O günkü hercümercin tanıklarından bir esnaf "Devleti ayrı tutarak değerlendirmek imkansız. Hır çıkarmak için yaptılar ve siyasi bir olaydır" diyor. Bir başkası çocukken tanık olduğu olaylar için "İsyan, korku, dehşet... Yıkık dökük bir Beyoğlu hatırımda, bir de Müslüman olmalarına rağmen ailemin gözlerinden okuduğum endişe" diyor.
"Saldırıya uğramak için bir şey yapmış olmaları gerekir illaki" diyen de var, "Bir arada yaşamayı öğrenemiyoruz" diyen de...
6-7 Eylül 1955'de Atatürk'ün Yunanistan'ın Selanik kentinde doğduğu evin bombalanması gerekçe gösterilerek başlatılan, iki gün süren İstanbul ve İzmir'deki ırkçı ve gerici gösteriler azınlıklara yönelik bir tahrip ve yağma hareketine dönüşmüştü.
İki gün süren olaylarda İstanbul'da 16 Rum öldü, onlarcası yaralandı, 73 Rum kilisesi, 1 havra, 8 ayazma, 2 manastır, 3 bin 584'ü Rumlara ait olmak üzere 5 bin 538 gayrimenkul yakılıp yıkıldı. Kimi saptamalara göre 50 kimisine göre 200 gayrimüslim kadına tecavüz edildi.
Dönemin Demokrat Parti hükümetinin 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında Yassıada'da yapılan yargılamalarında, olayların hükümet eliyle tertiplendiği, Atatürk'ün evinin bir devlet görevlisi tarafından bombalandığı ortaya çıkarılmıştı.
Dörtler: Saldırganlar bütün dükkanları yağmaladı, paramparça etti
"Biz o gün Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba atıldığını öğrendik. Yanılmıyorsam Ekspres gazetesinin haberiydi. Herkes çok şey söyledi. Çok yazıldı, çok çizildi" diye anlatmaya başlıyor Balık Pazarında 1926'dan beri faaliyet gösteren "Üç Yıldız Şekerleme" dükkanının sahibi Feridun Dörtler.
1944'ten başlayarak okul tatillerinde Üç Yıldız Şekerleme'de babasına yardım eden, Galatasaray lisesi 54/55 mezunu ve eski Galatasaray futbolcusu olan Feridun Bey, 6-7 Eylül olaylarına tanık olmuş.
Dörtler, 6 Eylül günü önce üniversite öğrencilerinin hareketlendiğini söylüyor:"Fakat onlarınki tahribata yönelik bir eylem değildi. Atatürk'ün evinin bombalanmış olduğu haberini aldıklarında verdikleri tepkiyi sadece yürüyerek gösterdiler.
"Talebeler geldi, geçti. Ancak ertesi gün nereden geldikleri belli olmayan, tamamen yıkıp dökmek için etrafta dolaşan, ellerinde kazma kürek benzeri araçları olan tipler gayrimüslimlerin evlerine, dükkanlarına zarar verdi."
Dörtler'in babasının adı olan Ahmet Fikri dükkanlarının tabelasında da yazılı olduğundan, saldırganlar Dörtlerler'in dükkanının içine girememişler. Çevreden olaylar yatışana kadar iş yerini kapalı tutması uyarısına da aldırış etmemiş Dörtlerler.
6-7 Eylül devletin tavrıdır
"Gelenleri geçiştirdik. Hatta saldırganlar dükkanın önünden geçerken 'bu dükkan nasıl sağlam kalmış?' diye hınçla bakıyorlardı. Dükkanımız sağlam kaldı ama komşularımız, arkadaşlarımız olan gayrimüslimlere faydamız dokunamadı," dese de elinden geleni yapmazlık da etmemiş aslında.
"Üç Yıldız Şekerleme"nin 1926'dan bu yana hizmet verdiği dükkanın karşısındaki boş, metruk binayı gösteriyor Dörtler.
"Alt katında Rum arkadaşımızın tereyağı dükkanı vardı. Üst katında da evi vardı. Saldırganlar kepengi demirden olduğu için dükkanın içine girip talan edemediler. Sonra ben merdivenle Rum tereyağcının tabelasını indirdim ki yeni bir saldırı olmasın. Tek faydam budur" diyor.
