Kadına yönelik şiddet fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar ya da acı ile sonuçlanan, ister özel alanda isterse kamusal alanda olsun, baskı ve özgürlüğün engellenmesi tehdidini içeren, kadına yönelen her tür şiddet hareketidir. Şiddet hem kadının insan haklarını ve temel özgürlüklerini ihlal eder hem de onları hükümsüz kılar.
Şiddet sadece tüm kadınları değil, kız çocuklarını da etkiliyor. Güvencesiz ortamda yaşayan kadınlar şiddetten ortamda yaşayan kadınlar daha fazla etkileniyor.
Şiddet sadece tüm kadınları değil, kız çocuklarını da etkiliyor. Özellikle güvencesiz ortamda yaşayan kadınlar daha fazla etkileniyor.
Kadının yaşadığı şiddet; kadınlarla erkekler arasında eşitsiz güç ilişkilerinin (toplumsal ve sosyal) bir sonucu olarak yaşanıyor. Özel alanda ya da kamusal alanda, kadınları kontrol etmek, boyun eğdirmek, sindirmek için kullanılıyor. Cinsel, fiziksel ve psikolojik olarak pek çok şiddet türü kadınların hayatını tehdit ediyor.
Ev içi şiddet, cinsel taciz ve istismar, savaş dönemlerinde sistematik tecavüzler hala evrenselliğini koruyarak milyonlarca kadının ortak kaderi olmaya devam ediyor. Kadına yönelik şiddet, erkekle kadınlar arasındaki eşit olmayan tarihsel güç ilişkilerinin bir sonucudur. Ve gelir sınıf ve kültür ayrımı olmaksızın bütün toplumlarda varlığını koruyan evrensel bir gerçekliktir. Bütün kadınların yaşamını etkiler.
Hayatın bir döneminde sadece kadın olduğundan dolayı korku duymamış bir kadın bulmak zordur. Hava karardıktan sonra sokakta yürümek ya da gece çalışmak bile kadınlar için kişisel güvenlik problemleri yaratır.
Kadına yönelik şiddet çok uzun bir tarihsel geçmişe sahip olan cinsiyetçi sistemin yapısal bir unsurudur. Ancak her zaman ve mekanda farklı boyutlar ve görünümler kazanır. Her tür konjonktürsel gelişmelere önem vererek bu konunun siyasallaştırılması gerekir.
Son yirmi yılda kadına yönelik şiddet genel olarak artmış ve çeşitlenmektedir. Küresel düzeyde kadına yönelik şiddet özellikle ekonomik, siyasal ve etnik sorunlarla iç içe geçerek artmaktadır.
Neo-liberal politikalar, polis devleti uygulamaları, yoksulluk, hızlı kentsel dönüşüm ve değerler bunalımı, Güneydoğudaki savaş, İslami ve milliyetçi nitelikli bir muhafazakarlaşma, otoriter ve militer eğilimlerin güçlenmesi, küreselleşme ve medya, kadına yönelik şiddeti etkileyen nedenlerdir.
Kadına yönelik şiddetin, erkek egemenliğinin son bulması, erkek ve kadının hayatın her alanında eşit olabilmesi, erkek egemen ideolojinin son bulması için, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve KESK'e bağlı sendikalar, kadınların talepleri doğrultusunda mücadele eder.
Türkiye'de kadına yönelik şiddet sorunu
Güçlü bir ataerkil toplumsal yapıya sahip olan Türkiye'de de, kadına yönelik şiddet, "geleneksel" biçimlerinin yanı sıra bazı yeni biçimleriyle güçlenmekte; buna rağmen bu konuda hala anlamlı bir ilerleme kaydedilmemektedir.
Yapılan sınırlı sayıda araştırma, Türkiye'de özellikle aile içi şiddetin oldukça yaygın olduğunu göstermektedir.
