenmesi iş gücü katılımını ve işinde yükselmesini, uzmanlaşmasını engellemektedir.
Kadınların çalışma hayatına daha çok sayıda ve etkin şekilde katılabilmeleri için alınacak önlemlerin başında, geleneksel aile yapısının eşitlikçi ilişkilerle yenilenmesi ve kadına özcü mesleklerle ilişkin yargıların ortadan kaldırılması gelmektedir. Ayrıca, eğitim alanında ve medyada da önemli değişime gerek vardır.
Türkiye de çalışan kadınların çoğunluğu, ucuz iş gücü ve aşırı sömürünün yanında sosyal güvenlikten yoksun bırakılmıştır. Yeni dünya düzeni adı verilen düzensizlik, tüm toplumlarda yoksulu daha da yoksullaştırırken, mutlu azınlığı daha da zenginleştirmiştir.
Biz emekçileri de yoksullaştırarak ekonomik yıkıma sürüklemiştir. Bunun sonucunda gelir dağılımındaki adaletsizlik, sosyal güvenliliğin, eğitim ve sağlığın tasfiyesi bizleri yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkum etmektedir.
Bundan en çok etkilenen kadınların, son yirmi yılda daha çok yoksullaştığı inkar edilemez. Yeryüzündeki mülkiyetin yalnızca yüzde 1'ine sahip olan kadınlar, dünyada toplam çalışma saatlerinin üçte ikisini karşılarken, toplam gelirin ancak yüzde 10'unu kazanabiliyor. Küreselleşme dediğimiz süreç yalnızca zenginle yoksul arasındaki uçurumu derinleştirmekle kalmıyor, kadınla erkek arasında var olan eşitsizlikleri de artırıyor.
Eşitsizlik, ayrımcılık ve yoksulluk küreselleşerek derinleştiği ve yoksulluğun "kadınlaştığı" bir dünyada istikrar programı adına dayatılan özelleştirmelere, kamu harcamalarının daraltılmasına ve sendikasızlaştırmaya karşı mücadele kadınların yoksullaşmasına karşı mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır.
Biz kadınlar yoksulluğa, şiddete, eşitsizliğe karşı kadınların dayanışmasını ve örgütlülüğünü yaratmalıyız.
Çalışma yaşamında kadın emeği
Kadın emeğinin üretimin içinde değersizleştirilmesi, aileye destek olarak algılanması kapitalist sistem den kaynaklıdır. Kadın çalışma yaşamına katılsa bile, iş yaşamının cinsiyetçi yapısı kadını evde, çocuğa bağlı, ev içinde, erkeği ise dışarı ücretli gösterir.
Bu çerçevede; Türkiye'de çalışan kadınların sayısal olarak azlığı ve çalışma hayatındaki yasal düzenlemelerdeki eşitsizlikler, kadınların ayrımcılığa maruz kalmalarına neden olmaktadır. Halen kamusal alan erkeğe ait olarak algılanmaktadır.
Kadınlar hem üretimin, hem de çalışma yaşamının içinde olmalarına rağmen, kadın emeği göz ardı edilerek üretimden payını alamamaktadır.
Toplumsal yaşamın kadına biçtiği rolü, çalışma yaşamı içerisinde olsa bile, "geleneksel rollerini" içselleştirdiği için, kendisine biçilen kadınlık ve annelik rolüne uygun davranmaktadır.
Kadının çalışma yaşamında karşılaştığı ayrımcılık;
1. İşe giriş, emeklilik ve belirli işlere yönlendirilmesi,
2. Çalışma koşulları, ücret, izinler ve sosyal haklar,
3. Yükselme ve mesleki eğitimden yararlanma,
4. İşyerinde cinsel tacize maruz kalma,
Kendisini eve hapseden geleneksel rolünün dışında, çalışma yaşamının kadına sunduğu, ekonomik özgürlük, yeni bir sosyal çevre, kendine güven ve kişiliğinin gelişmesi, toplumsal statüsünün yükselmesi gibi etkenlerden kopmak istememesi, çalışma yaşamı içerisinde olmak istemesine en büyük etkendir. Bu da kadının ne evinin kadını, ne de işinin kadını olabilmesini getirmekte, bu ikili yaşam biçimi kadının yıpranmasını da beraberinde getirmektedir.
Bu durum, kadını sosyo-ekonomik, kültürel ve politik olarak uzaklaştırmakta, örgütlü alanlarda yer alsa bile etkisizleştirmektedir.
Kadının politikaya ilgisiz kalması ve kendisiyle ilgili politika üretmemesi yönünde eleştirilirken, kadının yıpranışlığı göz önüne alınmamaktadır. Kadının sendikal alan içersinde yer almamasına en büyük etkense, kadına biçilen rol, edilgen olması, sendikal alanda konuşmaması ve kendisini yetersiz görmesi, kendini ifade edememe gibi psikolojiyi yaşaması sendikaların erkeklere ait olduğu düşüncesinden kaynaklanmaktadır.
ESM iş kolunda çalışan kadınların iş yerlerinde yaşadıkları sorunlar
1. ESM'nin örgütlü bulunduğu sektörlerde karşılaştığımız en önemli sorun, işe alımlarda kadının yaşadığı ayrımcılıktır. Bunun en canlı örneğini Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) öncesinde yaşadık. KPSS Sınav Kılavuzu'nda, "cinsiyeti erkek olma" koşulu aranmıştır. İşkolumuzdaki kurumların teknik ve teknisyen ağırlıklı çalışanları kapsaması,arazi koşulları, kadının çalışma hayatında yer almasındaki en büyük engelin "kadınlığı" olmasına yol açmaktadır.
2. İşkolumuzdaki kadın çalışanlar mesleki gelişim ve görevde yükselmede eşitsiz uygulamayla karşı karşıya kalmaktadır. Mesleğinde ilerleyebilmesi için hizmet içi eğitimden kısmen yararlanmaktadır.
3. Yeni yasaların işkolumuzdaki kadın çalışanlar üzerindeki etkisi, esnek çalışma, toplam kalite yönetimi, ücret sisteminin performansa göre belirlenmesi, kadın çalışanların eğitimin tamamen dışında kalmasını, niteliksiz elaman konumuna düşmesini beraberinde getirecek ve kadınların uğradığı çifte sömürüyü derinleştirecektir. (BB)
* Merih Çalışkan, Nihal Kocakuşak; Enerji Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası (ESM) Ankara 1 No'lu Şube
Çalışkan ve Kocakuşak'ın bu yazısı 22,23,24 Ekim tarihlerinde Ankara'da gerçekleştirilecek Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Kadın Kurultayı'na sunulacak ESM tebliğleri arasından alıntılandı.
ESM'nin kurultaya gönderdiği diğer tebliğler:
* Küreselleşme ve Çalışma Yaşamında Kadın; Emel Emre
* Kadına Yönelik Şiddet; Merih Çalışkan - Nihal Kocakuşak
* Medya ve Kadın; Emine Bulut - Selma Peksöz
* Türkiye'de Kadın Mühendisler; Emel Emre
* Kapitalist Küreselleşmenin Kadın Emeğine Etkileri; Nevin Yılmaz