7 Eylül gece yarısında olayların durulduğunu söyleyen Dörtler, "Daha sonra Selanik'te Atatürk'ün evinin bombalandığına dair yapılan haberle saldırıların yaşanmasına neden olan kişileri öğrendik. Birisi Selanik Konsolosluğunda çalışan bir Türk, diğeri sonunda Nevşehir valisi olan biriydi. Engin ön adı mıydı, soy adı mı anımsayamadım" diyor.
Dörtler, 6-7 Eylül olaylarındaki rolü daha sonra açığa çıkan, ancak devlet görevlerinde yükselerek vali olan Oktay Engin'i anımsıyor.
"Hükümetin haberi olmadan kuş uçamazken bu iki kişinin ortaklaşa giriştikleri bu eylemden devleti ayrı tutarak değerlendirmek imkansız. Hır çıkarmak için yaptılar ve siyasi bir olaydır. Devletin tavrıdır."
"Fatura yine vatandaşa kesildi"
Dörtler olayların ardından faturanın yine vatandaşa kesildiğini söylüyor: "Ne kadarı ödendi, ne kadarı ödenmedi ayrı mesele ama vatandaştan kesilen vergilerden tazminatlar ödendi. Devlete yine bir şey olmadı."
Gayrimüslimlerin daha sonra İstanbul'u yavaş yavaş terk edişlerine değinen Dörtler, "22'de mübadele, ardından varlık vergisi ve sonra 67'de yaşanan olaylar üzerine çorap söküğü gibi azınlıkların büyük kısmı gitti. Ama gittikleri yere uyum sağladılar mı? Maalesef hayır" diyor.
Dörtler'in bir gayrimüslim arkadaşı Selanik'e yerleşmiş. Türkiye'de emekli olduğu için ayrıldıktan 30 yıl sonra biriken toplu parasını geri almak için gelmiş. Onun Dörtler'e anlattıklarına göre Selanik'te de huzur bulamamışlar.
"Burada 'gavur' orada 'Türk tohumu'"
"Burada, üstelik dini bütün, örf ve geleneklerine bağlı yaşadıkları için 'gavur' denilen bu insanlara gittikleri yerde de 'Türk tohumu' denilmiş, yine hor görülmüşler" diyen Dörtler Fatih'ten bu yana Türkiye'de gayrimüslimlerle bir arada yaşandığına dikkat çekiyor.
"Burası bizim olduğu kadar onların da vatanı" diyor ve hala Türkiye'yi terk etmemekte direnen arkadaşları olduğu söylüyor: "Benim öyle bir Rum dostum var ki, kızları evlenirken damatlarına İstanbul'da yaşama şartı koyuyor. İşte öyle birisi..."
Kala: "İsyan, korku, dehşet... Yıkık dökük bir Beyoğlu"
Aysel Kala, İstiklal Caddesi'nde, Elhamra Han'da bir moda evinin sahibi. Kala 1955'te dokuz yaşındaymış. "Yaşadıklarımı ancak dokuz yaşındaki bir çocuğun gözünden anlatabilirim" diyen Kala, karşı karşıya kaldığı manzarayı hala net olarak gözünde canlandırabildiğini söylüyor.
"İsyan, korku, dehşet... Beyoğlu adeta bir çöplüğe benziyordu gözümde. Dükkanların kepenkleri kırılmış, camları tuzla buz olmuştu. Her yer yıkık döküktü. Bir çocuk olarak korktuğumu söyleyemem ama benden büyüklerin korkularını gözlerinden okuyabiliyordum. "
"Keşke yaşım daha büyük olsaydı, daha çok şey hatırlardım"
Kala'nın çocukken tanık olduğu 6-7 Eylül'e ilişkin Beyoğlu'nun yıkık dökük manzarası dışında Müslüman olan ailesinin yaşananlara dair kaygılı davranışları da aklında kalmış. Çok sonraları, zaman içinde ailesinin ona aktardıklarıyla anlamış saldırının nedenlerini.