Örneğin Başbakanlık Aile Kurumu'nun 1994'te 12 ilde 2 bin 479 kadınla yaptığı bir araştırmanın sonuçlarına göre;
* Ailelerin sadece yüzde 14'ünde hiçbir kavga ve gerginlik yaşanmamakta,
* Şiddetin başlangıç zamanı evliliğin ilk günlerine rastlamakta,
* Şiddetin yüzde 85'i sıkça tekrarlanmakta,
* Uğranılan şiddetin türü ağır şiddet biçimleri olmakta,
* Şiddet türlerinin başında yüzde 84 ile sözlü, yüzde 70 oranında fiziksel şiddet gelmekte,
* Kadınlar şiddet gerekçelerini aile sırrı olarak gördükleri için açıklamakta zorlanmakla birlikte, kocalarına itaat etmedikleri için şiddet gördüklerini vurgulamakta,
* Şiddet geren kadınların sadece dörtte biri hastane ve sağlık kuruluşlarına başvurmakta, yaşanan şiddet saklanmaya çalışılmakta,
* Şiddete uğrayan kadınların yüzde 91'i etkin bir çözüm düşünememekte, yalnızca yüzde 15'i terk etmekte, yüzde 8'i terk etmeyi düşünmekte, yüzde 5'i boşanma davası açmakta, yüzde 2'si ise intiharı düşünmekte,
* Çalışan kadınlar çalışmayanlara göre daha az dayak yemekte,
* Kadınlara şiddeti eşleri ve erkek arkadaşları uygulamakta,
* Kadınlar yaygın kanının aksine, alkol kullanma sıklığı ve alışkanlığını önemli bir neden olarak görmemekte, her şeyin şiddet için bahane olduğunu vurgulamakta, üst sosyo-ekonomik düzeydeki kadınlar ise, eşlerinin alkol alışkanlığını şiddet nedeni olarak görmekte,
* Alt sosyo-ekonomik gruplardaki kadınlar, üst sosyo-ekonomik düzeydekilere oranla daha fazla şiddete maruz kalmaktadır.
Kadın Dayanışma Vakfı'nın 1995'te yaptığı bir araştırma da şu sonuçları ortaya koymuştur:
Eğitime katılan 796 kadından hedef gruptaki (evli, 15-45 yaş grubunda, ev dışında çalışmayan, gecekondulu) 606'sı üzerinden yapılan değerlendirmeye göre, kadınların;
* Yüzde 20'si istemediği cinsel davranışlara zorlanmış,
* Yüzde 50'si kocasından dayak yemiş,
* Yüzde 50'si adını koymasa bile evlilik içi tecavüze uğramış,
* Yüzde 15'i en az bir kere hastanelik olacak kadar dövülmüş,
* Yüzde 21'i kocası tarafından ölümle tehdit edilmiş,
* Yüzde 8'i kocası tarafından bıçak, silah ve makasla öldürmekle tehdit edilmiş,
* Yüzde 12'sine kocası öldürecekmiş gibi davranışlarda bulunmuştur.
Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsü'nün 1998 tarihli araştırması ise şu sarsıcı sonuçları ortaya koymuştur:
Erkeklerin yüzde 44.9'u kadın kocasına itaat etmediğinden koca karısını dövme hakkına sahiptir görüşünde,
* Erkeklerin yüzde 66.2'si evde erkeğin mutlak otorite olduğu vev kadının ona itaat etmesi gerektiği görüşünde,
* Erkeklerin yüzde53.72 si bir cinsv olarak erkeğin kadınında üstün ve akıllı olduğu görüşünde,
*Erkeklerin yüzdev 64'ü kadının kocasıyla anlaşmazlığı halinde tartışmaması ve kocasının görüşünü kabul etmesi gerektiği görüşündedir.
* Son yıllarda kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığa ilişkin uluslar arası anlaşmalara imza atan hükümetler (1985 yılında Kadınlara Karşı Her Türlü ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ne yazık ki bugüne kadar bu imzanın gereklerinin çoğunu yerine getirmemişlerdir.
Bu bağlamda Kadını Statüsü ve Sorunları genel Müdürlüğü kurulmuş olmasına rağmen hala personel yasası çıkarılmamıştır. Hala Medeni Yasa ve ceza Yasasında ki cinsiyetçi hükümler varlığını sürdürmekte, hukuk genel olarak kadınlara yeterli bir koruma sağlamamaktadır.
Giderek artan duyarlılığa rağmen genel olarak sivil toplum ve kadın hareketi de bu konuda ileri adımlar atılmasında önemli bir başarı sağlamış değildir. Sonuçta, yoksullaşma, siyasi ve dinsel gericilik, savaş ve militarizm ortamında kadına yönelik her türlü ayrımcılığın yanı sıra fuhuş, seks köleliği, aile içi şiddet ve siyasal şiddet (savaşta ve gözaltı koşullarında taciz ve tecavüz gibi) konularda yoğunlaşmalar gözlenmiştir.
Öte yandan, yasaların yetersiz kaldığı hatta teşvik edici olduğu ve hızlı bir toplumsal çözülmenin yaşandığı günümüzde hala namus töre cinayetleri can almaya devam etmektedir. Kadınların kocaları ve aile yakınları tarafından "namus" gerekçesiyle öldürüldükleri ülkemizde hala ceza yasasının haksız tahrik maddesi nedeniyle bu tür suçlara ceza indirimi uygulanmaktadır.
Ceza yasasında son yapılan değişiklikler ise cinsiyet eşitliği lehine bazı önemli değişikliler içermekle birlikte kadın hareketi tarafından öne sürülen namus ve töre cinayetlerinin nitelikli adam öldürme kapsamına alınıp böylece ceza indirimden yararlanmasını önlemek yolundaki talebi karşılamamıştır.
Ayrıca kız kaçırma, tecavüz gibi suçlar hala kişilere karşı suçlar başlığı altında değil ailevi ve genel ahlak düzenine karşı suçlar başlığı altında ele alınmaktadır. Evlilik içi tecavüz suçunun tanınmamış olması ve tecavüz suçlarında bakire kız-evli kadın ayrımının yapılması, tecavüz edilen kadınla evlenme yoluyla cezadan kurtulmanın mümkün olması, tecavüzün cinsel organ merkezli dar bir tanımının yapılması, çocuklar için rızanın olabileceğinin varsayılması gibi cinsiyetçi unsurlar da varlığını sürdürmektedir.
Kadın hareketinin kazanımları
1980 sonrası gelişen Kadın hareketi özellikle kadına yönelik şiddet üzerinden ve özellikle aile içi şiddet üzerinden yürütülen kampanya ve örgütlenmeler yaratarak güç kazanmıştır. Ancak ne yazık ki bu konuda hem bağımsız kadın hareketinin hem de merkezi ve yerel yönetimlerin sunduğu hizmetler yok denecek kadar azdır.
Kadın hareketinin bu konuya has ilk örgütlenmelerinden olan Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı yakın zamanda maddi zorluklar nedeniyle kapanmak zorunda kalmıştır. Ankara'da kurulan Kadın Danışma Vakfı (1991) ve Altındağ Belediyesi ile işbirliği içinde çalışan Altındağ Kadın Dayanışma Merkezi e bugün Yenimahalle Kadın Dayanışma merkezi'ne dönüşmüş olarak varlığını sürdürmektedir.
Bu tür bağımsız kadın örgütlerin dışında Başbakanlık Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü'ne bağlı Kadın Misafirhaneleri (İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir, Tekirdağ ve Antalya birer tane olmak üzere ) de kadınlara sığınma hizmeti vermektedir.
Ancak kadınların bu kurumlara erişimi ve hizmetten faydalanmalarına dair önemli sorunlar yaşanmaktadır. Ayrıca kadınların güvenliğini sağlamakta çekilen zorluklar nedeniyle sivil toplum kuruluşları ve kadın dernekleri sığınma evi açmakta çekingen davranmakta, açılanlar ise güvenlik ve maddi sorunlar nedeniyle kapanma durumunda kalmaktadır.