"Derler ki; bütün büyük vurgunlar, soygunlar, hırsızlıklar işte o zaman yapıldı. Bir gece içinde çok zengin olanlar oldu. Ancak bazılarının da hayatları alt üst oldu. Yaşamları yıkıldı. İşte böyle zamanlardı. Keşke yaşım daha büyük olsaydı, daha çok şey hatırlardım."
"Neyse ki bu AKP'ye oy vermedik"
Kala şimdi 60 yaşında. Ancak ülkenin gidişatından hiç memnun değil. "İktidar partisinden rahatsızım" diyen Kala, Lübnan'a asker gönderilmesine karşı. "Bizim çocuklarımız burada ölüyorlar. Bu sorunlar çözülmeden bir de AKP hükümeti onları Lübnan'a ölüme gönderecek."
"Müslümanlığı AKP'den öğrenmedik biz. Şükür ki bu partiye oy vermedik. Bu partiye oy verenlerin cehaleti çok büyük. Siyah ve beyaz kadar keskin bir ayrım var" diyen Kala'nın tek beklentisi "sağ-sol" demeden sadece görev yapacak insanların iktidar olması.
"'Vur'u bilir 'dur'u bilmez bir millet"
Soy adını söylemek istemeyen Orhan da İstiklal caddesinde esnaf, 27 yaşında, İstanbullu. "6-7 Eylül olaylarını ailemden dinledim" diyor. "O zamanlar Kumkapı'da oturuyorlarmış. Bence 6-7 Eylül olaylarını bu ülkede her an yaşamak olası. Bu azınlık meselesi değil. Bir arada yaşayamamak meselesi."
Kürtlere karşı da aynı saldırının bir gün olabileceğinden kaygılı Orhan: "Sürekli körüklenen bir milliyetçilik anlayışı var. Ancak ipe sapa gelmez bir anlayış. 'Vur'u bilir 'dur'u bilmez bir millet olduk" diyor.
"Saldırıya uğramak için bir şey yapmış olmaları gerekir illaki"
Baki Yurtsever Beyoğlu'da 1907'den beri ayakta olan Suriye Çarşısında ikinci el ve antika eşyalar satan bir dükkanın sahibi. Dükkandaki eşya ve giysilerin çoğu da 50'li, 60'lı yılların modasının izlerini taşıyor.
Yurtsever iki yıllık esnaf, İstanbul'a ise yedi sene önce gelmiş. "6-7 Eylül olayları hakkında sadece gayrimüslimlere yapılan saldırıdan haberdarım. Çok fazla bilgim yok ama karşılıklı bir nedeni olmalı. Ben her konuda iki tarafı da dinlemek gerektiğini düşünürüm" diyor.
Beyoğlu'ndaki azınlıklar güçlü
"Hani televizyonda polisin sadece eylemciye copu indirdiği sahneyi gösterirler ya ondan öncesini bilmeyiz, bu da öyle. Saldırıya uğramak için bir şey yapmış olmaları gerekir illaki" diyen Yurtsever'e şiddet için nasıl bir sebep olabileceğini soruyoruz.
Yurtsever'in cevabı şöyle: "Kesinlikle şiddete karşıyız. Tasvip etmiyoruz. Ama Beyoğlu'ndaki azınlıklar güçlü, malları, paraları, kiliseleri var. Peki ya Batı Trakya'daki Türkler? Hiçbir şeyleri yok"
Yurtsever'in komşusu Mihail Vasiliadis Apoyevmatini gazetesinin sahibi. "Aranız nasıl?" sorusuna Yurtsever, "Çok iyi anlaşıyoruz. Zaten bu sorunların hiç biri vatandaşın sorunu değil, devletin sorunu. Komşumuz bazen 'tabelanızı kapımın önünden çekin' diye uyarıyor. Biz de "Aramızda Yunan sınırı mı var?" diyerek şaka yapıyoruz. Aslında öyle şaka da yapmamak gerek" diyor.
Siz azınlıklardan yana mısınız?
Beyoğlu'da adını vermek istemeyen bir başka esnaf 6-7 Eylül olaylarıyla ilgili hiç bir bilgisinin olmadığını söylerken yanındaki arkadaşı da sorumuza tepkili olduğunu söyleyerek lafa giriyor: "Siz azınlıklardan yana mısınız?" (EZÖ)