Bugün dünyada ve Türkiye'de farklı kültür ve sınıflardan etnik, dini, milli guruplardan her yaştan kadın şiddete maruz kalmakta , yapılan araştırmalar, istatistiki bilgiler sorunun boyutlarının geldiği noktayı ortaya koymaktadır.
Avrupa Birliği'nin Kadına yönelik, faaliyet ve programlarını araştırdığımızda;
* "Kadına yönelik şiddet ve iş yerinde cinsel taciz, Avrupa Birliği'ndeki (AB) kadınların yaşadığı önemli sorunlardan biridir. AB'de her beş kadından birinin yaşamının bir döneminde en az bir kere eşi tarafından şiddet uygulandığı belirtilmektedir.
Şiddet suçlarının yüzde25' ini bir erkeğin eşine uyguladığı şiddetin oluşturduğu ifade etmektedir. Avrupa Komisyonu'nun yaptırdığı bir çalışmada da AB'deki kadınların yüzde 40-50'sinin hayatlarında en az bir kez iş yerinde cinsel tacize uğradıkları belirtilmiştir.
* AB Mevzuat incelendiğinde, bu alandaki bağlayıcı düzenlemelerin iş yerinde, cinsel taciz konusunda yoğunlaştığı görülmektedir. 1976 tarihli eşit muamele direktifinin kapsamının 2002 yılında değiştirilip geliştirtmesiyle AB mevzuatında cinsel tacizin açık tanımı yapılarak, bir çeşit cinsel ayrımcılık ve suç olduğu belirtilmiş ve cinsel taciz uğrayan kişilerin hukuki hakları güvence altına alınmıştır.
Direktif aynı zamanda işverenlerin cinsel tacizi önlemeye yönelik tedbirler almaları gerektiğini ifade etmiş ve işletmedeki her çalışana işyerindeki eşit muamele örneklerini içeren düzenli "eşitlik raporları "vermelerini zorunlu kılmıştır. Söz konusu direktif,2005 yılında yürürlüğe girecektir.
* Türkiye' de de iş yerinde cinsel taciz yaygın bir sorun olmakla birlikte, yakın zamana kadar hukukumuzda bu alana dair bir düzenleme bulunmamaktaydı. Yeni İş Yasası'nın 24. ve 25 maddeleriyle birlikte cinsel tacizin iş akdinin feshinde geçerli nedenlerden biri olduğu ifade edilmiş ve cinsel tacizde bulunulduğuna dair delillerin mevcudiyeti halinde ispat yükünün davalıya geçeceği kabul edilmiştir.
Ancak AB uyum süresinde uygulamanın güçlendirilmesi için iş yerinde cinsel tacizi tanımlamaya, önlemeye ve önlem almaya, şikayeti değerlendirmeyen işvereni cezalandırmaya, tacize uğrayanı korumaya ve bu nedenle işten ayrılma durumunda tazminat almasını sağlamaya yönelik önlemler yönetmeliği çıkartılmalıdır.
Aynı zamanda tacizi yap an kişi, çoğu kez tacize uğrayandan daha yetkili bir mevkide olduğu ve dolayısıyla tacize uğrayan kişinin şikayet etme konusunda çekinmesi nedeniyle, bu kişilerin baş vurabileceği birimlerin oluşturulması da gerekmektedir.
* Türkiye, tam üyelik sürecinde, iş yerinde cinsel tacizle mücadeleye ilişkin mevzuat değişikliklerini gerçekleştirmenin yanı sıra AB' nin kadınlara yönelik her tür şiddet ve cinsel tacizle mücadeleyi hedefleyen kapsamlı programlarına da dahil olacaktır.
Avrupa Birliği' n de kadınlara yönelik her türlü şiddetle mücadelede en etkili ve kapsamlı mekanizma, birliğin Daphne Programıdır. İlk olarak 1997-1999 yılları arasında çocuklar, geçler ve kadınlara yönelik her türlü şiddetle mücadele amacıyla uygulanan Daphne Programı'nın 2000-2003 yılları arasında da uygulanmasına karar verilmiştir.
* Programın temel amaçları, fiziksel ve psikolojik sağlığın korunması hedefi doğrultusunda çocuk, genç ve kadınları cinsel tacizde dahil olmak üzere her türlü şiddete karşı korumak, şiddete maruz kalanlara yardım etmek, tekrarlanmasını önlemeye yönelik tedbirler almak bu alanda faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri ve kamu kurumlarının çalışmalarını teşvik etmek ve kendi aralarında iş birliğini geliştirmelerini sağlamaktır.
Program, bu amaçların gerçekleştirileceği 3 temel faaliyet alanı belirlemiştir. Bunlardan ilki, Avrupa seviyesinde karşılıklı bilgi değişimine yönelik uluslararası faaliyetlerinin düzenlenmesi ve bu alanda mücadele eden STK'lar ile kamu kurum ve kuruluşlarını iş birliği içerisinde yürüttükleri çalışmaların desteklenmesidir.
İkinci temel faaliyet alanı, kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik uluslararası faaliyetlerin desteklenmesine ilişkindir. Üye ülkelerle iş birliği içerinde yürütülecek kamu oyunu bilgilendirme kampanyalarına ve özellikle çocuklar, gençler ve öğretmenler medyanın şiddetin yol açacağı risklere karşı hukuki yollar konusunda bilgilendirmesine yönelik projelere destek verilmektedir.
Bunun yanı sıra şiddetle mücadele konusundaki tüm bilgilendirme sistemlerinin birleştirilmesi ile birlik çapında herkesin ulaşabileceği bir bilgi kaynağının yaratılması şiddet ve cinsel tacize karşı alınabileceği önlemler konusunda yayınların hazırlanması da programın katkıda bulunduğu faaliyetlerdir.
Komisyon, tamamlayıcı faaliyetler kapsamında da programın hedefine yönelik toplantı ve seminerler düzenlemekte ve programın işleyişini kolaylaştıracak bilgilendirme, tanıtım ve dağıtım faaliyetlerinde bulunmaktadır.
* 2002 yılı itibarı ile Daphne Programı dahilinde 270 projeye destek verilmiştir. Proje faaliyet alanlarını yüzde17' sini kadınlara yönelik cinsel şiddet, yüzde 26'sını ise aile içi şiddet oluşturmuştur.
Program kapsamında, genç kadınlara yönelik şiddetin ve cinsel tacizin önlenmesi amacıyla öğretmenler için eğitim programları hazırlanmış; iş yerinde cinsel tacize dair istatistiki verilerin toplanması sağlanmış; düşük sosyal statüdeki kadınların aile içi şiddete karşı bilinçlenmesine yönelik kampanyalar düzenlenmiş kadına yönelik mücadele eden STK' lar arası uluslararası bağlantılar sağlanmış ve şiddete maruz kalanlar için yardım merkezleri kurulmuştur.
* AB'nin bu alandaki destekleri, bir çok üye ülkede önemli gelişmelere neden olmuştur. Portekiz, 2000 yılında, şiddet uygulayan kişilerin evden uzaklaştırılmasına yönelik ulusal bir stratejiyi kabul etmiş; Alman Hükümeti de aynı yılda aile içi şiddetle mücadeleye yönelik ulusal bir faaliyet planı uygulamaya koymuştur.
* Evli kadınların yaklaşık yüzde 59'nun yaşamlarının bir döneminde aile içi şiddete maruz kaldığı, şiddete uğrayan kadınları yüzde 41'inin intihar girişiminde bulunduğu, kadınların yüzde 50'sinin çocukluğunda anne-babası tarafından şiddete uğradığı Türkiye'nin tam üyelik sürecinde söz konusu Programlara katılımı, hem şiddete uğramış kadınlara destek mekanizmaları sağlayacak hem toplumdaki bilinç düzeyini artıracaktır."
* Avrupa Birliği'nin Faaliyet Programları üyelik süreci içersindeki ülkemiz açısından, kadına dönük eğitim, ekonomik, sosyal açıdan kadınların istihdam piyasalarında güçlenmesini ve şiddetin en önemli sebeplerini ortadan kaldıracağı ve Türkiye'deki kadınlara yapacağı etkileri değerlendirmek açısından tartışılması gerekmektedir.
Önerilerimiz;
KESK, Kadına Yönelik Her Türlü Şiddet'in suç kapsamına alınması için yasal düzenlemeler konusunda gerekli çalışmaları yapmalıdır. Kadına yönelik her türlü şiddeti kınamalıdır.
1. Toplumsal düzeyde Kadına Yönelik şiddete karşı duruşu güçlendirmek ve zamanında müdahil olabilmek için programlı öneri ve örgütsel gücümüzü harekete geçirecek çalışmaları yürütmek için diğer kadın örgütleri ve kuruluşlarıyla ilişki içerisinde olunmalıdır.
2. Geleneksel kadın anlayışı reddedilip kadının sosyalleşmesi ve siyasileşmesi önündeki engellerin kaldırılması için mücadele edilmelidir.
3. Kadına yönelik taciz, şiddet olaylarında tanıklık ispat aranmamalı, kadının beyanı yeterli sayılmalıdır.
4. Kent planlaması kadınlara yönelik şiddeti önleyici şekilde geliştirilmeli ve düzenlenmelidir. (sokaklar, parklar aydınlatılmalı, telefon kulübeleri sıklaştırılmalı, acil yardım telefonları ücretsiz olmalı) sendikalar önerilerini oluşturmalı denetleyici ve takipçisi olmalı. Bunun için baskı unsuru olmalıdır.
5. Kadına Yönelik şiddeti meşrulaştıran, teşvik eden her türlü yayın takip edilmeli, söz konusu medya kuruluşlarını denetleyen, bu yayınları teşhir eden, kamuoyu oluşturan çalışmaları yürütmelidir.
6. Sendika, iş yerlerinde şiddete ilişkin araştırmalar yapmalı ve sonuçları kamuoyuna duyurulmalıdır.
7. Kadına yönelik tüm ayrımcılığa karşı, Türkiye ve dünyadaki gelişen kadın gündemini yakalayabilmek, bilimsel ve toplumsal çalışmaları örgütlülük alanında yaygınlaştırabilmek ve kadın bilincini oluşturabilmek için KESK içerisinde Kadın Dairesi oluşturulmalıdır.
8. Şiddeti durdurmak için KESK ve bağlı sendikalara kendi bünyelerinde şiddete maruz kalmış kadınlar için iş yerlerinde programlar, danışmanlık , iyileştirme ve destek programları geliştirmeli ve uygulamalıdır. (MÇ/NK/BA)
Kaynaklar:
1. Özgürlük ve Dayanışma Partisi 11. Kadın Forumu, Avrupa Birliğinde Kadın Hakları ve Türkiye,
2. Eğitimsen 1.Kadın Kurultayı.
* Merih Çalışkan, Nihal Kocakuşak; Enerji Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası (ESM) Ankara 1 No'lu Şube
Çalışkan ve Kocakuşak'ın bu yazısı 22,23,24 Ekim tarihlerinde Ankara'da gerçekleştirilecek Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Kadın Kurultayı'na sunulacak ESM tebliğleri arasından alıntılandı.
ESM'nin kurultaya gönderdiği diğer tebliğler:
* Küreselleşme ve Çalışma Yaşamında Kadın; Emel Emre
* Çalışma Hayatında Kadın; Merih Çalışkan - Nihal Kocakuşak
* Medya ve Kadın; Emine Bulut - Selma Peksöz
* Türkiye'de Kadın Mühendisler; Emel Emre
* Kapitalist Küreselleşmenin Kadın Emeğine Etkileri; Nevin Yılmaz